Safter TANIK
-2-
FED, 1980-1981 döneminde; % 10’luk enflasyonu bahane ederek, faizi; % 8,7’den, 20,1’e çıkardı. Bunun sonucu olarak, 1974 ve 1978 OPEC Petrol Krizi sonucu; 3 dolardan, 38 dolara çıkan petrol fiyatı; 1982’de 30 dolara, 1989’da ise FED faizi % 10 olmasına rağmen, 16,5 dolara kadar düştü.
FED’in; faizi % 3 kadar düşürdüğü 1994’e kadar, petrol fiyatı; bir ara 40 dolara yükseldi ise de, genelde 20 dolar civarında seyretti. 1999’da, FED faizi; % 4,3 iken de, petrol fiyatı; 10 dolara kadar indi.
Görüldüğü gibi; FED faizi ile petrol fiyatı arasında bir bağ var ise de, faizin etkisi; daha ziyade dolaylı bir yoldan olmaktadır.
FED faizinin en büyük etkisi ise; sermaye hareketlerine yol açması, haliyle gelişmekte olan ülkelerdeki kredi faizlerinin yükselişine neden olmasıdır.
Zira FED’in faizi yükseltmesi; parasal daralmaya, parasal daralma; sermayenin gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru yönelmesine, sermayenin gelişmekte olan ülkelere kaçışı; tasarrufu az, borçlanması çok, borcun tutsağı haline gelmiş gelişmekte olan ülkelerin krize girmesine; gelişmekte olan ülkelerin krize girmesi; küresel ekonominin küçülmesine; küresel ekonominin küçülmesi de petrol fiyatının düşmesine yol açar.
FED, 1980’li yıllarda; agresif faiz artış ve düşüşüne başvurarak, başta petrol üreticisi Meksika, Venezuela, Nijerya olmak üzere; içinde Brezilya, Arjantin, Kolombiya, Şili, Peru, Bolivya, Ekvator, Uruguay, Yugoslavya, Tunus, Fildişi Sahili ve Filipinler’in yer aldığı 15 ülkenin iflasına yol açtı. Petrol üreticisi ülkeleri cezalandırmak, ABD’nin SSCB’ne savaş açması da bunun nedeni idi.
Bu ülkeler; 1989 yılına kadar, ciddi ekonomik ve mali sıkıntılar yaşadı; Brady Planı ile de en kıymetli varlıklarını küresel banka ve şirketlere kaptırarak, 300 milyar dolarlık borç yükünden kurtuldu.
Bugün; ABD ile Rusya arasında, geçmişe benzer bir durum mu var?
Rusya’nın önde gelen yetkilileri, “ABD, bize savaş açtı” diyor. Ancak; ne Obama, ne de Putin’den böyle bir açıklama yok. Bununla birlikte; ABD ile Rusya arasında, örtülü bir savaş var.
Hele Rusya’nın; Suriye’ye yerleşmesi, Suriye ve Irak’ın kaderini belirleyecek bir güç haline gelmesi; ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail’in de asla kabul edebileceği bir durum değildir.
Rusya’nın, Suriye’de hava operasyonlarına girişmesi; askeri dengeleri değiştirmiş ise de, Suriye-Irak ve Yemen’de yaşanan iç savaşta; fiili veya dolaylı müdahil pozisyonda olan Suudi Arabistan ile İran’ın; daha aktif bir rol alacağı görülüyor.
Suudi Arabistan’ın; IŞİD’i eleştirmesi, Şii ülkeleri dışlayan, 34 Sünni İslam ülkesinden oluşacak “İslam Ordusu” projesini ortaya atması ise; bunun delilidir.
Suudi Arabistan; Sünni ve Selefi örgütlerin, İran ise; Şii örgütlerin hamisi görünümünde, haliyle her ikisi de; bu vekâlet savaşında, ciddi bir fatura ödüyor. Zira Suudi Arabistan’ın; 39 milyar dolardan, 81 milyar dolara çıkan savunma harcaması ile İran’ın; petrol ihracatını artırma kararının da başka bir izahı yoktur.
Suudi Arabistan ve İran; petrol fiyatının düşüşüne, hizmet mi ediyor?
ABD’nin petrol stokunu düşürmesi bir yana; savunma harcamaları artan ve artmaya devam edecek olan Suudi Arabistan ve İran; bütçe dengesini sağlamak için daha fazla petrol ihraç etmek zorundadır. Bu da, petrol fiyatının; düşük seviyede kalmasına, petrol çıkarma maliyeti yüksek olan ülkelerin ise; daha dazla bütçe açığı vermesine yol açacaktır.
ABD; agresif bir faiz artışına, gider mi?
FED Başkanı Janet Yellen, “ 2016 ve 2017 yıllarında; ekonomideki canlığa paralel olarak, kademeli bir şekilde, % 2’ye kadar varan ölçüde bir faiz artışına gidileceğini” söylüyor.
Açıklamasına bakılırsa; FED’in, aşırıya kaçmayacağı anlaşılıyor. Bunun yanı sıra Obama’nın da bu görüşte olduğunu düşünüyorum. Ancak; 8 Kasım 2016 başkanlık seçimleri sonucu, seçilen başkanın tavrı ise çok önemli. Zira “radikal bir başkanın seçilmesi” demek; FED’in, faiz artış veya düşüşünde; aşırıya, kaçması demektir.
Cumhuriyetçi bir başkan seçilirse, ne olur?
ABD’de; başkanın, iki dönemlik periyotlar halinde; demokrat veya cumhuriyetçi adaylardan birinin seçilmesi şeklinde siyasi bir gelenek var. Demokrat başkanlar; ılımlı, cumhuriyetçi başkanlar ise; radikal politikaları ile tanınıyor.
8 Kasım 2016 başkanlık seçimleri sonucu; Demokrat Obama’nın yerine cumhuriyetçi bir başkan seçilir mi, seçilmez mi; onu bilemem ama cumhuriyetçi bir adayın seçilmesi halinde bile; FED’in izlediği faiz politikasının fazlaca değişeceğini düşünmüyorum. Aksi bir kararı ise düşünmek bile istemiyorum.
Zira böyle bir karar; hem ABD’de, hem de dünyada, nereye gideceği belli olmayan, mali ve ekonomik bir dalgalanmayı doğurur.
Obama, ılımlı bir politikacı mı?
Obama; her ne kadar, savunma bütçesini; 687 milyar dolardan, 610 milyar dolara düşürmüş ise de, dönemi; ABD’nin en çok örtülü operasyonlara başvurduğu bir dönem oldu.
Obama’nın; 2008 ABD Mortgage Krizi ardından başkanlığa gelmesi, diğer demokrat başkanlar gibi doğrudan askeri müdahaleye karşı olması da bunun nedenidir.
ABD; 2008 Mortgage Krizi’nin doğurduğu mali sorunu, çözdü mü?
FED; 2008 Mortgage Krizi’nden bu yana, tarihinin en büyük parasal genişleme operasyonunu gerçekleştirdi. 866 milyar dolar olan bilanço büyüklüğünü, 4. 480 milyar dolara çıkardı.
Haliyle 3,6 trilyon dolarlık bir kaynağı, % 0-0,25 bandına kadar düşen bir faiz bedeli ile zor durumda olan stratejik banka ve şirketlere aktardı, piyasayı rahatlatmak için de piyasaya para verdi.
Bunun dışında; Lehman Brothers gibi dev bir yatırım kuruluşunun batışına izin verdi. İzin vermesi ile de 750 milyar dolar battı. Haliyle mudiler; aldıkları bir mektupla, “paranız battı” yazısı ile karşılaştı.
İşin ilginç yönü ise, batan paranın; 600 milyar dolarlık kısmının Körfez ülkeleri, 150 milyar dolarlık kısmının da 1990 sonrası özelleştirmeden zengin olan Rus Oligarklar’a ait olmasıydı.
Bu arada; Körfez ülkeleri içinde yer alan Dubai de, 120 milyar dolar alacağı ile ödeme sıkıntısına girdi.
Kısaca, FED; faiz artışını başlatması ile 2008 Mortgage Krizi sonucu izlediği para politikasının birinci safhasının tamamlandığı mesajını verdi. Bu da; ABD’nin, 2008 Mortgage Krizi sonrasında ortaya çıkan mali sorunu henüz çözmediği, daha alması gereken uzun bir yolun olduğunu gösteriyor.
Bundan sonra, ne yapacak?
FED’in; bundan sonra, parasal daralmaya giderek; piyasadaki bol parayı yıllara yaygın bir şekilde geri çekmek, küresel sermayenin yavaş da olsa ülkeye dönüşünü sağlamak ile de; Çin’in elden çıkarması muhtemel olan Amerikan tahvillerine müşteri bulmak gibi bir hedef ve stratejisi var.
Bugüne kadar, başarılı mı?
ABD ekonomisi, 2015’te; % 3’lük bir büyüme hızına ulaşırken, işsizlik de; % 10’dan, 5’e kadar düştü. Enflasyon; düşen petrol ve hammadde fiyatları nedeniyle düşük bir seviyede seyrediyor.
FED Başkanı Yellen; enflasyonun düşük bir seviyede seyretmesinden, Obama da; piyasaya pompalanan paranın, kaya gazı-temiz enerji gibi enerji kaynakları ve teknolojik yatırımlardan ziyade; spekülatif yatırım araçlarına yönelmesinden şikayetçi.
ABD’de, yeni bir emlak balonu mu oluşuyor?
ABD’de; 2008 Mortgage Krizi sonrasında, emlak fiyatları; % 50 oranında düştü.
Emlak fiyatları; 2010’dan itibaren, tekrar yükselişe geçti; 2015 te de, % 10,3 oranında bir artış gösterdi.
Dünya emlak fiyatları artışında, % 13,8 ile Türkiye; dördüncü sırada yer alırken, % 10,3 artış ile de ABD; 9. sırada, yer alıyor.
Bu durum dikkate alındığında, ABD’de; bugün için bir emlak balonu yok, emlak fiyat artışı da istenilen bir şey.
Hisse senetleri piyasasında bir balon mu var?
Aralık 2008’den bu yana, Dow Jones Endeksi (En büyük 30 Amerikan Şirketi); % 130, Standart & Poor’s 500 Endeksi (500 Büyük Amerikan Şirketi); % 124, NASDAQ Endeksi (teknoloji hisseleri) ise; % 214 oranında değer kazandı.
Gözden çıkarılanlar, yanlış yerde yanlış zamanda bulunanlar, sabit gelirliler, işsiz kalanlar zarar ederken; borsa yatırımcısının %’ 1’ini oluşturan 400 yatırımcı ise servetini ikiye katladı.
Hisse senetleri düşer mi?
FED; faizi, “1972-1974” döneminde; % 4,5’ten 13,6’ya, “1977-1980” döneminde; % 4,6’dan 19’a, “1980-1981” döneminde; % 8,7’den 20,1’e, “1988-1989” döneminde; % 6,4’ten 10’a, “1994-1995” döneminde; % 3’ten 6,2’e, “1999-2000” döneminde % 4,3’ten 6,9’a, “2004-2007” döneminde ise; 1’den, 5,3’e çıkardı.
Buna karşılık NASDAQ Endeksi, “1972-1974” döneminde; % 24,8 oranında düşerken, “1977-1980” döneminde; % 4,8, “1980-1981” döneminde; % 9,3, “1988-1989” döneminde; % 19,50, “1994-1995” döneminde; % 17, “1999-2000” döneminde; % 16,40, “2004-2007” döneminde ise; 34,60 oranında bir yükseliş gösterdi.
Yukarıdaki veriler dikkate alındığında, FED’in; faiz artışına başladığı andan itibaren bunu en az iki yıl sürdürdüğü, NASDAQ Endeksinin ise; 1972-1974 dönemindeki düşüş dışında, normal bir dalgalanma ve yükseliş gösterdiği anlaşılıyor. Haliyle önümüzdeki dönemde de buna benzer bir dalgalanma göstereceğini tahmin ediyorum.
FED; hem enflasyonun düşük çıkmasından şikâyetçi, hem de bir enflasyon tehdidinden söz ediyor; bu, nasıl bir şey?
DEVAM EDECEK