Bülent Vedat Aydemir
İnsanların temel maddi ihtiyaçları olan barınma (korunma), beslenme ve üreme gibi konularda birbirlerinden hiçbir farkı, ayrıcalığı ve üstünlüğü yoktur. Herkes barınmak (korunmak), beslenmek ve üremek isteyecektir. Bunlar tabii birer ihtiyaçtır. Buna üç maddi çember denilmektedir. Bu maddi ihtiyaç çemberleri olan üç çember nasıl zaruri birer ihtiyaç iseler, insanların aynı şekilde manevi konularda da zaruri ihtiyaçları vardır. Manevi çemberin en kapsamlısı “inanç çemberi” yani “ din”dir.
Bu maddi ve manevi konular hayat tarzımızın esasını oluşturur.
Hayat tarzı kavramı; hayatımızın nasıl olması gerektiğini arzulamamız değil, hayatımızı gerçekte nasıl yaşadığımızla ilgilenir.
Hayatımızın nasıl olması gerektiği konusundaki arzularımız; istekler, talepler ve temennilerdir. Hayatımızı nasıl yaşadığımız ise hayatın kendisidir, “ hayatın gerçekleri” dir.
İletişim teknolojisinin ilerlemesi ile artık çok uzaklar, çok yakın olmuştur. Bilişim teknolojisinin zirveye ulaştığı günümüzde insanların bilinçleri daha akılcı ve gerçekçi bir bakış açısına ulaşmıştır.
Hayatın gerçeklerine hitap etmeyen politik söylemler toplumda karşılık bulmamaktadır. İnsanlarımız hayata geçme veyahut kendi zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak emareleri görmediği söylemleri, kendi bilinçlerine tercüman olmaması bir yana, dikkate bile almamaya başlamışlardır.
Toplumsal öncelik; sıralanma sebepleri ne şekilde olursa olsun, sıralanan unsurun toplum bilincindeki yeri ve konumu dolayısıyla öncelikli olarak yer almasıdır. Yani öncelikli olanın diğerlerinden önemli olmasıdır.
Fikir tartışmalarında veya siyasi söylemlerde, toplumun bilincindeki öncelik dikkate alınmadığı takdirde, doğrudan toplumsal karşılığı olan konulardan değil de, tali öneme haiz, dolaylı ve uzak bir karşılıktan bahsedilmiş olunur. Bu ise ilgisizliğe, aynı zamanda anlaşılmamaya yol açar.
Türk toplumunun bilinç seviyesi gün geçtikçe yükselmektedir. Bu bilinç düzeyini hesaba katmayan siyasi fikirlerin, toplumun geleceği ile tezler üretmesi zorlaşır.
Türk toplumu duygusallıktan akılcılığa doğru hızlı bir geçiş yaşamaktadır.
Akılcı toplumun bir özelliği ise fikir zenginliğidir. Fikirler keskin sınırlarla değil, kuşatıcılığı, kapsayıcılığı ile kabul görür.
Türk milliyetçiliği düşüncesi kendi doktrinini, fikir üretimleriyle geliştirmeli, bir düşünce dünyası oluşturmalıdır.
Aynı problemler etrafında aynı söylemlerle yapılan siyaset ancak kendi mensupları arasında varlığını sürdürür.
Toplumun hayat tarzıyla ilgili, diğer bir ifadeyle hayatın gerçekleriyle ilgili yeni politikalar üretmelidir.
Milliyetçiliğin temelinde elbette duygusallık vardır. Ama bu duygusallık sevgi veya nefret arasına sıkışan bir duygusallık değildir.
Milliyetçilik aynı zamanda bir düşünce sistemidir.
Milliyetçilik, siyasallaşan toplumlarda, önemli bir siyasi figür olmuştur.
Milliyetçilik devamlı gündemdedir, gündemde kalmaya da devam edecektir.
Milliyetçi düşüncenin gelişmesi için yapılması gereken şey, alışılmışın aynen veya değiştirerek tekrar edilmesi değil, konuşulan konuları bütün boyutlarıyla akılcı bir yöntemle ele alınmasıdır.
Kendi gerçeklerimizi, Batı dünyasının kavramlarıyla değil, Batı’nın gerçeklerinden çok farklı olan kendi gerçeklerimizle tartışmalıyız.