Hasan Korkmaz
Bugün yeni başbakan belli olacak. Binali Yıldırım’ın adı geçiyor. “Bin dersen binerim, in dersen inerim” esprilerine şimdiden konu oldu bile.
Davutoğlu’nun başbakanlıktan neredeyse kovulması enteresan bir süreç. Davutoğlu Erdoğan’ın önce danışmanı, elçisi, vekili, bakanı ve başbakanı oldu. Sürekli yükselen grafik aralarında bir güven sorunu olmadığını gösteriyor. Erdoğan duvara toslayan dış politikanın mimarı Davutoğlu’nu bu konuda hiç suçlamadı bile. Bu bile başlı başına Erdoğan-Davutoğlu ilişkisinin sağlam bir zemine oturduğunu gösteriyor. Erdoğan ekonomik ve siyasi politikalardaki ekiplerini bir kaç kez yenilemesine rağmen “diplomasi dehası- sıfır soruncu” Davutoğlu hep ilk dairede kendine yer buldu.
Dedikoducular Davutoğlu’nun akçeli işlerdeki hassasiyeti sebebiyle Saray’a ulaşan şikayetlerin AKP dolayısıyla Başbakan değişimine neden olduğunu söylüyorlar. Ancak bu iddia doğru olamaz zira Davutoğlu bu konuda bir irade sahibi olmamış, döneminde devlete iş yapan müteahhitler değişmemiştir.
Peki 2015 Haziran seçimlerinden sonra yıkılan masanın sonrasında başlayan terörle mücadele süreci, verdiğimiz şehitler, yıkılan şehirler, neredeyse bir yılın sonunda yerleşim birimlerinden temizlenemeyen teröristler devletin tepesindeki değişikliğin sebebi olabilir mi? Sanmıyoruz zira Erdoğan’ın bu konudaki tavrını göz önüne alırsak çok önemli değişiklere imza atmasını beklenmez.
Ekonomi de kör-topal gidiyor. Büyük sorunlar daha kendini göstermedi. Petrol fiyatlarının seviyesi ekonominin başına talih kuşu gibi kondu. Yani yaralı da olsa ekonomik durum başbakanın yerini kaybetmesine sebep değil.
Davutoğlu’nun başını yiyen tek gerçek sebeb cemaat ile mücadeledeki isteksizliği ve başarısızlığıdır. Davutoğlu’nu kamuoyu ilk defa cemaat dergisi Aksiyon’daki makaleleri ile tanıdı. İlişkileri her zaman “fevkaladenin fevkinde” idi. Özellikle Dışişleri Bakanı iken yurt dışındaki misyonlar cemaatin en büyük destekçisi oldu. Cemaat mensupları atamalarda basamakları çifter çifter atlayarak yükseldiler.
Misyon temsilciliklerinin kanatları altındaki, askeri ve ekonomi müşavirlikler özellikle Davutoğlu döneminde cemaatin yerleşme ve prestij kazanmada en büyük destekçisi oldu. Ne de olsa beraber yürüyorlardı, o yollarda.
Köprünün altından çok su akmamıştı ama aynı tabana oynayan Erdoğan ve cemaatin yolları ayrıldı. 17-25 Aralık operasyonlarından dört bakanı kaybetse de sıyrılan Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi. Davutoğlu’na başbakanlığı emanet eden Erdoğan amansız bir savaşa girişti.
Erdoğan’ın mücadelesi büyük çapta zarar vermiş olsa da Davutoğlu’nun isteksizliği yapılanların kesin etki vermesini engelledi. Etkin görevlerde bulunan cemaat mensupları kızağa çekildi ancak biliniyor ki ilk iktidar değişiminde eski yerlerini alacaklar.
Erdoğan politikalarının temelinde en büyük destek hep Milli İstihbarat Teşkilatı oldu. Hakan Fidan’ın tam cemaat ile mücadele edecekken Davutoğlu ile anlaşıp milletvekili olmak istemesine izin vermeyen Erdoğan, Fidan’ın aday adaylığı sürecinde kendine danışmayan başbakanını sorumlu tuttu.
Erdoğan bürokrasiye hakim olamayan ve kendisini cemaat ile mücadelesinde yalnız bıraktığına inandığı Davutoğlu’nun göstermelik icraatları sonucu kalemi kırdı. Böylelikle yeni başbakana yol haritası çizdi.
Erdoğan sonrası Türkiye’sinde cemaatin hedefinde olmamak için iki-üç-dört yüzlü olan bürokrat ve siyasetçilerin önünde yeni ve zorlu bir süreç daha başlıyor.
Cemaat 17-25 Aralık operasyonlarında “dönemin başbakanı”nı indiremedi belki ama iki sene sonra Davutoğlu’nun bir saray darbesiyle kovulmasını sağladı.
Gelecek yazımızda cemaatin savunma refleksi olarak geliştirdiği yeni stratejiler ışığında yurt dışındaki yapılanması konusunda kulağımıza gelen bilgileri anlatacağız.
Sağlıcakla kalın
19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan hürriyet ateşinin kıvılcımını yakan aziz Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını saygı ile yad ediyorum. Allah bu ülkenin gençlerine damarlarındaki aziz kanın şerefine sahip çıkma iradesi versin.