Yasin Özdemir (*)
Papa Francis 6 Mayıs 2016 Cuma günü Aachen Uluslararası Charlemagne (Şarlman) Ödülü’nü Vatikan’da gerçekleşen bir törenle aldı. İtalya Başbakanı Matteo Renzi, İspanya Kralı VI. Felipe, Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schultz, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk gibi mühim isimler törendeydi. Geleneksel olarak Almanya’nın Aachen şehrinde gerçekleşen ödül töreni, istisnai olarak “Papa’nın müsaitliği” gerekçesiyle Vatikan’da yapıldı. Ödülün ihdas edildiği 1950 yılından bugüne kadar, böylesi bir istisna yalnızca 2004 yılında Papa II. Jean-Paul’e “olağanüstü ödül” verilişinde yaşanmıştı.
Nazi toplama kampından sağ kurtulan Yahudi yazar Elie Wiesel’e referansla bugün ihtiyaç duyulan şeyi “bellek nakli” olarak tanımlayan Arjantinli Papa Francis, konuşmasında Avrupa Birliği’nin kurucu babalarının fikirlerinin hatırlanarak mülteci krizi, ekonomik durgunluk ve terörizm kaygılarının olduğu bir dönemde, Avrupa fikrinin güncellenmesi çağrısında bulundu. Yenilenmenin, yeniden doğuş kapasitesinin, dehanın ve yaratıcılığın Avrupa ruhunun parçası olduğu belirten Papa, “İnsan hakları, demokrasi ve özgürlüğün savunucusu olan hümanist Avrupa, sana ne oldu? Şairlerin, filozofların, sanatçıların, müzisyenlerin, edebiyat insanlarının yurdu Avrupa, sana ne oldu?” diye seslendi. Yorgun Avrupa’nın yeniden doğuşunda Kilise’nin mutlaka rol alması gerektiğini söyleyen ve Avrupa’yı bir anneye benzeten Papa Francis, yeni bir Avrupa hümanizmi hayalini zikrederek ve mültecileri kucaklama çağrısı ile konuşmasına son verdi.
Charlemagne Ödülü nereden çıktı?
Avrupa’nın uluslararası nitelikli en prestijli ödüllerinden biri olan “Aachen Uluslararası Charlemagne (Şarlman) Ödülü” veya kısaca “Charlemagne Ödülü” edebiyat, bilim, ekonomi ve siyaset alanlarında Avrupa’nın birleşmesi yolunda yapılmış müstesna hizmetler için, 1950 yılından beri hemen her sene veriliyor. Ödül töreni mayıs ayı içinde, bir mani olmadığı müddetçe, geleneksel olarak Hristiyanlık inancına göre “İsa’nın Göğe Yükselişi” gününde gerçekleştiriliyor.
Avrupa’nın birleşmesi için çalışanlara uluslararası bir ödül verme fikri, ilk olarak Aachen şehrinin önde gelenlerinden Dr. Kurt Pfeiffer’in 1946’da kurduğu “Corona Legentium Aquensis” isimli edebiyat cemiyetinin bir toplantısında gündeme gelmiş. Pfeiffer, başlamakta olan Soğuk Savaş ortamında, İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin fikirlerine referansla Batı Avrupalıların, Avrupa’nın birleşmesi için bir araya gelmeleri gerektiği düşüncesini ortaya atmıştı. Aachen eliti, Pfeiffer öncülüğünde 1949 Noel’inin ve Papa tarafından “Kutsal Yıl” ilan edilen 1950 arifesinin sembolizminden istifade ile Avrupa’nın birleşmesi için Charlemagne Ödülünü vereceklerine dair bir bildiri yayınlamıştı. Dört paragraftan ibaret olan bildiride “Batı” ifadesi altı kez zikredilmişti: Batı birliği, Batı kültürü, Batı dünyası, Batı mekânı… Bildiri, anti-Komünist Avrupa imajının ve kuvvetli Katolik eğilimlerin izlerini taşımaktaydı.
İlk ödül, Pan-Avrupa Hareketi’nin kurucu figürlerinden Richard Nikolaus Graf Coudenhove-Kalergi’ye, Hristiyanlık inancına göre “İsa’nın Göğe Yükselişi” günü kabul edilen 18 Mayıs 1950’de verilmişti. Bu güne kadar ödülü alan önemli isimler arasında Winston Churchill, Konrad Adenauer, Henry Kissinger, François Mitterrand, Bill Clinton ve Angela Merkel dikkati çekiyor. Papa II. Jean-Paul ise 2004 yılında asıl ödülü değil, bir “olağanüstü ödül”ü almıştı. Ödülün verilmediği bazı seneler olduğu gibi, şahıslar yerine Avrupa Komisyonu ve Euro para birimi gibi kurumlara veya yeniliklere verildiği yıllar da olmuştu.
Charlemagne: Avrupa’nın babası mı, Verden kasabı mı?
Ödül komitesine göre “Avrupa’nın Babası” sıfatına layık bulunmuş olması, Karolenj Hanedanı’ndan Charlemagne isminin tercih edilmesinin başlıca sebebi. 768 yılında “Frankların Kralı” unvanını alan Charlemagne, Papa III. Leo tarafından 25 Aralık 800 günü Roma’da taç giydirilerek ilk “Kutsal Roma İmparatoru” unvanını almış, böylece Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra, Batı Avrupa’daki ilk imparator olmuştu. Avrupa Müslümanlarına karşı savaşı, Saksonları zorla Hristiyan yaptığı seferi dâhil olmak üzere, kapsamlı savaşlarda yer alan Charlemagne, geniş topraklar fethetmenin yanında, Karolenj Rönenansı olarak da bilinen edebiyat, mimari, yazı sanatı gibi sahalarda büyük değişim devrine hamilik yapmıştı. 782 yılında Hristiyanlığı kabul etmeyerek Cermen paganlığı pratiklerine devam eden 4500 Saksonun idam edilmesi emrini vermişti ki bazı tarihçiler bu olayı “Verden Katliamı” olarak isimlendirmektedir.
Nasyonal Sosyalist rejimde özellikle bu “katliam” meselesi etrafında Charlemagne’ın imajı konusunda farklı görüşler ortaya çıkmış ve ciddi tartışmalar yaşanmıştı. Heinrich Himmler ve Adolf Hitler bu tartışmalarda farklı saflarda yer aldı. Ana hatlarıyla, bir taraf Charlemagne’ın yerel Cermen inanç ve geleneklerine zarar vermiş bir “Sakson kasabı” olduğu iddia ederken, diğer taraf böyle bir katliamın ya hiç olmadığını veya büyük bir imparatorluk olmak için gerekli olduğunu savunmuştu. Propaganda faaliyeti kapsamında, her iki görüşe de uygun kültürel üretim yapıldı. İkinci Dünya Savaşı boyunca Charlemagne isminin belki de en dikkat çekici kullanımı, Fransız gönüllülerden oluşan ve harbin sonuna kadar çarpışmaya devam eden “Charlemagne Tümeni”nde karşımıza çıkmaktadır.
Ne kutsal, ne Roma, ne de imparatorluk!
1806 yılında tarih sahnesinden çekilen Kutsal Roma İmparatorluğu’nun başlangıcı, bir kısım tarihçiye göre 800 yılı değil, I. Otto’nun taç giydiği 962’dir. Devletin gerçek siyasi gücü ve ismindeki iddiayı dikkate alan Voltaire’in ise “ne kutsal, ne Roma, ne de imparatorluk” nitelemesinde bulunduğunun altı çizilmelidir. Buna karşın Kutsal Roma İmparatorluğu, yaygın kanaate göre başta Fransa ve Almanya olmak üzere modern Avrupa devletlerinin selefi olarak kabul edilmekte. Kuruluş yılı olarak 800 yılı kabul edildiğinde kurucu figür olan Charlemagne’ın başkenti günümüz Almanya’sındaki Aachen veya hükümdarın inşa ettirdiği şapele gönderme ile Fransızca ismi ile Aix-la-Chapelle şehri ayrı bir önem arz etmekte. Charlemagne’ın defnedildiği Aachen, aynı zamanda onun halefi kabul edilen imparatorların taç giydiği şehir. Ödül komitesine göre “idarede, kültürde, dinde, hukukta ve yazıda birlik için” Karolenj İmparatorluğu bir ilham kaynağıdır ve “Hristiyan Batı” fikrini güçlendirmektedir; Avrupa’nın iktisadi ve siyasi birleşmesi için de bir yön göstericidir. Aachen’ın İkinci Dünya Savaşı’nda Müttefiklerin doğuya doğru ilerleyişinde 1944 sonunda ele geçirilen ya da “özgürleştirilen” ilk Alman şehri olması da manidar. Günümüzde Belçika ve Hollanda sınırındaki konumu gibi özellikleri de Aachen’ın sembolik değerine katkıda bulunmakta. Yine ödül komitesine göre, şehrin “ulusçu dar fikirliliğin” üstesinden gelmek ve insanları bir araya getirmek için son derece uygun bir sınır konumu söz konusu.
Avrupa nedir?
2016 yılı Charlemagne Ödülü vesilesiyle Avrupa’nın simgesel vaziyetine bir göz atıldığında, Avrupa Birliği projesinin bir fikir olarak doğuşundan bugüne kadar Hristiyanlık ile ve geniş bir “Batı” ile iç içe inşa edildiği ve hala ediliyor olduğu anlaşılmakta. Üretilen Avrupa, tarihsel referanslar ile emperyal bir imaj ile desteklenmekte. O derece ki imajı muğlak da olsa Charlemagne ile 9. yüzyıldan kalma bir “kurucu baba” bulunmuş. Bu Avrupa, net bir şekilde Batı-Avrupa’dır, hatta büyük ölçüde Almanya-Fransa ya da diğer bir değişle “Çekirdek Avrupa”dır.
Kim laik, kim ruhban?
Asırlarca imparatorlara taç giydiren ve nadiren ödül kabul eden Papalık ise artık imparatorun adını taşıyan ödülü almakta, ancak ödülü alan diğer kimseler gibi seremoni için imparatorun başkentine gitmek zahmetine katlanmamaktadır. Katolik Kilisesi’nin ruhani lideri törende Avrupa’nın hem bugünü için karamsar bir tablo çizerken hem de yarını için bir teklifte bulunurken, çelişkili bir şekilde dini ve dindışı -hatta din karşıtı Hümanizm gibi- referansları bir arada kullanmaktadır. İşin daha da garip tarafı şu ki Avrupa’nın laik siyasal eliti, Avrupa’yı birleştirecek ruh için Charlemagne üzerinden Hristiyan bir babaya atıf yapıp Papa’nın huzurunda el bağlarken, ruhbanların başı olarak Papa, aydınlanmanın değerlerine atıf yapmaktadır. Bu bağlamda ödülün takdiminde rol oynayan ya da en azından sahne alan, ruhbanlık-dışı olmanın ötesinde sekülerlik yanlısı “kudretli” idarecilerin durumu da ayrı bir paradoks olarak değerlendirilebilir.
____________________
(*) Tarih Araştırmacısı