Ahmet B.KARABACAK
Bu sitenin adı olan Ülkücü Kadro, 1977 yılında benim sahipliğini, Hasan Külünk’ün yazı işleri müdürlüğünü yaptığımız, tavizsiz, radikal, idealist bir grupla beraber yayınladığımız derginin adı idi. Türkiye o tarihlerde de gene böyle mobil ödeme bahis zor günler yaşıyordu. Rusya ve Çin güdümlü komünistler ve Kürtçüler terör estiriyorlar, bunlara karşı direnen ülkücüleri okullara almıyorlar, milliyetçilerin iş yerlerini basıyor, şehit ediyorlardı. O yıllarda pek çok vatansever bu hainler tarafından şehit edildi, yaralandı… O günkü iktidardaki parti mensupları olaylara karşı umursamaz, kurdukları sözde devleti idare edecek olan hükümet beceriksiz ve korkaktı. Ordu pasifleştirilmiş, polis iki kampa ayrılmıştı… Böyle bir ortamda, bu ihanet şebekeleriyle mücadele etmek yalnızca ülkücülere düşmüştü. 1969 Adana kongresinde fikir birliğine kavuştuğuna inandığımız M.H.P. ise, dışarıdan alınan devşirmeler sebebiyle (Biz bunlara emek hırsızı diyorduk) sanki Türkiye gibi bir kaosa doğru gidiyordu…
Benim sahibi olduğum Beyazıt, Beyaz Saray Nu.41 deki yayınevi bir toplanma ve dertleşme yeri idi. (Edebiyat Doktoru Sakin Öner yukarıdaki adres başlığı ile bir kitap yazacağını bana vaat etti. Bekliyorum.) Ya orada ya da Sultanahmet’teki gene bana ait bir ofiste idealist arkadaşlarımızla toplanıyor, ne yapabiliriz, nasıl hizmet edebiliriz diye istişare ediyorduk. Uzun süren bu istişarelerden sonra, ülküdaşlar arasında fikrî beraberliği sağlayacak bir dergi yayınlamağa karar verdik ve uyguladık… Bu derginin bir kadro hareketi olması amaçlanıyordu ve bu gerçekten başarıldı… Kimler vardı yazar ve çizer olarak bu dergide: Çizer olarak kapağı ve karikatürleri hazırlamayı, o zamanın milliyetçi gazetesi olan Türkiye’nin ressamı Cem ve kardeşi Beyit Ertürk üstlenmişlerdi. Yazarlar olarak büyük düşünür, sosyolog Seyyit Ahmet Arvasi, bir zaman gençliğe heyecan veren, idealizm aşılayan büyük yazar ve araştırmacı Nacdet Sevinç, bilhassa Alevilik ve Bektaşilik konusunun bugünün en büyük uzmanı kabul edilen ilâhiyatçı Abdülkadir Sezgin, (Bu sitede yayınlanan, büyük emek mahsulü ve tavsiye yazısı siyasilerin ve ilim adamlarının dikkatine sunulan çok önemli bir araştırma)gene ilâhiyatçı, araştırmacı Osman Nuri Gürsoy, o zaman İstanbul Ülkü Ocağı başkanı, sonradan M.H.P.den milletvekili olan Mehmet Gül, Masonluk ve diğer zararlı akımların o günkü uzmanı, bu konuda kitapları olan Ali Uğur, Kara Harp Okulu tarih hocası albay Dr. Tahsin Ünal (Yahyaoğlu takma adı ile), Türkiye’nin yetiştirdiği nadir edebiyatçılardan, pek çok kitaba imza atmış Sakin Öner, Deniz Kuvvetlerinden erken yaşta emekli olmak zorunda kalan dış politika uzmanı Hüseyin Özbek, edebiyatçı ve destan şairi Gavsedddin Koçak, sosyolog Prof. Ali Murat Daryal, bir süre belediye başkanlığı da yapan iktisatçı Erkan Etçioğlu, Spor adamı ve pek çok kitaba imza atmış gazeteci, yazar Cemal Anadol, ilahiyat doktoru, büyük Dokuz Işık kitabının hazırlanmasında çok emeği geçen Dr. Cahit Baltacı, İstanbul Ülkü Ocağı yönetim kurulu üyesi, ekonomist Remzi Yılmaz, İstanbul Ülkü-Bir Başkanı Mehmet Narin, ekonomist Safter Tanık, büyük şair, edebiyat adamı Dilâver Cebeci, M.H.P.’den başarılı bir bakan olan Prof. Enis Öksüz, edebiyat hocası Yaşar Duru, Eğitimci Ahmet Tablı, Prof. Yümni Sezen ve bir fedakârlık numunesi olan, o zaman derginin bütün yükünü omuzlayan, bugünün önemli iş adamlarından makine mühendisi Hasan Külünk…
Aradan kırk yıla yakın zaman geçti. Bu dostlarımızdan bir kısmı, Allah’ın rahmetine kavuştu. Dergi bir kadro hareketi idi. Yazmak isteyen herkese sayfalarını açmadı. Belli bir birikimi ve müşterek bir hedefi olanların bir araya gelmesiyle neler yapılabileceğini gösterdi. Elbette bizim çizgimizi beğenmeyenler vardı ve bunların dedikoduları sebebi ile, harekete zarar vermemek için 17. sayıdan sonra dergiyi tatil ettik. ( Bu olayı ÜÇ Hilâlin Hikâyesi adlı kitabımda etraflıca anlattım) Neden yukarıdaki isimleri saydım? Dergiye yazı yazan kişilerden bu geçen kırk yıl içinde çizgisinden sapan sadece bir kişi oldu. Onun da adını zaten zikretmedim. Yeni teknoloji insanlara yeni imkânlar açıyor. İşte Ülkücü Kadro sitesinde, dergide yazan dostlarımız burada yavaş yavaş toplanmaya, geçen kırk yılda edindikleri bilgileri Ülkücü Kadro Sitesi’nde milletimize, yeni arkadaşlarıyla beraber ulaştırmağa başladılar. Dr. Sakin Öner, Hüseyin Özbek, Abdülkadir Sezgin, Savder Tanık epeydir yazıyorlardı. Şimdi beni mutlu eden Hasan Külünk ve Mehmet Narin’in de yazmağa başlaması…
Milliyetçilikten emekli olunmaz. Biz büyüklerimizden, üstatlarımızdan böyle gördük, böyle inandık. “Ben şu mevkie gelirsem devam ederim, gelmezsem çekilir torunlarımla oyalanırım” zihniyeti milliyetçilerde asla ve asla olmaz… Bir süredir politikadan uzak duran Sadi Somuncuoğlu bir dernek kurarak seminerler verdiriyor, toplantılar yapıyor. Gene Ankara’nın yetiştirdiği kıymetli milliyetçi, mücadele adamı İbrahim Metin Töre dergisini ihya ederek hizmete devam ediyor. Bu arkadaşların yaşları şu anda yetmiş civarında…
Vefat eden dostlarıma Allah’tan rahmet, yaşayan dostlarıma hayırlı ve verimli bir ömür diliyorum.
***
M.H.P.’ deki son durumlar için bazı şeyler söylemek istiyorum: Görülen odur ki, partideki atalet pek çok kişiyi rahatsız etmektedir. Milliyetçi partiler her zaman hareketli olmak zorundadırlar. Genç nesle seslenen siyasiler gençlerin ihtiyacı olan bu dinamizmi göstermelidirler. Elbette politikada, partiler içinde genel merkezleri beğenenler ve beğenmeyenler olacaktır. Bunlar, aynı derenin kumları olduklarını unutmadan, birbirlerini rencide etmeden elbette tenkitlerini yapacaklardır. Ama şunu görüyorum ki, karşı çıkanlar “NE YAPILMALI” sorusunu kendilerine sormamakta, sadece genel başkan ve yönetimini değiştirmeye odaklanmaktadırlar. Hepsi birer kıymet olan Yeni Çağ ve Ortadoğu gazetelerinin yazarları iki konuya odaklanıyorlar: Yeni Çağ’ın yazarları Devlet Bahçeli’nin yerine kim olursa olsun bir başkasının gelmesini istiyorlar. Her iki gazetenin yazarları da hemen hemen her gün PKK ile mücadele yazıları yazıyorlar… Bunlar dozunda olmak kaydı ile elbette yazılacaktır. Şu anda Türkiye’de bir isyan hareketi vardır. Bu isyanın bastırılması için elbette bununla herkes gücü oranında mücadele edecektir. Fakat, Parti ne kadar rey almış olursa olsun milliyetçiler uzun vadeli düşünmek, hedefler ortaya koymak, mensuplarının ufuklarını açmak zorundadırlar. Biz nasıl bir Türkiye ve Türklük istiyoruz sorusunu sormak ve bunun için kısa ve uzun vadede NE YAPALIM sorularını sorarak, cevaplarını açık olarak vermek gerekmektedir. Genel başkanlığa aday olan, gerçekten kıymetli bu kişiler, kendileri genel başkan olunca partilerini iktidara getireceklerini iddia etmektedirler. Ben ve benim gibi düşünenler onlardan şunu beklemektedir: Yanlarına en az bir hükümet kuracak kadar kıymetli ve uzman kişileri alarak, ya basın toplantısı ile veya bir yazılı program ile iddialarını partililere ve halka ilân etmelidirler. Yoksa “ben olursam iktidara geliriz” iddiası suyun üzerine yazı yazmaktan farksızdır. Böyle köksüz iddialar kimseyi tatmin etmez…