Bülent AYDEMİR
Rahmetli Başbuğ seminer ve kitaplarında, hep kapsayıcılık konuları üzerinde dururdu. Ülkücü kadronun ilk görevinin bütünleştirmek olduğunu anlatırdı. Biz Ülkücüler başımızdaki insanların husumet, ötekileştirme, yok sayma söylem ve eylemlerine alışkın değiliz.
Bizler, yani ülkücü hareketin sahipleri; yöneticilerimizi gerekenleri yapsınlar, davamızı ileriye götürsünler diye seçtik. Adaylar arasında “ bunlar daha iyidir “ diyerek onları tercih ettik. Bize hakaret etsinler, nesep yönünden bizleri aşağılasın hakaret etsin diye değil.
Genel merkez kadrosu içimizden çıkmıştır. Bizlerden farkı ne olabilir ki? Üstelik Sayın Genel Başkan Başbuğumuzun makamında oturmaktadır. Çok daha hassas olmalıdır. Ülkücülerin abisi Galip Erdem ağabeyin: “Türk milletini sevmekte birleşenler; birbirlerini sevmekte birleşmeğe de mecburlardır. Aksi takdirde millet sevgileri, kimsenin inanmayacağı boş bir laftan ibaret kalır… Dünya nimetlerine erişmek hırsının kışkırttığı nefsimizi yenmemizin yollarını aramalı, davranışlarımızın hesabını önce kendimize vermeliyiz. Kavganın devam etmemesi, milli birlik ve beraberlik şuurunun tam bir hâkimiyet kazanması milletimiz için bir varlık şartıdır.” Sözünü asla unutmamalıyız.
” BİZ ” diyerek birbirlerine sımsıkı sarılan; birbirlerine göğsünü siper eden, bir lokma ekmeğini paylaşan, birlikte ağlayan, birlikte gülen bu hareketin mensupları, “ BEN “ diyerek birbirlerinin kuyusunu kazmaya başladılar. ” NASIL “ları görüyoruz ama, ” NİÇİN “ler hep ihmal ediliyor.
Kuyu kazma konusunda, Prof. Dr. İskender Öksüz hoca bir makalesinde; “Müşterek değerlere bağlanan insanlar birbirlerine de sevgi ve güven duyar. Camiasının diğer mensuplarına kuşkuyla bakmaz. Dikkatleri yaptıkları işe, dış dünya ve başarıya odaklıdır. Müşterek değerlere bağlılığın azaldığı, lâfta kaldığı camialarda güven tükenir, insanlar bir birine potansiyel rakip ve hain gözüyle bakar. Mesai ve gayret yekdiğerini alt etmeye, olmazsa kontrol etmeye harcanır. Artık mensuplar hissettiklerini, düşündüklerini değil, güvenli olanı, yukarıdakilerin duymak istediklerini söyler. Giderek onların istediği gibi düşünmeye başlarlar. Yahut hiç düşünmemeye…” diyerek müşterek değerlerin, sevgi ve güvenin öneminden bahseder.
Oyun kuralı
Türk milliyetçiliğinin önde gelen isimlerinden Zeki Velidi Togan, bir gün Lenin’e “ Sen bize söz vermiştin. Hani Tataristan ile Başkurdistan bağımsız olacaktı “ diye sorar. Lenin ise hiç istifini bozmadan şu cevabı verir. “ Sen siyaset ile ahlâkı birbirine karıştırıyorsun!“
Kendilerini varlıklı veya güçlü hissedenlerin genel yaklaşımı hep böyle olagelmiştir. Siyasetçilerin tamamı olmasa bile ekseriyeti; yaptıklarının ahlâka uygun olup olmadığının sorulmasından asla hoşlanmazlar ve “ NE YAPALIM OYUNUN KURALI BÖYLE “ cevabını verirler. Onlara göre yaptıkları işlerin kendisine mahsus bir ahlâkı, kendisine mahsus kuralları olduğunu söylerler.
Sözlerimi çok sevdiğim şu cümle ile bitirmek istiyorum: Suç; altın kemer bile olsa, kimse beline takmazmış.