Safter TANIK
Milletleşme; “millet olma, millet durumuna gelme” gibi bir hali, milletleşme süreci ise; toplumun, millete dönüşüm safhasını ifade eder.
Tarihi Süreci
Modern anlamda millet, 1789 Fransız devrimi sonrasında yaşanan ekonomik-sosyal-kültürel-siyasi değişim sonucu ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan her millet ise farklı bir milletleşme sürecini yaşamıştır. Bu nedenle milletleşme ile ilgili biri; “Özcü Yaklaşım”, diğeri de “İnşacı Yaklaşım” olmak üzere iki tez vardır.
Özcü yaklaşıma göre; millet, toplumsal gelişim ve değişimin tabii bir sonucudur.
Zira insan ve toplum; soy, dil, din, ortak tarih vb özelliklere sahiptir. Bunlar; aynı zamanda milletin temelini oluşturur, toplumsal gelişme ile öne çıkar. Haliyle toplumsal gelişme; birliktelik ve milliyetçiliği, milliyetçilik de milletin oluşumu ile devletin kuruluşunu tetikler.
İnşacı yaklaşıma göre; millet, medeni toplumun en son sosyal-kültürel şeklidir. Milliyetçiler olmadan, olmaz; devleti kuran veya ele geçiren milleti de inşa eder.
Millet olma, ortak dil ve kültür birliğini gerektirir.
Millet, ister toplumsal gelişim ve değişimin doğal bir sonucu olsun; isterse devlet tarafından inşa edilsin, millet olma; ortak dil ve kültür birliğini gerektirir.
Zira milletleşme; her türlü etnik, mezhep, aşiret, boy ve bölge taassubundan kurtularak milli seviyede mutabakata varılmasıdır.
Haliyle millet olmuş bir toplumda, cazip ve önde olan; etnik-mezhebi-bölge-aşiret-cemaat-tarikat vb kimlikler değil, millet kimliğidir. Bunun için ne Alman ne de Fransız; mezhep kimliğinden söz etmez, orada “bilmem ne ili, ne ilçesi, ne köyü kültür yardımlaşma derneği” gibi bir kuruluşa da rastlanmaz.
Millet olma, belirli bir ekonomik ve toplumsal gelişmişliği gerekli kılar.
Millet olmanın; ortak dil ve kültür dışında, ekonomik ve sosyal gelişmişlik ile ilgili bir bağı da vardır.
Zira Batı’daki milliyetçiliği ve milletleşmeyi doğuran; sanayileşme-kentleşme-kültürel yükseliş ve sosyal sınıfların kurumsal bir kimliğe sahip olmasıdır.
Ekonomisi tarıma dayalı, kırsal kesimin ağırlıkta olduğu veya metropolleri köye dönüşen, kültürü yozlaşmış-varoş-arabesk kültüründen öteye gidemeyen, etnik-mezhebi-aşiret-bölgesel bağların öne çıktığı, envai çeşit dilin konuşulduğu bir ülkede; milletleşme, kör ve topaldır. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan birçok ülkenin durumu da budur.
Millet olma, milli bir eğitim ve kültür politikasına ihtiyaç duyar.
Milletleşme; toplumun etnik-mezhebi-cemaat-aşiret-bölge taassubundan kurtularak milli seviyede mutabakata varmasını sağlayacak, aidiyet-ortak his-heyecan ve kültürel gelişime hizmet edecek milli bir eğitim-kültür politikasına ihtiyaç duyar. Haliyle milli bir eğitim ve kültür politikası yok ise millet olmada bir sıkıntı vardır, milletin varlığı da tehlikededir.
Millet; Birey ve Topluma, Yeni Bir Kişilik Kazandırır.
Millet toplumunda; birey, varlığı ve kişiliği olan bir insandır.
Karar almada; akla başvurur, kimsenin körü körüne takipçisi değildir, hakkına; sahip çıkar, ancak başkalarının hak ve hukukuna saygı gösterir, sorununu açıklamada; medeni cesaret sahibidir, çünkü hukuka güven duyar, örgütlüdür; ülke sorunlarına ilgi gösterir, görev ve sorumluluk almaktan çekinmez, çıkarlarını korumada ise kurumsal kimlikten istifade eder.
Demokrasinin Varlık Sebebi, Millettir.
Zira ümmet toplumunda; hükümdar-kul (halk deyimi ile çoban-sürü), ilişkisi vardır; esas olan hükümdardır, bireyin varlığı ve kimliği fazlaca önem arz etmez.
Halk, Milliyet ve Milli
Halk sözcüğü; kavim, millet, bir devletin yönetimi altındaki bireyler için kullanılsa bile (Türk halkı vb), daha ziyade seçkinler dışında kalan millet fertlerini ifade eder.
Halkçılık; milleti oluşturan sınıf ve gruplar arasında bir ayrımın yapılmaması, bunların kanunlar karşısında eşit olduğu ve kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanacağı esasıdır.
Halklar sözcüğü; bir devletteki birden fazla millet için kullanıldığı gibi, etnik unsurlar için de kullanılır. Ancak; daha ziyade kurucu milletleri değil, alt kimlikleri ifade eder. Örneğin; Eski Yugoslavya Anayasası’nda; Sırp-Hırvat ve Slovenlerden “kurucu milletler” olarak söz edilirken, diğer unsurlardan “halklar veya milliyetler” olarak söz edilmiş. Eski SSCB Anayasası da bu özelliğe sahiptir.
Milliyet sözcüğü; köken anlamında kullanılsa bile, genel olarak siyasi kimliği; yani bağlı bulunan milleti, tabiiyeti ifade eder.
Milli ise; “milletle ilgili, millete özgü” demek. Milli değer, milli irade, milli ekonomi, milli gelir, milli eğitim gibi.
Milliyetçilik ve Milliyetçiler
Milliyetçilik ve milliyetçilerin birçok tanımı var. Bu da farklı millet tanımı ile ilgilidir.
Felsefi açıdan milliyetçilik; “milletçilik, milleti esas almak, millet taraftarı olmak” demektir. Haliyle milliyetçilik; toplumun mutluluk ve gelişimine, millet kalıbı çerçevesinde bakan bir düşünce akımıdır.
Milliyetçiler ise; “milleti esas alan, millet taraftarı olandır”. Haliyle milliyetçi düşünceye sahip olan ve bunu savunan kişileri ifade eder.
Türk milliyetçiliğine; “Türkçülük”, Türk milliyetçisine de “Türkçü” denir.
Milliyetçilik ve milliyetçiler sözcüğü; tek başına, belirsizlik arz eden bir kavramdır. Önünde; “Türk” gibi, bir sözcük olmadan; hiçbir milleti ifade etmez. Haliyle ilgili olduğu millet itibariyle, Türk milliyetçiliğine; “Türkçülük”, Türk milliyetçisine de “Türkçü” denir. Millet tanımının; soy veya kültürel temele, dayalı olarak yapılması da bunu değiştirmez. Zira adama, “hangi millet” diye bir soru sorarlar.
Milliyetçilerin Misyon ve Vizyonu
Milletin oluşumunda öncü bir rol oynamak, milli devleti kurmak, millet ve devlete sahip çıkmak, milletin ve devletin çıkarlarını birey ve grup çıkarları üstünde tutmak, milli kültüre ve milli birliğe hizmet etmek, kültürel-ekonomik-siyasi her türlü emperyalizme karşı çıkmak milliyetçilerin başlıca görev ve hedefidir.
Millet ve milli devletin varlık sebebi; milliyetçilik, milliyetçiliğin varlık sebebi de milliyetçilerdir.
Modern anlamda milliyetçilik; 1789 Fransız Devrimi sonucu ortaya çıkan, sanayi devrimi ile bir gelişim gösteren, aydınların başını çektiği, kentli kesime dayalı bir kültür hareketidir.
Batı Avrupa’da; ekonomik ve toplumsal gelişim sonucu ortaya çıkan milliyetçilik, geri kalmış ülkelerde; bir kısım aydınlar ile sivil ve askeri bürokrasinin öncülük ettiği, ortak dil ve din ağırlıklı, antiemperyalist bir tepki ile ortaya çıktı.
Milliyetçiler; ülkenin ekonomik-sosyal-kültürel-siyasi durumuna göre ya milletleşme süreci sonucu milli devleti kurdular, ya da milli devleti kurarak milleti inşa ettiler.
Milli bir devlet olan, “Türkiye Cumhuriyeti” ve “Türk Milleti” de Türk milliyetçilerinin bir eseridir.
Milliyetçilik; bir kültür hareketidir, mimarı da milliyetçilerdir.
Milliyetçilik, ortak dil ve kültür birliğini inşa etme projesidir. Bu; dil-din-tarih-edebiyat-sosyo-psikoloji-mimari-sanat vb. alanlarda bir faaliyeti gerekli kılar. Bunun için milli bir tarz ortaya koyarak kültürel birikim ve gelişime hizmet veren; düşünür, ilahiyatçı, tarihçi, şair, romancı, hikâyeci, mimar, sanatçı, modacı vb kişilerin olması gerekir. Bunların olmadığı bir ülkede ise millet projesi yarım kalmıştır, milletin varlığı da tehlikededir.
Milliyetçiler; ülkücü, devrimci, toplumcu, halkçı, devletçi bir karakterdedir.
Ülkü ve ülkücü sözcüğü, Türkiye’de; Milliyetçilik ve Milliyetçiler ile özdeş anlamda kullanılsa da, ülkü; “ideal”, ülkücü ise “idealist” demek. Konuya bu açıdan bakıldığında ise her düşüncenin ideal bir kabulü ve bir de idealisti vardır.
Milliyetçiler; ister reel, isterse romantik bir kabul görsün; büyük hedefi olan, bunun için her türlü fedakârlık ve riski üstlenen kişilerdir. Bu özelliği ile ülkücüdür.
Devrim ve devrimci sözcüğü, Türkiye’de; sol ve özellikle aşırı sol ile özdeş anlamda kullanılsa da, devrim; “bir ret, karşı duruş ve isyanı”, devrimci de “ret eden, karşı duran, isyan edeni” ifade eder.
Milliyetçiler; milletleşmeden yana bir gelişim ve değişime açıktır, yanlışa-haksızlığa-adaletsizliğe ve her türlü ekonomik-sosyal-kültürel-siyasi emperyalizme karşı bir ret-tepki ve direniş ortaya koyar. Bu özelliği ile devrimcidir.
Milliyetçiler için; bireyin değil, toplumun çıkarları öncelik arz eder. Bu özelliği ile toplumcudur.
Milliyetçiler için hiçbir sınıf ve zümrenin bir ayrıcalığı yoktur. Bu özelliği ile halkçıdır.
Milliyetçiler için; milletin ve devletin çıkarları, her şeyin önünde gelir. Bu özelliği ile de devletçidir.
Milliyetçi olma; “bir parti veya dernek üyesi ya da bunun taraftarı” olmak ile sınırlı bir şey değildir. Haliyle milliyetçi misyon ve vizyona sahip olan herkes milliyetçidir.
Neden?
Almanya’nın Münih şehrinde, bir arkadaş grubu ile sohbet ediyordum.
“Arkadaş grubu” derken, sadece ülkücü çevreden gelen arkadaşları kastetmiyorum. İçimizde değişik düşüncede Türkler ile az çok siyasete ilgi duyan eğitimli Almanlar da var.
Konuşmamdan etkilenmiş olacak ki Almanlardan biri, “ sıkı bir milliyetçisin, görevli misin” diye bana bir soru yöneltti.
Önce; bir anlam veremedim ise de, daha sonra ne demek istediğini anladım.
“Özel bir şirkette çalışıyorum, mali-ekonomik konularda uzman bir kişiyim, devlette ise herhangi bir görevim yok. Sonra bizde, milliyetçi olmak; öyle cazip, öncelik arz eden bir şey de değildir” dedim.
Adam; şaşırmış bir halde, ”olmaz öyle şey, biz de; bırakınız, sizin statüde; sıradan milliyetçi bir Alman bile, yabancılar dairesinde amirdir” derken, ardından “o zaman; milliyetçi olmanın, sana ne faydası var ki ” dedi.
Durup, düşündüm; adam haklıydı. Zira Batı’da; kritik yerlerde bulunmanın, görev almanın; olmazsa, olmazı milliyetçi olmaktı.
Altta kalmamak için “iyi de siz sosyal demokrat değil misiniz” dedim.
Adam; “Evet, sosyal demokratım. Bu benin sosyal statüm ve çıkarım ile ilgilidir. Ancak; önce, Almanım ve Almanya’nın çıkarları her şeyin üstünde gelir” dedi. Haliyle çıkar ve refahını, millet ve devlet çıkar ve refahında görüyordu.
Niçin?
Batı’da; işçi-köylü-sermaye-esnaf-serbest meslek mensupları ve üniversite öğrencileri örgütlüdür. Sendika-oda-birlik ve dernekler ile siyasi partilerin kurumsal bir kimliği vardır. Birey de sosyal statüsüne göre bu kurumların biri içinde yer alır, mensubu olduğu kurumun düşüncesini benimser.
Kurumsal kimliğe sahip sosyal yapının varlık sebebi ise milletleşme veya devlettir. Haliyle millet ve devletin çıkar ve refahı, sosyal sınıfların çıkar ve refahının önümde gelir. Bunun için de ister liberal, isterse Hristiyan Demokrat veya Sosyalist ya da Komünist olsun; bunların, milli bir yönü vardır. Orada; sivil veya siyasi bir temsilcinin; millet ve devletin çıkarlarına aykırı hareket etmesi, hele millet ve devleti rencide edecek bir söz söylemesi de öyle kolay bir şey değildir. Zira bu; O’nun, kariyerinin bitişi olur.
Milliyetçilik, ideolojik anlamda milliyetçilik ve doktrin; farklı alan, kanun ve anlamları olan kavramlardır.
Milliyetçilik; bir düşünce akımını, ideolojik anlamda milliyetçilik; bir düşünce sistemini, doktrin ise; (9 Işık Doktrini gibi) bir düşünce sisteminin temel ilkelerini ifade eder.
Zira ideolojik anlamda milliyetçiliğin; din-millet-devlet yönetimi-devlet yapısı-milli kültür-ekonomi-mali-iç ve dış siyaset konularında sistematik mantıklı bir tanım ve açıklaması, programı, diğer düşünce sistemlerine yönelik eleştirisel bir bakışı vardır. Bu yoksa milliyetçilik, yalın bir milliyetçilikten başka bir şey değildir.
Kültürel ve toplumsal gelişim sorunu yaşayan bir ülkede de ideolojik anlamda bir milliyetçiliğe ihtiyaç vardır.
Kültürsüzleşmenin; yaşandığı, milli kimliğin; erozyona uğradığı, sosyal kurumların; kurumsallaşamadığı, milli değerlerin; önemini kaybettiği, milliyetçiliğin; hafife alındı, milliyetçilerin; itilip kakıldığı, alt kimliklerin; cazibe arz ettiği, işbirlikçi-bölücü-gayri milli gibi kişilerin; sendika-oda-birlik vb önemli kurumlarda öne çıktığı bir ülkede, millet ve devletin varlığı tehlikededir. Bu da ideolojik anlamda bir milliyetçiliği gerekli kılar.
Sonuç olarak, millet ve devletin varlık sebebi; milliyetçilerdir, milliyetçilerin olmadığı bir ülkede de; millet ve devlet varlığını kaybeder.