SAFTER TANIK
MACARİSTAN TURAN KURULTAYI’NIN ÖĞRETTİĞİ -2-
Macaristan; Hun ve Avar gibi iki imparatorluğun doğduğu, ancak bunların çok az izine rastlandığı, var olan milletlerin sürekli varlık mücadelesi verdiği kanlı ve mücadele dolu bir tarihe sahip. Düz, verimli bir ovaya sahip oluşu, Güney ve Batı Avrupa’ya geçişte kavşak noktasında bulunması ise bunun nedeni.
Macarlar; esas olarak, Fin-Ugor kökenli bir halk.
7. Yüzyıla kadar; Ural- Altay Bölgesi’nde yaşamışlar, haliyle Türkler ile karışmışlar. Daha sonra Batı’ya göç ederek Hazar Devleti’nin yönetimi altına girmişler. 830’da; Karadeniz-Azak Denizi kıyıları ile Don ve Dinyeper arasında, Hun-Bulgar-Kabar gibi Türk topluluklarıyla birlikte bir federasyon oluşturmuşlar.
Slav ve Peçenek saldırıları karşısında, Tuna Havzası ve Karpatlara göç etmişler.
869’da; daha önce Hazar Devleti’nde iktidar mücadelesi veren, Hazarların Kabar boyundan olan Arpad; Nyek-Kurt-Gyarmat (eski Türkçede, yorulmak bilmez)-Tarjan (eski Türkçede bir unvanı ifade eder)-Jenö (eski Türkçe bir sözcük olup, bir unvanı ifade eder)-Ker, Kesci (kesik, parça, bakiye) adlı Türk ya da Türkleşmiş 7 Macar boyu ile Türk kökenli Kabar boyunu bir araya getirerek Macar Krallığı’nı kurmuş.
Macar Türkolog Rasonyi’nin “Türkler; Macarların babası, Fin-Ugorlar ise anasıdır” demesi, bu tarihi gerçek ile ilgilidir. “Hunor-Magor” adlı Macar efsanesinde ise Hunlar ile Macarların iki kardeş olduğu ifade edilir. Yani Türk-Macar kardeşliği; bilimle ispatlanan, kültürel açıdan mitoloji ile desteklenen bir temele dayanır.
Batılı kaynaklarda yer almamakla birlikte Bizans tarihçi ve yöneticileri; Macaristan’dan, “Türkiye” diye söz etmiş. Macar kraliyet tacı Korona üzerinde yer alan, Kral Geza resmi yanındaki Yunanca “Ben Geza, Türk topraklarının sadık kralı” yazısı da bunun delilidir. Arpad’ın; Hazarların Kabar boyundan olması, Kabarların Macar aristokrat sınıfında önde yer alması ise bunun diğer bir nedenidir.
Arpad, Macaristan’ın kurucu lideri olarak kabul ediliyor.
Arpad dönemi; Macar Krallığı’nın kurulduğu, sınırlarını Güney ve Batı Avrupa’ya doğru genişlettiği bir dönemdir. Kırmızı beyaz bayrak ile Türk mitolojisinde “Zümrüdü Anka Kuşu” diye geçen Tuğrul Kuşu ise hanedanın sembolleridir.
Macarların ilerleyişi; 965’te Kutsal Roma Cermen İmparatoru I. Otto tarafından durdurulmuş, Macarlar baskı altına alınmış, haliyle boylar göçebe hayattan yerleşik hayata geçmek zorunda kalmış.
Arpad Hanedanlığı’ndan gelen Prens I. Geza; Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun baskısını azaltmak için misyonerleri ülkeye davet etmiş, oğlu İstvan ise; 1000’de Hristiyanlığı ülkenin resmi dini haline getirmiş, Esztergomi’yi (Estergon) başkent yapmış, feodal bir yönetim yapısı oluşturmuş.
Ülkenin resmi dini haline gelen Hristiyanlık; hanedan ve aristokrat sınıfında öyle veya böyle kabul görmüş, ancak köylünün Orta Asya kaynaklı inanç ve örfünde bir değişme olmamış.
1038’de; I. İstvan’ın ölümüyle, Venedikli bir asilzade olan Peter Urseolo tahta geçmiş. Ancak; bu, halk nezdinde Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun bir vesayeti olarak görülmüş. Çıkan ayaklanmada, Kral; Almanya’ya kaçmış, yerine ise İstvan’ın kayınbiraderi olan Samuel Aba geçmiş.
Aba, halkın Orta Asya kaynaklı inanç ve örfüne müdahale etmemiş. Bu da; Papa ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu tarafından hoş karşılanmamış, gönderilen bir Ordu ile Macar kuvvetleri yenilgiye uğratılmış ve Aba öldürülmüş.
Almanya’dan dönen Urseolo; tekrar tahta geçmiş, ancak Aba döneminde ülkeden kaçan İstvan’ın kuzeni Vazul’un oğulları Andras-Bela ve Levente’nin (Levent) gelişi; ortalığı karıştırmış, ortaya çıkan gerginlik sonucu da tahtı ikinci kez terkederek ülkeden ayrılmak zorunda kalmış.
Bu arada; Vata adlı bir asilzade, Hristiyanlığa son vermek amacıyla Macar tarihinde “Vata Pagan” diye isimlendirilen bir ayaklanmayı başlatmış.
Ayaklanmada; Buldi adlı bir rahip taşlanarak öldürülmüş, piskopos Gerardo ise bir arabaya konularak Kelenhegy Tepesin’den Tuna’ya atılmış.
Ayaklanma; Andras tarafından bastırılmış, din uğruna ölen piskopos Gerardo’ya azizlik unvanı verilmiş, atıldığı tepeye de Gerardo’nun Macarcası olan “Gellert Tepesi” denmiş.
Kral olan Andras; Hristiyanlık uygulamalarını sürdürmüş, Orta Asya kaynaklı inanç ve örfüne mesafeli olmuş, yeni bir ayaklanmaya yol açmamak için de Vata ve taraftarlarını cezalandırmamış.
İleriki yıllarda; Macar Krallığı’nın sınırları Dalmaçya kıyılarına kadar genişlemiş ise de, Haçlı Seferleri sırasında; Orta Asya kaynaklı inanç-örfüne sahip halk kılıçtan geçirilmiş, Moğollar; kale şehirler dışındaki tüm yerleşim yerlerini yağma ve talan etmiş.
1241-1242 Moğol istilasından sonra başa geçen IV Bela: devleti yeniden yapılandırmış, başkenti Esztergomi’den (Estergon) Buda’ya taşımış, güvenlik açısından da kale şehirlerin inşasına önem vermiş.
1308’de varis olmaması nedeni ile ülke yönetimi; Fransız “Argevin Hanedanlığı’na” geçmiş, bu da Arpad Hanedanlığı’nın sonu olmuş.
Macaristan, 1308-1382 döneminde; Fransız “Angevin”, 1490-1526 döneminde de Polonyalı “Jagelló” kral ve hanedanlığı ile yönetilmiş. Ancak; Hazarların Kabar boyundan gelenler, aristokrat sınıfı içindeki varlığını korumuş.
Osmanlı; 1526’da, Mohaç Meydan Muharebesi zaferi ile ülkeyi fethetmiş. Ancak; kale şehirlerin teslim alınışı, ortaya çıkan engel ve direnişle uzun sürmüş. Estergon Kalesi’nin alınışıyla sınırını bugünkü Slovakya sınırına kadar genişletmiş, Tuna da sınır olmuş.
Ülke yönetimini; önce Macar Prenslerine bırakmış, daha sonra Budin ve Erdel Beylerbeyliğini oluşturarak merkeze bağlamış, Macaristan’ı Orta ve Batı Avrupa’ya yapılan akın ve seferlerde üs olarak kullanmış. Macaristan; aynı zamanda, Avrupa’daki mezhep savaşları sırasında Protestanların sığındığı bir ülke olmuş. Osmanlı’nın 1683’te başlayan II. Viyana Kuşatması, bir bozgun olarak sonuçlanmış. Harekatın komutanı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, bozgunun sebebi olarak; “düşmanın üstün askeri teknolojisi ile ateş gücü ve yeni strateji-taktiklerini” ileri sürmüş ise de, kafası kesilerek idam edilmekten kurtulamamış.
1699 Karlofça Antlaşması sonucu, tüm Macar toprakları Avusturya yönetimine girmiş. Osmanlı, tüm ısrarlara rağmen savaşta yanında yer alan Macar Prensi Tökeli İmre’yi teslim etmemiş. Bu Antlaşma; aynı zamanda Macaristan’daki huzur döneminin sonu, peşi sıra gelen ayaklanmaların da miladı olmuş.
DEVAM EDECEK