Prof. Dr. Ali Osman Özcan
Dostluk dairesinin sınırları dışına çıkma modası git gide sınır tanımaz hale gelmektedir.
Dostları kaz zannedip veya kaz diye düşünerek yolanlar yanında yılanı bile kırkarak yün yapmaya çalışan soyguncular da statü sahibi olabilmektedir. Dostu yolmak için düş üstüne düş, düşünce üstüne düşünce üretenler dostluk gösterileriyle dostlarını çırılçıplak bırakmak istemektedirler.
İnsandan ve insanlığından başkası olarak açgözlülük, hırs ve tamah insana insanlık dışı işler yaptırabilmektedir.
Yılan kırkıcıların dostluk bilinci soygunculuk özgürlüğünün somutlaşması olarak görülebilir. Bu bilinçle açgözlü görüş açıları bulma yarışında sahte ve sallantılı söylemler başköşeye kurulur. Dostluk duygularının ayırım çizgileri bu bilinçte daha çizilmeden silinmişlerdir. Düşmanlık çizgileri ile dostluk çizgileri iç içe geçtiğinden yılan kırkıcıların dostlukları düşmanlıklarından daha kötü sonuçlara yol açıcı niteliktedir. Yılan kırkıcılarla dost olanların yanlışları kendilerine pahalıya mal olur ki, yanlış gerçekliklerle doğruluğa ulaşılamaz.
Dostluk, dostluk ışığının çıktığı ırmaktan yayılan ışımaları görür. Yılan kırkıcılar, bu ışımaları söndürmeye, yok etmeye çalışırlar. Dostluk inançları hainlikle örülmüştür. Yılan kırkıcıların inançları, onlara yılan kırkıcı kimliği kazandırmıştır. Onlar özlerini, boyalarını, dokularını başkalaştırıcı görüşlerle donanmış ve eğitimleri de, düşünceleri de dostlarını yok etmeye yönelmiştir. Şeytan düğünlerinde çalgıcı olarak düğün sahibini hasetleriyle yok etme duygularına boyun eğerler. Onlar, adamın balını değil topuğunu gözleyip dostunu ortadan kaldırma peşindedirler.
Yılan kırkıcılar, yılan deliklerinde çok iyi gizlenirler. Yılanın ayaklarını görmedikleri halde yılanın yününü kırkmaya kalkarlar. Dostlarıyla yıldızları barışık değildir. Dostlarının yıldızlarını söndürmek tek ülküleridir. Uğursuz baykuş gibi dostlarının yakınlarında bulunup bülbül sesli olmaya çalışırlar. En mutlu oldukları an dostlarına kara haber verdikleri andır. Bütün düşünme biçimleri dostlarını yılan gibi sokacakları ana odaklanmıştır. Dostlarının ölümünden, yok olmasından şifa bulacaklarını zannederler. Onun için yılan kırkıcılara “Sen varken düşmana ihtiyaç yok” denir.
Yılan kırkanların dostlarını nitelemeleri ve belirlemeleri çok belirsizdir. Dostlarını dost olarak değil kendileri dışında herkesi düşman olarak niteler ve değerlendirirler. Dostlarını akıl çelici kanılar, belgeler ve inançlarla yoldan çıkarmaya çalışırlar. Her şeyi kendi ölçülerine göre ölçülendirirler. Dostları bile ölçülendirilmiştir. Dostlarından ne kadar yağ çıkaracaklarını çok önceden hesaplamışlardır. Dostluk konusunda varsayım üstüne varsayım yaparak dostlarının akıllarını çelme konusunda uzmanlaşmışlardır. Ölen dostlarının mezarlarını bile yağmalarken mutludurlar.
Rekabet toplumunda herkes yılan kırkıcı olmaya özendirilmektedir. Onların gözünde akıl bilmek için yaratılmamış, çıkar sağlamak için yaratılmıştır. Çıkar sağlayamamak kaybetmek, yenilmek ve ölmekle eş anlamlı kabul edilmiştir. Çıkar sağlayamayan yılan kırkıcı kendini “Ölümün muştasını yemiş” biri olarak görür. Çünkü bütün iradesi ve bilincini çıkar sağlamaya yönlendirmiştir. Kendisini yaratanı yok saymanın aklın şerefini düşürdüğünü de kavramaktan acizdir. Hırsı, tamahı ve açgözlülüğü kendisini yaratan zannetmesine yol açmıştır. Bütün aklı ve mantığının canlılığı herkesi soyup soğana çevirme üstüne kurulmuştur. Çok uzaklara gitmeye gerek yoktur. Çevremize bir bakalım. Çevremiz yılan kırkıcılardan geçilecek bir çevre değildir.