
Edip KEMÂL
Bazen düşünüyorum ve üzülüyorum: Dünya milletleri sanatta, edebiyatta, sporda, kültür alanında, sanayide ve toplumun her kesiminde ileri hamleler yapıyorlar. En ilkel kabilelerden dünya şampiyonu sporcular çıkarıyorlar. Mimaride şehirlerini güzelleştiriyorlar. Şehirlerimizin durumu meydanda. Estetiğin E” si olmayan beton yığınlarının arasında yaşamağa mahkûm edildik. Bizde de bir Kültür Bakanlığı var. Ne yaptığını bilen yok. Benim bildiğim yaptıkları iş, bir sanat değeri olmayan sinema filmi yapımcılarına, kendilerini siyasi alanda desteklesin diye para dağıtmak. Dünyanın muhtelif ülkelerine dağılmış Türk insanının başarılarından habersizler. Kim nerede ne yapıyor, ilgilenen yok. Sanki kabile devleti gibiyiz…
***
Halit’le benim dostluğum beraber okuduğumuz okulda başladı, sonra aynı mahalle ve sosyal çevreyle devam etti. Liseden sonra Gazetecilik Yüksek Okulu ve ardından sosyoloji’yi de bitirdi. Hemen her gün beraber olduğumuz günlerde bir sanat ve edebiyat dergisi çıkarmağa karar verdik. Zeren adını verdiğimiz derginin ben sahibi oldum, o ise yazı işleri müdürü. Ben hikâyeler, şiirler ve siyasî, o ise sanat üzerine yazılar yazıyorduk. İngiliz Kültür derneğine, Alman Kültür derneğine, İtalyan Kültür derneğine beraber gidiyor, görüşüyor, sergileri, müzeleri geziyor, Türk sanat ve edebiyat adamlarıyla röportajlar yapıyor, çıkardığımız dergide yayınlıyorduk. Fakat onun gözü hep dışarıda idi. Bir ara Almanya ‘ya gitti, bir süre sonra döndü. Bir matbaa kurdu. Çok mükemmel bir işletme, iyi de getirisi olmasına rağmen onu öylece çalışanlara emanet ederek İngiltere ‘ye, bir süre sonra dönmek kararıyla gitti. Fakat gidiş, o gidiş. Arada sırada anne ve babasını ziyaret dışında Türkiye’de fazla durmadı. Uzun süre kendisiyle haberleştik. Sonra, belki benim, belki onun ihmalinden ilişkimiz koptu…
Aradan elli yıla yakın (46 yıl) zaman geçti. Ben adresini bilmediğim Halit’i hep müşterek arkadaşlarımıza soruyordum. Fakat bir türlü adresini temin edemedim. Bir ara internet yoluyla adresler bulunduğunu öğrendim ve Halit‘i Londra’ da yakaladım…
Anlatıyor: Oraya gidince önce fotoğrafçılık ve fotoğraf sanatı üzerine eğitim veren bir yüksek okula gidiyor ve orayı bitiriyor. Bir stüdyo kurarak çeşitli konularda çekimler yapıyor. Bir taraftan da yeteneğini geliştirmek, teknik bilgisini artırmak için, yedi yıl sürecek bir üniversiteye resim tahsili yapmak için kaydoluyor ve orayı da başarıyla bitiriyor…
Artık, telefon aracılığıyla da olsa sık sık görüştüğümüz Halit ile yaptıklarımızı, yaşadıklarımızı birbirimize anlatıyoruz. Halit zamanının büyük bir kısmını kitap okumak ve resim yapmakla geçiriyormuş. Orada, Londra’nın büyük bir galerisinde, devletin de teşvik ettiği, modern resmin örneklerinin sergilendiği sergiye, kendi resimleriyle her yıl katılıyormuş.. Londra ‘daki Türkler, İngiltere ‘deki yabancılar ve İngilizlerin büyük ilgi gösterdiği sergideki resimlerinden bazılarının fotoğraflarını bana gönderdi… Artık belli bir yaşın insanlarıyız. Böyle bir yaşta, böylesine başarılı bir hayat yaşayan sevgili dostumu tebrik ediyorum…
Türk insanının becerilerini Londra’da, anavatandan en küçük bir destek ve ilgi beklemeden sergileyen sevgili dostum Halit’ e başarılar ve sıhhatli uzun ömürler diliyorum…