Safter TANIK
15 Temmuz gecesinde, Fethullah Gülen Örgütü’ne mensup bir grup subayın başlattığı ayaklanma ile onun doğurduğu kaos ve terörü yaşadık. Bu, genelde; “bir darbe girişimi” olarak değerlendirilirken, bazıları da; “böyle darbe olmaz” dedi.
Kafa Karışıklığının Nedeni
Darbeler tarihimizde; 22.00’de başlayan, 22.35’te Amerikan Ajansı’nın “Türkiye’de başarısız bir darbe girişimi oldu” dediği, 23.30’da halkın sokağa çıkarak direniş gösterdiği, darbe lideri ile Konsey üyelerinin TRT’de yayınlanan bildiride saklı kaldığı, bildirideki aldatıcı beyanın aksine çoğu kişinin bunu FETÖCÜ bir darbe olarak değerlendirdiği bir darbe yok. Bu da akılları karıştıran neden oldu. İki kişinin bildiğinin sır olmadığı bir dünyada, en yetkili kişilerin bile darbeyi son anda öğrenmesi ise ilginçti. Çelişkili haberler nedeni ile bunun arka planını, bugün bile anlamış değiliz.
Ne oldu?
Fethullah Gülen Örgütü’ne mensup bir grup subayın başlattığı ayaklanma; başarısız oldu, bu; net ve açık.
Darbeye neden başvurdu?
Genel olarak; “askeriye-adliye-mülkiye ve emniyette örgütlenmiş, devlet içinde devlet haline gelmiş FETÖ/PDY; Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) Ağustos kararlarıyla tasfiye edilmekten korkarak, son bir hamle ile devleti ele geçirmeye çalıştı” deniliyor.
Cemaatin Ordu’daki Gücü
Cemaatin; 1970’li, hatta 1960’lı yıllara kadar giden bir geçmişi var. Komünizme karşı olması ise; bunu, öne çıkardı.
1980’lerde; Özal iktidarı ile moda haline gelen “Ilımlı İslam Projesi’nin” hararetli savunucusu oldu. Bundan istifade ederek; 1986’dan itibaren, Ordu içinde ciddi bir örgütlenmeye gitti.
1990’ın ikinci yarısında; bir tehdit kaynağı olarak kabul edildi, haliyle tasfiyesine çalışıldı.
2002’de; AKP iktidarı ile özgüven kazandı, Balyoz ve Ergenekon operasyonları ile de Ordu’da etkin bir konuma geldi. Bununla birlikte; darbe için, Ordu’nun tümünü kullanacak bir güce ulaşamadı. Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları seviyesinde bir komutana sahip olamaması ile Ordu içindeki milli grupların nefretini kazanması ise bunun nedeni idi.
Gücünü Biliyor
Ordu içindeki gücünü, karşıtlarının nasıl bir tutum ve davranış sergileyeceğini bildiğini düşünüyorum. TSK personeli ile ilgili bir fişlemeye gitmesi ise bunu gösteriyor. Bunun dışında, Türkiye’de; emir-komuta zinciri dışında, bir askeri darbe girişiminin başarısız olacağını da bildiği anlaşılıyor.
Darbe Planı
Mevcut verilere göre, Örgütün; esas olarak emir-komuta zincirinde bir darbeyi planladığı, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın karşı çıkışı ile de B Planını devreye soktuğu görülüyor.
B Planının ise; başta genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları olmak üzere karşı duruş sergileyen birlik komutanlarının enterne edilmesi, ardından genel bir askeri harekâtın başlatılması gibi, bir stratejiyi içerdiği anlaşılıyor.
Darbe Askerin İçinde Önlendi.
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar; “ darbe günü; saat 16.00’da, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dan aldığı kesin olmayan bir bilgiye istinaden, tüm birlikleri hareketsiz kıldığını” söylüyor.
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın ikna edilememesi; Örgütün A Planını geçersiz kılarken, Genelkurmay Karargâhı ve birlikler içinde ortaya çıkan tartışma ve çatışmalar ile tepeden bir harekât emrinin gelmemesi de birlikleri hareketsiz kıldı. Örgütün; sahip olduğu gücün aksine, TSK’nın % 1,5’lik kuvvetini kullanabilmesi de bunu gösteriyor.
Darbecilerin Son Hamlesi
Darbenin kışlada kilitlenmesine rağmen; Tank ve zırhlı piyade ile jandarmadan oluşan az sayıda askeri birliğin herkesin ayakta olduğu bir vakitte İstanbul ve Ankara’nın önemli noktalarında konuşlanması, Özel Kuvvetler Komutanlığı ve MİT’e karşı saldırıya geçilmesi, F 16’lar ile Gölbaşı Polis Özel Harekât Merkezi ve Meclis’in bombalanması, bir TV kanalından diğer TV kanalına baskına gidilmesi ise; darbecilerin son hamlesi idi.
Halk ve Polis Darbenin Sonunu Getirdi
TV’de yayınlanan; Başbakan Binali Yıldırım’ın “darbe ve darbecileri yeren”, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “halkı direnişe çağıran”, Özel Kuvvetler Komutanı ile I. Ordu Komutanı ve bazı Kolordu Komutanların “darbe karşıtı” konuşması; polis ve halkı cesaretlendirdi.
Halk sokağa çıkarak, polis desteğinde; şehrin muhtelif noktalarında konuşlandırılan askerleri enterne etmeye çalıştı. Ancak; zıvanadan çıkan darbecilerin kurşunlarına hedef oldu. Haliyle halktan birçok kişi hayatını kaybetti ve yaralandı. Bu da darbenin sonunu getirdi.
Darbenin lideri kim?
Darbenin lider ve tepe kadrosu; belli değil, bugüne kadar da; bu konuda, ciddi bir haber yok.
“Yurtta Sulh Konseyi” bildirisinde, lider ve Konsey kadrosu neden açıklanmadı?
15 Temmuz’da; TSK adına, TRT’de “Yurtta Sulh Konseyi” başlığı ile yayınlanan bildiride; ne darbe lideri ne de Konsey üyelerinin imzası var. Bu da, bildiriyi korsan kılarken, başarısızlığın bir tezahürü olarak görüldü.
Darbenin hedefi neydi?
Türkiye’de, emir-komuta zinciri dışındaki bir darbe başarılı olamaz. Tabanı olmayan bir grubun yaptığı darbe ise; başarılı olsa da, kısa bir süre sonra karşı bir darbe ile devrilir. Bu da iktidarın ele geçirilmesi değil, Türkiye’nin dizaynı gibi bir hedefi akla getiriyor. Zira bu; “iç savaş, mali kriz, küresel güçlerin ülkeye fiili müdahalesi, ülkenin bölünmesi, Türkiye’nin Kıbrıs’taki haklarından vazgeçmesi ve Kürt koridorunun açılması” demek.
Düğmeye kim bastı?
Darbeci subaylara bakılırsa; darbe, Fethullah Gülen’i işaret ediyor.
Bu kadar çılgın olabilir mi?
Diyeceksiniz ki “mistik düşünce ile hareket edende akıl ve mantık aranmaz. Biri söyler, diğerleri tatbik eder”. Söyleyen Tanrı’dan haber aldığını söylese de bu doğru değildir. Zira küreselci bir odakla hareket edenin haber kaynağı; Tanrı değil, küresel akıldır.
ABD’nin bir dahli var mı?
ABD, Ordu’nun tümünün katılmadığı bir darbeye onay vermez. Ancak; bunun, ABD’deki güç odaklarından biri ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Bu da; Cemaati kanatları altına alan, ABD siyaset arenasının önemli bir aktörü olan Küreselci Kanattır.
Cemaatin Özelliği
Cemaatin, 1997 öncesi ve sonrasında; farklı bir felsefe, hedef ve strateji ile yapılanmaya sahip olduğu görülüyor. Bu da; Cemaat lideri Fethullah Gülen’in, üstlendiği rol ile ilgilidir.
1995’te; Küreselcilerin ortaya attığı, “Dinler arası diyalog” tezi öne çıktı. Buna, Türkiye’den ilk cevap ise; 1997’ de, Gülen’den geldi. Bu da; Cemaat içi ve dışında bir tartışma konusu oldu.
1997’de; Küreselcilerin koruma kanatları altına giren Gülen, 1999’da ABD’ye yerleşti. Cemaat de, farklı dine mensup olmakla birlikte; Opus Dei, Moon Tarikatı gibi küreselci odaklı örgütlere benzer felsefe-hedef ve stratejiye sahip oldu; yeniden yapılanmaya gitti; kendisine tahsis edilen coğrafi alanda da faaliyetine hız verdi.
Bugün; yanlış bilmiyorsam, çoğu Müslüman ya da Müslüman topluluğun olduğu 89 ülkede okulu var. Eğitim-sağlık-mali ve ticari alandaki vakıf-banka ve şirketleri ile de sanki Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birine sahip.
Darbe; ABD’nin küreselci kanadı ile ilgili ise, bu; küresel odaklar arasındaki kavganın, Türkiye’ye bir yansıması mı?
ABD siyasetinde; etkin güç odaklarından biri olan küreselci kanat, neo-liberal politikalar ve pembe devrimler ile öne çıktı. Haliyle örtülü birçok operasyonunun içinde bulundu. 2008 ABD Mortgage Krizi ile derin yara aldı, Arap Baharı operasyonu başarısızlıkla sonuçlandı. İngiltere’nin, “Brexit Referandumu” ile AB’den ayrılma kararı vermesi ise; O’nun için, tam bir hüsran oldu. Konuya bu açıdan bakıldığında da, Darbe; Tunus’ta başlayan Arap Baharı’nın, Türkiye’de bitmesi gibi bir şeydi.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), bitti mi?
“Brexit Analiz ve Yorumu” başlıklı yazımda; 4. Sanayi Devrimi’ne geçiş sürecinde, özellikle Ortadoğu’nun; terör-kaos-anarşi-savaş ve büyük göçlere sahne olacağını, El-Kaide-IŞID-Boko Haram-El Şebab gibi İslamcılıkta yarışan örgütler ile PKK vb etnik örgütlerin sopa gibi kullanıldığını ve kullanılacağını yazmıştım. Bu örgütlerin varlığı devam etiği müddetçe de, bundan vazgeçildiği söylenemez.
Darbenin Doğurduğu Sonuçlar
Örgütün, Ordu içindeki kadrosu açığa çıktı. Devlet içinde devlet haline gelen askeri ve sivil kadrosu; “ihraç, gözaltına alma ve tutuklama” şeklinde girişilen operasyonlar ile derin yara aldı. Operasyonların; mali ve ticari kanadı sonrasında, siyasi kanadına gidip gitmeyeceği ise bilinmiyor.
Ordu, Güneydoğu’daki kent hendek savaşı ile kazandığı itibar ve güveni kaybetti. Ayrıca operasyon gücü zayıfladı. Ancak; üzerine bir kâbus gibi çöken, bir örgütten de kurtuldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konumu, daha da güçlendi. Ancak, operasyonların örgütün siyasi kanadına yönelmesi halinde; hem kendisinin, hem de AKP’nin bir sıkıntı yaşaması söz konusu. Zira örgütün; AKP’de, kuruluşuna kadar giden bir derinliği var.
Yanlış kişiler de olsa, tasfiyeler ile devletin tüm kurumlarında ciddi bir yetişmiş insan gücü kaybı yaşandı. Haliyle askeri ve sivil bürokraside, telafisi uzun sürecek bir kadro boşluğu oluştu.
Bir yandan darbeye karşı çıkan birçok değerli insanımız, hayatını kaybetti veya yaralandı; diğer yandan Örgütün kandırdığı birçok insanımız ile ailesinin de hayatı karardı.
Mali ve ekonomik kaybımızın; ne olduğu ve ne olacağı ise belli değil, ancak; halka, önemli bir faturanın çıkacağı da bir gerçek.
Sistem Değişikliği
15 Temmuz’un doğurduğu sonuçlardan biri; belki de en önemlisi, Sahil Güvenlik ve Jandarma Komutanlığının; İç İşleri Bakanlığı’na, Kara-Hava-Deniz Komutanlıklarının; Savunma Bakanlığı’na, GATA’nın; Sağlık Bakanlığı’na bağlanması ve Harp Okullarının kapatılması oldu.
Bu; darbeye karşı bir çare olarak savunulsa da, 150 yıllık bir askeri geleneğin sonu oldu. Darbeciler ile Küreselcilerin seküler kanadının savunduğu bu teze, iktidarın başvurması ise akla ve mantığa uygun gelmiyor. Darbe sonrasında; iktidarın, halktan aldığı güçle sistem değişikliğine gitmesi doğal bir olaydır. Ancak; “sistem kurmak” bir fikir ve derinliği gerektirir. Aksi halde, çok vahim sonuçlar doğurur.
Küresel mali bir operasyona, maruz kalır mıyız?
ABD, başkanlık seçimi döneminde; ABD siyasetinde etkin gruplardan biri olan Küreselcilerin seküler kanadı sessiz; diğer gruplardan fazlaca bir ses gelmiyor, İngiltere ve Almanya’dan yumuşak mesajlar geliyor, ciddi bir döviz girdi ve çıkışı yok. Bu da küresel mali bir operasyonu akla getirmiyor.
Şu anda durum değerlendirmesi yapan PKK-IŞİD gibi terör örgütlerinin ise; Küresel odaktan gelecek destek ve emir doğrultusunda, hareket edeceğini düşünüyorum.
Örgütün Geleceği
Örgütün; askeriye-emniyet-adliye-ilmiye-mülkiye-mali-ticari ve siyasi kadrosuna yönelik operasyonlar sonucunda, önemli bir güç kaybına uğrayacağı anlaşılıyor. Ancak; fazlaca etkili olmasa da, varlığını sürdüreceğini düşünüyorum.
Neden?
Cemaat; Türkiye merkezli değil, ABD merkezli. Aynı zamanda küresel alanda faaliyet gösteriyor. Bu görünümü ile kadrosunu faal ülkelerden biri veya birkaçına transfer ederek, o ülke veya ülkelerin siyasetinde etkin olması mümkün görülüyor. Bu durum; fazlaca etkin olmasa da Türkiye’deki varlığını sürdürmesini sağlayacaktır. Zira benzeri Opus Dei de bu yolu izledi.
Opus Dei’ye ne oldu?
Franko’nun Ulusal Hareket Partisi’nin muhafazakâr kanadında yer alan, Frankocuların tasfiyesi ile İspanya’nın demokratik açılımında önemli bir rol oynayan Opus Dei; 1981’de, devlet içinde devlet haline geldi. Öyle ki Adolfo Suarez hükümetinin; 19 bakanından, 10’u Opus Dei mensubuydu.
1982’de başbakan olan Felipe Gonzalez (İspanyol Sosyalist İşçi Partisi lideri); Rumasa’yı kamulaştırarak, eğitim-sağlık-mali-ticari alandaki faaliyetleri ile İspanya’nın en büyük mali ve ekonomik gücü haline gelen Opus Dei’nin faaliyetine büyük bir darbe vurdu.
Opus Dei, bundan sonra; kadrosunu faal olduğu Latin Amerika Ülkelerine transfer etti, buradaki faaliyetine ağırlık verdi, zaman zaman bazısında iktidarı belirleyen en büyük güç oldu, birçok darbe girişiminde ABD ile birlikte anıldı.
Gülen iade edilir mi?
Fethullah Gülen; ne kadar hukuki delil sunulursa, sunulsun iade edilmez. Zira bu konu; hukuki değil, siyasidir. Ayrıca ABD; küreselci odaklı, küresel boyutlu, böyle büyük bir yatırımı çöpe atmaz.