Ali BADEMCİ
En başta bu serinin Yesevi yılı için 25 makale boyutunda olacağını söylemiştim. 500 okuyucu ile başladık şimdi 250’ye kadar düştü. Esasında bu yazılar bir kitap hazırlığı değildir; öyle olsaydı daha zor olurdu! O sebeble ileride eli kalem tutacaklara ufuk açmak düşüncesiyle mümkün mertebe teferruatlı kaynaklara da inmedik. Fakat başlıktan iyice anlaşılacağı gibi bu temel kavramları az çok tanımadan esas mevzua geçme imkânı yoktur. Çünkü Yesevî konar göçerliği öyle yüzeysel bir mesele değildir. İstılâhlar mevzuunu bitirdik; sanırım sıkılmayacaksınız. Kolay ulaşabileceğiniz kaynaklar da veriyoruz ki daha mükemmel çalışmalar yapılabilsin! Arkadaşlar hep soruyorlar ne çalışalım diye! İşte size, böyle önemli yılda, ömrünüzce çalışsanız bitmeyecek mevzular! Bir ucundan alıp gideceksiniz!
Türkler’de Oba-Boy-Bod-Bağ-Uruğ tamamen sosyolojik ve kültürel tanımlar olup hiçbir şekilde Arap kültüründeki Kabile Asabiyeti ve etnolojik gerginlik bu deyimlerde yoktur. Kaşgarlı’nın ancak Allah’ın bileceği kadar fazla sayı ile ifade ettiği Türk kavim ve kabilelerinde gerçekten deyimin Arap kültüründe ifâde ettiği anlamlar bizim kültürümüzde hiç geçerli değildir. Âile ve Sülale’de pederî bir yapı olduğu ve erkek kökünde birleşildiği halde birkaç âile ve ya birkaç sülâlenin meydan getirdiği, büyük âilede Dayı ve Hala çocukları ile çerçeve oldukça genişletilmiştir. Onlarca ve belki de yüzlerce Boy veya Obalar’dan meydana, Budun-Bukun-Halk-Kavim gibi oluşumlar artık kitleleşmiş ve özellikle belli bir coğrafyayı ele geçirmek ve yurt yapmak için devletleşmeye başlamıştır. İşte Orhun Yazıtları Kültiğin güney 8 numaralı taşta “Türük bod(un):ölt(e)çi s(e)n ötük(e)n” (Talât Tekin, Orhun Yazıtları,s..22) ifâdesiyle ölmemek için Türkler’in Ötüken’in sınırlarına hâkim olması gerektiği öğütlenmektedir. Uluslaşmak ise bambaşka bir safhadır ki artık birçok Budun iştiraki ile milletleşmenin son basamağına gelinmiştir. Ulus’da da milletleşmede mevcut olan her şart canlı olarak ayaktadır. Hatta XIX. yüzyıla kadar Uluş veya Ulus şekli ile deyimler, Moğollar’da olduğu gibi, modern anlamda Millet mefhumu yerine kullanılıyorken bu zamandan sonra sosyolojinin gelişmesi ve mevcut etnolojinin tarihe uyarlanması ile birden fazla Türk Ulusu’nu içine alan ve özellikleri ta âileden beri gelen Millet deyimi sosyal ve devlet hayatımıza oturmuştur. Kültür yoğunluğunun fazla olduğu bugünkü Türk devletlerinde Millet mefhumu asri, anlamda kabul görmüştür. Bu gelişme Yazıtlar’ın ruhuna da uygundur; çünkü bu tarihi metinlerde Türk deyiminin açılımı olmadığı halde başta Oğuz, Karluk, Kıpçak gibi Türk kavim adlarının açılımı mevcuttur.
Tabiî olarak artık millet çok kalabalık ve geniş bir oluşumdur. Günümüzde olduğu gibi ayrı ayrı vatanlar ve siyasi hudutlar sebebiyle oluşumu bir yere de yapıştırmazsınız. Bugün gelinen sosyolojik ortamda, aynı dil fakat farklı lehçeleri de konuşabilen, müşterek kültür ve tarihi paylaşan, aynı soydan gelen, geçmişte müşterek veya ayrı ayrı bir coğrafyayı vatanlaştırmış devasa insan topluluğuna Millet denmekte olup, teşkilatlanmış şekli de Devlet’tir. İlk sosyololarımızdan M. İzzed’e “Millet inkişaf etmiş bir milliyetdir” ( Mehmet İzzed, Milliyet Nazariyeleri ve Milli Hayat,s.17.) tesbitinde son kelimenin yerine Ulus deyımini korsak Millet gelişmiş ulustur , sonucuna varırız ki doğru olanı budur da budur. Sözün gelişi bir Özbek Milleti diyemeyiz. Çünkü böyle bir millet yoktur; bağlı bulunduğu ve başka toplulukların da aidiyeti olan bir etnolojik durumla karşı karşıyayız. Gerçekten bugünkü Özbekler birçok Türk aşiret, kavim ve kabilesinden meydana gelmiş ancak bir Ulus’tur. Kazaklar içinde aynı şey geçerlidir; onların kavim adı Kıpçak’dır, ki bu hususu Moğolluk ile karıştırmamak gereklidir! Çünkü Çin tarihlerinde bile Kitan ve Tatarlar gibi yabancı veya aynı soydan gelen kavimler Göktürkler veya Uygurlar’ın çobanlarıdır. (Özkan İzgi, Çin Elçisi Wang Yen-Te’nin Uygur Seyahatnamesi, TTK, Ankara 2000, s.50). Fakat Kırgızlar için aynı şeyi söyleyemeyiz; onlar anavatanın dışına çıkmamış ve küçük bir parça olarak Türkistan’da kalmış olsalar bile onlar bir Türk kabilesi veya kavmidir. Çünkü Özbek ve Kazaklar içerisinde Kıpçak, Tatar, Nogay, Türkmen, Kuman, Bulgar gibi birçok Türk kavim ve kabilesi bulunmaktadır. Türklüğü ve parçalarını ifâde ederken bu kriterlere uyulursa her şeyden evvel daha şık ifâde ortaya çıkar. Bugün gerek Kazaklar gerek Özbekler devletleşmiş büyük Türk Ulusları olup Türk Milletinin en büyük hisseleridir. Bunun için az çok Türk Dünyasını ifâde etmek için kullanılan birkaç devlet, fakat tek milletiz. Bu gerçeği değiştirmemiz ve tadil etmemiz mümkün değildir. Bolşevikler devrinde Rus alimleri bile bu gerçeğin dışına çıkmazken bugün Türk devletlerinde görülen ideolojik saplantıların hiçbir kıymeti yoktur.
Birer Türk olarak kendimizi şöyle bir şablona oturtursa mefhumları doğru kullanmış oluruz inancındayız: Patoz Alioğlu ailesi, Patozoğulları sülalesi, İnnepli Yörük Obası, Akgeçili Budunu, Türkmen Ulusu, Türk Milleti’ndenim. Tanrı huzuruna bu cevaplarla çıkarsanız daha kolay hesap verirsiniz. İslam Milleti diye bir şey yoktur, ancak İslâm Ümmeti diyebiliriz. İlk deyim siyaset kokan aldatıcı ve milliyetçiliği ortadan kaldırmak için uydurulmuş muzır bir adlandırmadır.
Kültürümüzde görülmüştür ki bir yerde Oba olan bir Türk topluluğu başka coğrafyada önderlik göstermiş ve Ulus hâline gelmiştir. Millet hayatımızda görülmüştür ki Orhun Havzası veya Kuzey Çin’de ’de Budun yani Kavim olan Tatarlar Altınordu’da Ulus’tur. Aynı şekilde gibi Deşt-i Kıpçak’ta Hanedan veya Kavim olan Özbekler Türkistan’da Ulus’tur. Türkmenler ve Kazaklar için de Türkistan’da aynı nitelemeyi yapmamız gereklidir. Kültürel değişiklikler de olabilir; Doğu Türkistan’da Uygurlar bir Kavim; önderliklerini kabul eden veya birlikte oldukları Türk Boy ve Halklar’ı da Uygur Ulusu içindedir. Lâkin Şarki Türkistan dışında Uygurlar ataları Oğuz olan bir Türk kavmidir.
Serinin ilk yazıları:
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ VI – 7 Mayıs 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ V – 2 Mayıs 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ IV – 27 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ III – 24 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ II – 21 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ – 20 Nisan 2016