TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda İçişleri Bakanlığı’nın 2016 yılı bütçesi üzerindeki görüşmeler sırasında söz alan MHP Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet GÜNAL, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın sanki sokaklarda çatışmalar bitmiş, sokağa çıkma yasakları kalkmış gibi bütçe sunuş konuşmasında kafasını kuma gömerek sadece Bakanlığının web sitesinde yazan görevlerini okuduğunu söyleyen Günal, Efkan Ala’ya “Sen hangi ülkenin İçişleri Bakanısın?” diye sordu.
Bugün Suriye’de olanların AKP ve Erdoğan’ın eseri olduğunu ve AKP Hükümetinin de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da geçmiş ve bugünkü politikaları ve söyledikleri arasında çeliştiklerinin ve PKK ve PYD’nin terör örgütü olduğunu itiraf ettiklerini söyledi.
Günal’ın Konuşmasından Başlıklar Şöyle;
Efkan Ala Hangi Ülkenin İçişleri Bakanı?
İçişleri Bakanı Efkan Ala bütçe sunum konuşmasında kafasını kuma gömmüş durumda bize İçişleri Bakanlığının web sitesinde yazan görevlerine ilişkin bilgiler ve bazı teknik rakamları aktarıyor.
Sanırsınız ki Türkiye’nin İçişleri Bakanı değil de başka bir ülkeden gelmiş gibi. Sanki sokaklarda hâlâ çatışmalar devam etmiyor, güvenlik güçlerimizin giremediği yer kalmamış, sokağa çıkma yasakları kalkmış. Çok garip bir şekilde bunun neden kaynaklandığına dair hiç bir açıklaması da yok.
Topu oyalayıp ondan sonra da bitiş düdüğünü beklemek büyük bir başarı, tebrik ediyorum sizi. Şu anda içinde yaşadığımız durum; Dışişleri Bakanı “Yok” dedi, Başbakan “Öyle şey olur mu?” dedi ama Suriye sınırında topçu ateşi olduğu ajanslara düştüğünde Sayın Genel Başkanımızın bir açıklaması vardı “Suudi Arabistan’la birlikte kara operasyonuna katılmak, uluslararası projelerin taşeronu olarak gidip orada, Orta Doğu’daki savaşa taraf olmak bizim için felakettir.” diye.
Şu andaki bilgilerle bizim bunları yorumlama şansımız yok, başka bir şeyler varsa bilelim. Kamuoyunda bilinen sadece karşıdan taciz olduğu ve bizim de karşılıklı angajman kuralları çerçevesinde atış yaptığımız. Olayın aslı nedir? Oraya yeni mi geçtiler, bizim kırmızıçizgiler yeni mi aşıldı, o topraklara da yeni mi geldiler? İşin öncesi, sonrası, doğusu, batısı yok mu bunların? Bir sürü rakam veriyorsunuz ama terör örgütünün kaç tane aracı yaktığını niye söylemiyorsunuz? Terör örgütünün kaç tane baraja teşebbüste bulunduğunu, kaç tane koruyucuyu, kaç tane jandarmayı, kaç tane polisimizi şehit ettiğini niye söylemiyorsunuz? Bunlar rakam değil mi?
Suriye’de Olanlar AKP ve Erdoğan’ın Eseridir!
Allah’tan iki senedir bölümün başına “Terörle mücadele” diye yazıyorsunuz ama içi boş. Bunlarla ilgili bilgiyi ne zaman vereceksiniz? Anlamakta zorlandığım bir konu var: Orada YPG güçleri var, oraya saldırıyoruz.” diyorsunuz. Daha bir buçuk yıl olmadı, geçen yıl 29 Ekimde yaşananları size sorduğumda tartışma yaşadık, Kobani’ye o güçlerin geçişini siz sağlamadınız mı? Sayın Davutoğlu “Kobani’ye selam!” diye konuşmalarında söylemedi mi? Şimdi, Cumhurbaşkanı “Ey Amerika, kimden yanasın?” diyor.
Önce sen kimden yanasın onu söyle, baştan beri tarafımızı belirledik mi? Düne kadar kendiniz onlara göz yummadınız mı? Doğru, Amerika da kabul etmiyor, Rusya da kabul etmiyor, “Biz onları IŞİD’e karşı savaşan güçler olarak görüyoruz.” diyor.
Peki onlara kızıyoruz da daha seçimden önce yaptığınız açıklamalar var. Bunun sorumlusu sizlersiniz. O yüzden sanki başka ülkede yaşıyormuşuz gibi davranmayın lütfen! Eylül önce araştırma önergesi verdik, sonra dava açmıştık, takipsizlik kararı verildi.
Güvenlik kuvvetlerinin elini kolunu bağlayan, terörle mücadeleyi zaafa uğratanlar ve bu sürecin sorumluları hakkında MHP olarak şu anda açılmış davamız var yeniden. Niye? Ne dediniz de şimdi geri gidiyorsunuz? Biriniz “Efendim, bir şey yok, valla benim haberim yok.” Diyor.
Bülent Arınç diyor ki: “Ben biliyorum, var.” Yalçın Akdoğan başka bir şey söylüyor. Sorumlu dediğiniz müsteşarınız ne yapsın şimdi? Yani arkasında mısınız, değil misiniz? Sürecin sorumluluğunu Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarına verdiniz, nasıl olacak? Dün arkasında duruyordu ve aynen şunu söylüyor Sayın Erdoğan: “Açılıma omuz veren, MİT Müsteşarımızı İmralı’ya, Oslo’ya gönderen benim.
Çözüm süreci, silahı aradan çıkarma sözü, düşünceyi, siyaseti devreye alma sürecidir. Çözümü engellemek isteyenlere inat, bedeli ne olursa olsun baldıran zehri içmeyi göze alarak sürdürüyoruz.” Ben de soruyorum zehir ne oldu? İçmekten vaz mı geçti? Yoksa zehir tesirsiz miymiş, sahte miymiş? Biz o zaman uyarmadık mı sizi? Geçen sene sizinle görüştüğümüzde hiçbir şey söyleyemediniz.
AKP Ve Erdoğan’dan PKK ve PYD İtirafları!
6 Eylülde bir kanalda Cumhurbaşkanı: “Çözüm süreci aslında bunlar tarafından bir ihanetle değerlendirildi. Çözüm sürecini bunlar âdeta, güneydoğuda kısmen, kendileri için doğuda silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler ve çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar ve bu süreç içerisinde güvenlik güçlerimiz, tabii, herhangi bir çatışmaya girmeyelim dediler.” Yani aslında burada güvenlik güçlerini ve valileri sorumluğu üzerinden atarak suçlu hâline Cumhurbaşkanı getiriyor, uyarınca da 16 Eylülde toparlıyor: “Bizim verdiğimiz talimatlar gereği…” diye.
Neden? Çünkü “Biz bütün taleplerimizi yazılı olarak ilettik. Bize izin vermeyen valilerdir, Hükûmettir.” diyen bazı kaynakların, güvenlik güçlerinin açıklaması üzerine de Cumhurbaşkanı açıklama yapmak zorunda kalıyor: Cumhurbaşkanının 16/9/2015 tarihinde TRT’nin ortak yayınında soruları cevaplarken diyordu ki “Çözüm süreci içerisinde, tabii, valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı.
Belki kendilerine çeki düzen verirler, belki bu şekilde devam etmezler dedik ama maalesef kendilerine çeki düzen vermediler. Tam aksine bu süreç içerisinde ne yazık ki hazırlık safhasının içine girdiler.” Ama bunu bundan iki hafta sonra düzeltiyor? Tam 290 tane operasyon talebinden sadece 8’ine izin vermişti 3 ilde valiler.
O valilerin birisi de Öcalan’a övgüler düzüyordu, o da AKP iktidarının atadığı Hakkâri Valisiydi. Hepsini hafızalarınızda tazeleyin ve cevap verin şimdi nasıl olacak bu? Başbakan aynı şekilde: “Dolmabahçe’deki 10 maddede abes teşkil edecek, rahatsız edecek bir husus yok. Mayıs ayında bütün silahlı güçler Türkiye’yi terk edeceklerdi.” Dedi.
Ne oldu? “Çok az unsurun sembolik çekildiğini biliyorduk ama topluma deklare etmedik ki çözüm süreci zaafa uğramasın.” Bunu Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Sayın Davutoğlu söyledi. Şimdi kalkıp Amerika’yı, Rusya’yı suçlamanın, bizi önde kayıkçı kavgasıyla oyalayıp, arkada uluslararası güçlerle bir proje geliştirip “Suudi Arabistan’la birlikte oraya girelim.” demenin bir anlamı var mı? Baştan içeridekini temizlediniz mi? Hâlâ Türkiye’nin şehirlerinde o kuşatma devam etmiyor mu? Özerk bölge resmen ilan edilmiş daha bunun ötesini beklemenin bir anlamı var mı? Geçen yıl bütçe görüşmesinde “Yani sizin için terör ne? ‘Terör’ dediğiniz, sadece, ‘paralel’ dediğiniz, 17-25’in intikamını almaya çalıştığınız yapı mı? Sizin için PKK bir terör örgütü mü, değil mi? ‘IŞİD ile PKK terör örgütüdür.’ diye Sayın Cumhurbaşkanı söyledi ama PYD’yle ilgili ne düşünüyorsunuz?” diye sormuşum.
Alan hâkimiyeti sözünün tartışması üzerine: “Yani sizin Cizre’de mahallelerin kazılmasından haberiniz var mı, yok mu? Kurtarılmış bölgeler yapılmasından haberiniz var mı, yok mu? Genelkurmayın web sitesini okuyor musunuz, okumuyor musunuz?” demişim. Ne zaman? 17 Kasım 2014’de Cizre’deki hendekleri konuştuğumuz tarihte. Peki ne oluyor şimdi? Dün mü kazıldı o hendekler? “Her şeyin farkındayız.” diyorsunuz, böyle mi farkındasınız?
Terör Tavizle Önlenmez! Mücadeleyle Önlenir!
Dönemin İçişleri Bakanı, sonra Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Bu çözüm sürecinin mimarıyım.” diye çıktığında ne diyordu? “Hükûmetimizin yürüttüğü demokratik açılım üniter yapımızı, birlik ve bütünlüğümüzü bozacak hiçbir unsuru ihtiva etmemektedir.” Bu söylediklerime iyice kulak verin: “Abdullah Öcalan’ın mesajları bizim de düşüncemiz.
Kandil’le yaptığımız görüşmelerde BDP’den daha makul olduklarını görüyoruz.” Dedi. Şimdi ortada hiçbir şey yokmuş, bugün PKK çıkmış, PYD oraya geçmiş diye lütfen milleti aldatmayın. Gelinen noktada terörle ciddi mücadele edilmesi gerekir. Şimdi olduğu gibi sadece polisimizin, jandarmamızın değil, silahlı kuvvetlerimizin diğer unsurlarının da daha önce “Demokratikleşiyoruz.” diye kaldırdığınız EMASYA Protokolü’nde yer alan mücadele yetkisinin de geriye verilmesi, ağız ucuyla onları topun ucuna atarak, “Efendim, valiler izin vermedi.” veya “Komutanlar yapmadı.” değil, “Biz bu sürecin sorumlusuyduk, yanlış yaptık, şimdi doğruya dönüyoruz.” deyin.
O zaman biz de susalım. Ama hâlâ bir şey olmamış, sanki dışarıdan gelmiş gibi yaparsanız bunu izah edemezsiniz. Bakın, bugün gelinen noktada “Ey Amerika!” diye bugün demese, “one minute”den sonra dönüp şimdi İsrail’le beraber, ortaklaşa, Amerika’yla beraber iş yapıp sonra Suudi Arabistan’la kara harekâtına girmeseniz, baştan itibaren millî bir duruş sergileyip terörle mücadele etseydiniz biz hep arkanızda olacağımızı söyledik.
Tabii ki güvenlik güçlerimiz saldırıya karşılık verecek, tabii ki millî bekamızı tehdit eden bir şey varsa gereği yapılacak. Ama terörü ve teröristleri görmezden gelip sonrasında da “Şimdi nereden çıktı bu ya?” derseniz bu olmaz. Hatamızı kabullenmeden bunu tamir edemeyiz arkadaşlar. Yani, tamam, söylüyorsunuz utangaç bir şekilde; “Biz çıkacağız.” demiştiler, çıkmadılar, “Silah bırakacağız” demiştiler, bırakmadılar. O zaman bunların tekrar aynı şeyi yapabileceğini düşünerek önlemlerimizi almamız lazımdı.
Biz Uyarmıştık Dinlemediniz! MHP Haklı Çıktı!
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak çok önceden sizi uyardık. 2012 yılında Genel Başkanımız söyledi: “Orada bir güvenlikli bölge oluşturalım, o sığınmacıları Suriye toprakları içerisinde bir yerde istihdam edelim, oraya koyalım ve orada da gerekli şeyi devletimiz yapsın.” diye.
Tabii ki yardım edeceğiz ama sınırımız delik deşik olduktan sonra Bakan hâlâ entegre sınır yönetiminden bahsediyor, koordinasyon kurulu kurmuş, “Profesyonel sınır koruyucusu koyacağız.” diyor. İnsaf ya! Zaten oraya fiziki güvenlik sistemini kursaydınız, 2008 yılında mayın kanunu çıkarken tartışmıştık o gün bugündür yok ama onun da müsebbibi sizsiniz.
Karşılıklı olarak duvarları açan bizdik, Esat’la ortak toplantı yapan bizdik. Çok fazla itiraf var ama bu sürecin buraya gelmesinin sebebi bizlerin haklı uyarılarını dikkate almamış olmanızdır. Keşke kapı kırılmadan önlem almış olsaydınız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak içeride ve dışarıda milletimizin bekasını, devletimizin varlığını tehdit eden ne varsa ama millî proje olarak kendi kaynaklarımızla, kendi insanlarımızla yapacağız. Tabii ki uluslararası dengeleri dikkate alacağız, uluslararası kuruluşlarla sözleşmelerimize bakacağız, uluslararası hukuka bakacağız ama bu mücadeleyi de sürdürmemiz lazım.
Sayıştay; Mahalli İdare Raporlarını Niye TBMM’ye Göndermiyor!
Sayıştayla ilgili enteresan bir şey var. 5018 sayılı Kanun Sayıştaya mahalli idareleri denetleme yetkisi değil sorumluluğu veriyor. Sayıştayı da, İçişleri Bakanını da tebrik (!) ediyorum, çok güzel bir şey yapmışsınız, sıfır kilometre, denetimle ilgili hiçbir bulgu yok! Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünüz kanunun kendine verdiği görevlere istinaden bir rapor hazırlıyor.
Başında diyor ki “Bu işi yapmak dış denetim sorumluluğu gereği Sayıştayın görevidir.” Ey Sayıştay, bu mahalli idarelerin raporları nerede? İl ve ilçe belediyelerinin içerisinde büyükşehir ve il belediyelerinin tamamı 2014 yılı denetim kapsamında, ilçe belediyelerinin 919’undan 83’ü denetim kapsamında. Peki, bunların raporları nerede ey Sayıştay? Böyle bir şey olur mu? Sayıştaydan bunun denetim raporlarını istiyorum.
5018’e göre Sayıştay, yönetmelikle Meclise değil belediye idarelerine, özel idarelere gönderiyor. Kanunun verdiği görevi yönetmelikle, tüzükle, genelgeyle kaldıramazsınız. Dış denetim genel raporunun yanı sıra o kurumların denetim raporlarını da bize göndermek zorundasınız.