Özcan YENİÇERİ
Rusların “ayır-buyur”, İngilizlerin “böl-yönet”, ABD’nin “çöz-yönet” stratejileri Orta Doğu’da sürekli güncellenmektedir.
Orta Doğu’da uygulanan bu stratejileri, Türkiye özelinde hayata geçirmek için başta PKK olmak üzere bölücü ve yıkıcı odaklar iş birliği içinde çalışmaktadır. Stratejilerinin amacı Türkiye’yi etnik, mezhep ve azınlıklar üzerinden ayrıştırarak güçten düşürmektir.
PKK vekâlet savaşının piyonudur!
Türkiye’de Ermenilerden özür dileme kampanyaları düzenleyenlerle, dışarıda “Ermeni-Pontus-Süryani soykırım tasarıları”nı parlamentolarında gündeme alanların amaçları aynıdır. Bu güç odakları Türkiye’yi içeride terörle dışarıda ise Rusya ve devlet dışı örgütlerle hareketsiz ve hedefsiz bırakmaya çalışmaktadır.
Bilindiği gibi küresel odaklar Orta Doğu’yu “küreselleşmenin ozon deliği” olarak görmektedir. Türkiye’deki terör de “ozon deliğinin” küresel sisteme eklemleme projelerinin uzantısıydı.
Türkiye’deki terörü bu gerçekten soyutlayarak anlamak mümkün değildir. Türkiye’nin muhatap olduğu terör, Orta Doğu’nun yeniden dizayn stratejisinin artçı sarsıntılarıdır. Küresel güç merkezleri istihbarat servisleriyle, terör örgütleriyle, STK’larıyla, medyalarıyla Türkiye’ye karşı bir vekâlet savaşı yürütmektedir.
Türkiye’ye yönelik yapılan vekâlet savaşında PKK yalnızca piyondur.
Ölümcül hata!
Şu hale bakın ancak aklından zoru olanlar, Türkiye’nin birkaç vilayetinin birkaç mahallesinde “özerklik”, “öz yönetim”, “öz savunma gücü” oluşturarak sonuç alacağına inanabilirler. Hendeklerle, barikatlarla, bombalı araçlarla ya da canlı bombalarla Türkiye’nin pes edeceğini sanmak için fena halde gerçeklerden kopmak gerekir.
Açıkça kaybedeceğini, hezimete uğrayacağını, yenileceğini ve ezileceğini bile bile terör örgütleri Türkiye’ye yönelik intihar sayılabilecek eylemlere niçin başvurur? Cevaplandırılması gereken en önemli soru budur.
Bu soruya cevap olarak Türkiye’nin sosyolojisinin vekalet savaşı başlatanlar tarafından yanlış okunması olarak verilebilir. Ancak sorunun doğru cevabı bu değildir. Ölen de başkası öldüren de başkası ise vekâlet savaşı yapanlar için sonuç önemli değildir. Önemli olan hedef ülkeye mümkün olan en ağır zayiatı verdirebilmektir.
Yoksa onlar da Türkiye’de meydanlara dolacak kitlelere, mezhep ve etnik saldırılara teslim olacak bir devlet olmadığını bilmektedir!
Ancak onlar, yakılıp yıkılan mahalleleri olan kentleri canlı bombalarla, patlayıcı araçlar dolan Türkiye’nin dışarıya değil içeriye yoğunlaşmak zorunda olduğunu bilmektedir.
Terör örgütü PKK da dış merkezlerden devşirdiği gücüyle değil aynı zamanda halkı hem birbiriyle hem de devletle karşı karşıya getirerek sonuç alacağını sanıyordu. Örgüt Arap Baharı modeli gereği eylemlerine halk desteği sağlamayı amaçlamış ancak umduğunu bulamamıştır. Suriye’deki kent savaşlarını Türkiye’ye taşımak için elinden geleni yapmış onu da başaramamıştır.
Kürt’ü Türk’le karşı karşıya getirecek etnik bir çatışma, Kürt’ü devletle karşı karşıya getirecek bir topyekûn bir ayaklanma ve toplumu bir bütün olarak devletle karşı karşıya getirecek bir devrim gerçekleştirmek stratejisi izledi.
PKK’nın ve arkasındaki güçlerin iç savaş, çatışma ve devrim hesaplarının tamamı yanlış çıktı.
“Ölüm taburları” iş başında!
Hesapları yanlış çıkanlar taktik değişikliğine gitti. Kurtuluşu için mücadele ettiğini söylediği kürdü peşine takamayınca bu defa onları cezalandırma yolunu seçti. Kürtlerin evlerini el koyarak onları göç ettirdi ve sonra da evlerini başlarına yıktı.
PKK “çözüm sürecinde” edindiği bütün avantajlarını çatışma sürecinde kaybetti. “Özerk yönetim” ilan ettiği bütün mahallelerden kazındı. Telafisi mümkün olmayan kayıplara uğradı. Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde elde ettiği kazanımlara rağmen Güneydoğu’da onarılamaz darbeler aldı.
Daha da önemlisi Kürt vatandaşları PKK’nın ne menem bir bela olduğunun farkına vardı. PKK yediği darbeyi kamufle etmek, hâlâ terör kapasitesini muhafaza ettiğini göstermek amacıyla bombalı araç saldırı başlattı. Murat Karayılan’ın son çare olarak düşündüğü kentlerdeki “ölüm taburlarını” yeni bir ölümcül hata yaparak devreye soktu!