Bülent Aydemir
MHP Genel Başkan Yardımcısı Edip Semih Yalçın 03.07.2016 tarihinde yaptığı açıklamada değişim isteyen Ülkücüleri yolunmuş tavuğa benzetti. (gazeteleeeer…..)
“Yolunmuş tavuk” denince “Stalin’in tavuğu” aklıma gelir.
Hikaye şöyle;
Stalin, bir gün bütün askerlerini etrafına toplamış. Hepsi el pençe etrafında bekleşirken onlara, halkı kendinize nasıl bağlarsınız? diye sormuş; her kafadan bir ses çıkmış; kimi iyilikten bahsetmiş, kimi paradan; kimi hoşgörüden.
Stalin, etrafında toplanmış, elleri önünde bağlı askerlerine şöyle bir bakmış; bilemediniz!diye haykırmış. Şimdi size halkı nasıl kendinize bağlayacağınızı göstereceğim, bana bir tavuk getirin çabuk! demiş.
Şaşkınlık içinde koşuşturarak bir tavuk bulup getirmişler Stalin’in önüne. Stalin, başlamış tek tek tavuğun tüylerini yolmaya. Tavuk acıdan bağırırken, Stalin de bir tek tüy bırakmamış üzerinde. Nihayet bütün tüyleri yolunan tavuğu yere indirip, bahçe kapısını açıp tavuğu serbest bırakmış.
Can havliyle kaçıp giden tavuk, önce bahçeye fırlamış; ancak tüyleri olmadığı için soğuktan titriyormuş, bu sefer de çalıların arasına girmiş ısınmak için; her tarafı parçalanmış, son çare olarak içeri geri geldiğinde şöminenin yanına yaklaşmış; fakat yanmaya başlamış bu sefer de. Yapacak bir şey kalmayınca zavallı tavuk, ısınmak için onu bu hale getiren Stalin’in paçalarının arasına sığınmış. Stalin boynunu bükerek yanına gelen tavuğu, tek tek yem vererek ödüllendirmiş. Tavuk da bunun üzerine stalin’in peşinden ayrılmaz olmuş.
Askerler büyük bir şaşkınlık içinde öylece bakakalmışlar ve vay be, büyük adamsın Stalin! demişler.
xxxxxxx
Ben değişim istiyorum diye “ yolunmuş tavuğum” öyle mi?
Öyleyse sen de “ YOLUNMUŞ KAZ” sın.
Yolunmuş kaz’ında Hikâyesi var.
Okuyalım:
Çok soğuk bir kış günü padişah, tebdil’i kıyafet gezmeye karar vermiş. Yanına başvezirini alıp yola çıkmış. Bir dere kenarında çalışan yaşlı bir adam görmüşler.. Adam elindeki derileri suya sokup, döverek tabaklıyormuş.
Padişah, ihtiyarı selamlamış:
” Selamunaleykum ey pir’i fani…”
” Aleykumselam ey serdar’ı cihan…”
Padişah sormuş:
” Altilarda ne yaptın ?”
” Altıya altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor…”
Padişah gene sormuş:
” Geceleri kalkmadın mı ?”
” Kalktık…Lakin, ellere yaradı…”
Padişah gülmüş:
” Bir kaz göndersem yolar mısın ?”
” Hem de ciyyaklatmadan…”
Padişahla başvezir adamın yanından ayrılıp yola koyulmuşlar.
Padişah başvezire dönmüş:
” Ne konuştuğumuzu anladın mı ?”
” Hayır padişahım…”
Padişah sinirlenmiş:
” Bu akşama kadar ne konuştuğumuzu anlamazsan kelleni alırım.”
Korkuya kapılan başvezir, padişahı saraya bıraktıktan sonra telaşla dere kenarına donmüş. Bakmış adam hala orada calışıyor..
” Ne konuştunuz siz padişahla…?”
Diye sormuş..
Adam, başveziri şöyle bir süzmüş:
” Kusura bakma. Bedava soyleyemem. Ver bir yüz altın söyleyeyim..”
Başvezir, yüz altın vermiş.
” Sen padişahı, serdar’ı cihan, diye selamladın. Nereden anladın padişah olduğunu..?”
” Ben dericiyim. Onun sırtındaki kürkü padişahtan başkası giyemezdi..”
Vezir kafasını kaşımış.
” Peki, altılara altı katmayınca, otuz ikiye yetmiyor ne demek…?”
Adam, bu soruya cevap vermek için de bir yüz altın daha almış.
“Padişah, alti aylık yaz doneminde calişmadın mı ki, kış günü calışıyorsun? diye sordu. Ben de, yalnızca altı ay yaz değil, altı ay da kış çalışmazsak, yemek bulamıyoruz dedim.”
Vezir bir soru daha sormuş…
” Geceleri kalkmadın mı ne demek ?”
Adam bir yüz altın daha almış.
” Cocukların yok mu diye sordu..Var, ama hepsi kız. Evlendiler, başkasına yaradılar, dedim…”
Vezir gene kafasını sallamış.
” Bir de kaz gönderirsem dedi, o ne demek?…”
Adam gülmüş:
” Onu da sen bul…”
Kalın sağlıcakla.
Ramazan Bayramınız kutlu olsun…