
Hüseyin HATIL
Nefes alıp vermekten ibaretse şayet yaşamak, yazmaya bile deymeyecek kadar sığ bir olgudur.
Yaşamayı hayatta kalmak zanneder bir çoğumuz; oysaki bir sanattır yaşamak, yürek taşımanın değerini bilerek, akıl sahibi olmanın hakkını vererek…
Ama ne yazık ki herkes sanattan anlamaz. İşte o zaman, vakit doldurmaktan, zaman harcamaktan öteye gidemez yaşamak…
Yaşamayı; konuşmaya, yazmaya, anlatmaya değer kılan ise, anlamlandırmaktır.
Demek ki yaşamak, yaşamı anlamlı kılmakla değerli olmaktadır.
Sonuçta yaşayacağız ve ömür denen bu yolculuk, ölüm adını verdiğimiz kapının önünde bitecek.
Ve ölüm bize sonsuzluğun kapısını aralayacak, buna inanmış, buna iman etmişiz.
Yaşamak, ömürle sınırlıdır. Madem sınırlı bir yolculuktur yaşamak, bunu sınırsız hırslara kurban etmek niye?
Servet, makam, şöhret, menfaat…
Hepsi sevgisizliğin ürünü. Hepsi bireysellikten ibaret… Hepsi küresel bir sömürü düzeninin ruhumuza zerk ettiği zehir…
Bu zehir damarlarımızda dolaştığı müddetçe, doyumsuzluk gibi bir hastalığa düçar oluruz ve mutluluğu ıskalarız hep.
Her zaman bir fazlasını bekler, bu gözü açlık sebebiyle mutsuz bir hayat sürmek zorunda kalırız.
Acılarımız, sevinçlerimiz, hayal kırıklıklarımız ve beklentilerimizden ördüğümüz duvarlar arasında verdiğimiz bu var oluş mücadelesinde, sevgi temelli olmayan her adım, yaşamı israf etmektir aslında…
Yaşamak… Her zaman düz bir yol değildir. İnişler, çıkışlar, yorgunluklar da mutlaka yaşanacaktır. Bazen “pes” diyecek gibi olsak da, bütün zorluklara rağmen sımsıkı tutunmalıyız hayata.
Çatlak bir bardaktan akıp giden su gibi akıp gider hayatımız. Geriye dönüp baktığımızda ne çok fırsatın, ihtimalin, hayalin avucumuzun içinden kayıp gittiğini görürüz.
Keşke dememek için, sevgisizliğe, vefasızlığa, düşüncesizliğe, nefsimizin doymak bilmez hırslarına kurban etmeyelim hayatı.
İmkanlar dahilinde mutlu olmayı bilmeli, her şeye rağmen tebessüm edebilmeli, nefsimizi yenmeli ve sımsıkı sarılmalıyız hayata.
Tıpkı bir sanatçının eserine odaklanması gibi ustaca, hakkını vererek sürdürmeliyiz bu hayatı.
Gönlümüzü kıran, umudumuzu eksilten kabuslardan, umutlara uyanarak kurtulmalıyız.
Ve her şeye rağmen dik durmalı, menfaate yenilmemeli, kabuk kırılsa da özün çatlamasına, değerlerin aşınmasına izin vermeden, kırılmayı göze alarak ama eğilmeden yaşamalıyız.
Madem eninde sonunda öleceğiz, o zaman yaşarken, gelecek için güzellikler ortaya koymalı, çocukları mutluluğa kanatlandıracak yarınlar inşa etmeye çalışmalı, gölgesinde büyüdüğümüz bayrağımıza, ekmeğini yediğimiz vatanımıza, mensubu olduğumuz kutlu millete ve insanlığa faydalı olma gayesiyle yaşamalı, iyiyi-doğruyu-güzel olanı yapmaya azmetmeliyiz.
Güzellikleri yaşatma gayesiyle ömür tüketen, yürekli insanlara selam olsun.