SAFTER TANIK
MACARİSTAN TURAN KURULTAYI’NIN ÖĞRETTİĞİ -4-
Osmanlı’da, ilk Turan Derneği; 1911’de, Mukim Beyücan-Abdülrauf Futrat-Golceli Abdülaziz-Ahmet Can Mahdum-Âlim Can ve İdris Bey ile Türkistanlı gençler tarafından kuruldu. Ancak; faaliyeti, laf ve hamasetten öteye gidemedi.
Macaristan; 1914’te, Avusturya’nın I. Dünya Savaşı’na girmesi ile O’nun yanında yer almış. Türkler ile Macarlar; Galiçya Cephesi’nde, Ruslara karşı yan yana savaşmış.
1918’de; Avusturya’dan ayrılmış, 1919’da; Komünist ayaklanmayı yaşamış, 1920’de; imzaladığı “Trianon Antlaşması” ile topraklarının üçte ikisini, nüfusunun beşte birini kaybetmiş. 1. Dünya Savaşı’nda, Almanya’nın yanında yer almış. Savaşta, “Turan” adıyla ürettiği tank ve zırhlı araçları kullanmış. Savaş sonunda ise SSCB işgalini yaşamış.
1945’te; Macar Turan Vakfı kapatılmış, Hristiyanlığın yanı sıra ülkenin resmi dini olan İslamiyet de yasaklanmış. Bugün ise İslamiyet, ülkenin resmi dini değil.
Temmuz 1953’te, başbakan olan İmre Nagy; bazı iktisadi reformlara girişmiş, ancak; bu tutum ve davranışı Sovyetlerce hoş karşılanmamış, 1955’te de görevden alınmış.
Başbakan olan Matyas Rakosi; Stalinist uygulama ve Sovyet yanlısı tutumuna rağmen, “Yugoslavya Devlet Başkanı Tito ile sürtüşmeye girince” görevden alınmış. Yerine gelen Emö Gerö ise reformcu çizgiye ödün vermeyeceğini açıklamış.
23 Ekim 1956’da, öğrenciler; reform talebiyle, Budapeşte’de bir gösteri düzenlemiş. Ancak; göstericiler, silah kullanmaya varan bir şiddet ile dağıtılmaya çalışılmış. Bu durum; halkta infiale yol açarken, halkın ve Macar askeri birliklerin katılımı ile ayaklanmaya dönüşmüş.
Genel grev ilan edilmiş, üniversiteler işgal edilmiş, ülkenin her yerinde silahlı sivil direnişçi gruplar oluşmuş.
SSCB askeri birliklerinin ülkeden çekilmesi ardından başa geçen İmre Nagy; 1 Kasım’da, “Macaristan’ın Varşova Paktı’ndan ayrıldığını” ilan etmiş, Birleşmiş Miller’den koruma istemiş. Bu da; SSCB’nin, büyük bir tepki göstermesine neden olmuş.
4 Kasım; saat 3.00’te, Sovyet ve Doğu Bloku Ülkeleri’nin askeri birliklerinden oluşan 17 tümenlik bir ordu; “Kasırga Operasyonu” diye adlanan, ani baskınla Macar topraklarına girmiş. Harekât, hava kuvvetlerince de desteklenmiş Ancak; işgalciler, Budapeşte’de halkın toplu direnişi ile karşılaşmış.
Budapeşte’de binlerce kadın ve erkeğin katıldığı direniş, tankların acımasızca halkın üzerine sürülmesi, tank ve top ateşi ile kırılmış, haliyle ülkede hâkim bir konuma gelinmiş.
Sovyet işgali sonucunda; 2500 üzerinde Macar ve 720 Sovyet askeri hayatını kaybetmiş, binlerce kişi yaralanmış-tutuklanmış, 150.000 kişi de ülkeden göç etmiş.
Yugoslavya’nın Budapeşte Büyükelçiliği’ne sığınan İmre Nagy ise; verilen garantiye rağmen Büyükelçilikten ayrılmasıyla tutuklanmış, “Vatan Haini” suçlaması ile idam edilmiş.
1956 Ayaklanması sonrasında; bazı iktisadi reformlara gidilmiş ise de, baskıcı yönetim devam etmiş. Ancak; 1990’da, SSCB’nin dağılması ile çok partili siyasi sisteme geçilebilmiş.
Budapeşte; 2 milyon nüfusuyla Orta Avrupa’nın Berlin’den sonra en büyük şehri, ülkenin siyasi merkezi.
1849’da; Buda ve Peşte “Zincirli Köprü” ile birleştirilmiş, 1873’te ise Budapeşte adını almış.
1850’deki sel baskını sonrasında; mahalleler halinde, Alman mimari tarzında yeniden inşasına girişilmiş, 1876’da; Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun 2. başkenti olmasıyla hızlı bir gelişim göstermiş, 1900’de; Avrupa’nın en modern şehirlerinden biri olmuş.
Şehrin büyümesi, demografik yapısını da değiştirmiş. Öyle ki 1851’de; Budapeşte’nin % 35,6’sı Macar iken, 1910’da; kırsal kesimden kentsel kesime yaşanan göç ile % 85’9’a ulaşmış, haliyle en çok konuşulan Almancanın yerini ise Macarca almış.
1900’de % 23,6 olan Yahudi nüfusu, bugün; bunun çok altına düşmüş olsa da Budapeşte; Avrupa’da en çok Yahudi’nin yaşadığı şehirlerden bir. Bu nedenle Budapeşte; geçmişte, “Yahudilerin Mekkesi”, “Yudapeşte” diye de anılmış.
Coğrafi yapısıyla İstanbul boğaziçini, şehir mimarisiyle Paris’i, parlamento binası ile de Londra’yı hatırlatıyor.
Paris’e benzer bir şehir mimarisi var. Cetvel ile çizilmiş cadde ve sokaklar, meydanlarda son buluyor. İnsanda; “şehri hiç tanımazsanız da, kaybolamazsınız” gibi bir düşünce uyandırıyor.
Başta tren ve yeraltı treni olmak üzere her türlü toplu ulaşım aracına sahip, halk şehirlerarası seyahat dışında bu araçlardan birini tercih ediyor.
Eski şehir; klasik ve neo klasik Alman mimari tarzındaki taş yapılardan oluşuyor. 2002’de gördüğüm kir pas içindeki taş yapıların büyük bir kısmı temizlenmiş ve restore edilmiş. İnşaatına izin verilen birkaç bina ile yeni inşa edilen beton üst yollar, şehrin otantik görüntüsüne zarar vermiş. Bunun dışında, bir “Müze Şehir” görünümünde.
Yeni şehirde ise Sovyet ve modern mimari tarzında inşa edilen yapılar göze çarpıyor.
173 yıllık Osmanlı hâkimiyetine rağmen; Gül Baba’nın türbesi ile birkaç hamam-kaplıca dışında, dikkati çeken bir Osmanlı eseri yok. Oysaki 1662’de Budin’i ziyaret eden Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde “25 cami, 47 mescit, 12 medrese, 16 mektep, 2 hamam, 8 kaplıca, 9 han, 1 saat kulesi ve bedestenden” söz ediyor.
Görünen o ki bunlar; ya savaşlar nedeniyle tahrip olmuş, yıkılmış ya da şehrin yeniden inşası sırasında üzerinde kilise veya büyük taş yapılar inşa edilerek yerin dibine gömülmüş. Avusturya; Osmanlı’dan, adeta intikam almış.
Şehir; Buda ve Peşte olmak üzere iki bölümden oluşmuş. Tuna’nın batısında Buda, doğusunda ise Peşte yer alıyor.
Her iki yakayı birbirine bağlayan 8 köprü bulunuyor. Bunlardan Zincirli Köprü ile Elizabeth Köprüsü’nün ayrı bir tarihi anlam ve önemi var.
Köprülerin çoğu II. Dünya Savaşı sırasında ya ABD ve İngiltere uçakları tarafından bombalanmış, ya da Sovyet kuşatması altında Alman- Macar askeri birliklerince havaya uçurulmuş. Aslına uygun bir şekilde inşa ve restore edilmesi ise yılları bulmuş.
Buda tarafında; Gellert Tepesi ile Budin Kalesi, dikkati hemen çeken iki şey.
Gellert Tepesi’nde; en tepede ve şehrin her yerinden görülebilen bir yerde, Sovyet işgalinin bir simgesi olan “Özgürlük Anıtı” yer alıyor. Eteklerinde; Gök Tanrı inancına sahip Macarlar tarafından öldürülen sonra da aziz olarak ilan edilen Piskopos Gellert’in anıtı, kaya kilisesi, Osmanlı döneminden kalma Rudas ve Rac hamamı bulunuyor.
Budin Kalesi’nde, ilk bakışta dikkati çeken Kraliyet Sarayı. Macar Ulusal Galerisi, Kale Müzesi, Lortlar Sokağı, Balıkçı Tabyası, Osmanlı döneminde camiye dönüştürülen Mathias Kilisesi ve taş yapılar ile bir kale şehir görünümünde.
Hakkında; şarkılar-şiirler-hikâyeler-romanlar yazılmış, filmi yapılmış, operalar bile bestelenmiş olan Gül Baba’nın türbesi; Budin Kalesi’nin yanındaki mahalle içinde sıkışıp kalmış. Macar Turan Vakfı’nın siyasi desteği ile türbe, cami ve yurttan oluşan bir külliyenin inşaatına girişilmesi ise sevindirici.
Peşte tarafında; ilk dikkati çeken Parlamento binası, konum ve mimari özelliği ile İngiltere Parlamentosu’nu hatırlatıyor.
Kahramanlar Meydanı, Binyıl Anıtı, 1896’da inşa edilen ve dünyanın ikinci eski metrosu olan Milenyum Metrosu ile müzeler ise görülmesi gereken yerler.
DEVAM EDECEK