Safter Tanık
Ipsos Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün; 8 Haziran 2015’te yaptığı bir ankette, MHP’ye oy veren seçmenin;
2011 genel seçimlerinde; % 53’ünün MHP’ye, % 28’inin AKP’ye, % 3’ünün CHP’ye, % 1’in diğer partilere oy verdiğini, % 13’ünün ise oy kullanmadığını (% 2’sinin beyanı yok),
2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde; % 51’inin Ekmeleddin İhsanoğlu’na, % 28’inin Recep Tayyip Erdoğan’a oy verdiğini, % 20’sinin ise oy kullanmadığını (% 1’inin beyanı yok),
gösteriyor. Yine MHP’ye oy veren % 16,3’ün, % 28’i; “böyle bir sonuç çıkacağını bilseydik, oyumuzu AKP’ye verirdik” diyor.
Kim bunlar?
Yeni sınıfa mensup bir kesim.
Yeni Sınıf nedir?
Borçlanma yolu ile refahı tadan, ev-araba-tüketim motivasyonu ile hareket eden, fatura-taksit ödemesi dışında hiçbir şey düşünmeyen, borcun tutsağı haline gelen, çare arayan, umut ile ara sıra farklı bir alternatifi deneyen, istikrarsızlığa asla tahammülü olmayan, çoğu kez iktidarın destekçisi olan ya da olma zorunluluğunu hisseden sosyal bir sınıf.
Bir sosyal sınıf mı?
İçinde; her ne kadar işçi-memur-köylü-esnaf-serbest meslek erbabı var ise de; varlık sebebi, umut ile sevinç ve üzüntüleri ortak bir özellik arz ediyor. Bu; yeni kapitalizmin oluşturduğu bir sınıf olduğu için de, ben; buna, “Yeni Sınıf” diyorum.
Ne zaman ortaya çıktı?
2002’de, iktidar olan AKP; tüketim-rant-borçlanma endeksli popülist bir ekonomik modelin uygulamasına gitti.
Tüketimi teşvik eden, inşaat sektörünü öne çıkaran bir ekonomik politika ile büyümeyi hedefledi. Bunun için; parasal genişleme ve maliye politikasına başvurdu, özelleştirmeye gitti, dünyadaki para bolluğundan istifade etti.
İzlenen ekonomik politika ve dünyadaki para bolluğu; “banka satın almak ve bireysel kredi vermek” isteyen, pazar arayışı içindeki yabancı bankalara; inanılmaz bir fırsat sunuyordu. Zira bankaların fiyatı; ucuz, bireysel kredi alanı ise boştu. Bu da yabancı bankaları; banka satın almaya, risksiz ve karlı görünen bireysel krediler alanına ise hızla yönelmesine neden oldu.
Yabancı bankaların bireysel kredi alanında yoğunlaşması; bunu risksiz ve karlı gören yerli bankaların bu alana yönelmesine, yerli bankaların bireysel kredi vermeyi bir moda haline getirmesi; bireysel kredi furyasının başlamasına, bireysel kredi furyası da; bireysel kredi borçlu sayısı ve toplam tutarının bugünkü devasa boyuta ulaşmasına yol açtı.
Bireysel kredi borçlu sayısı ve toplam tutarı ne kadar?
Mayıs 2015 Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi verilerine göre; konut-taşıt-ihtiyaç ve bireysel kredi kartından oluşan bireysel kredi borçlu sayısı; 24,7 milyon, toplam kredi borcu da; 392 milyar lira. 7 milyon kişi, borcunu, borç ile ödüyor; kredi kartı olmadan, bir ekmek bile alamayacak durumda.
Niçin ürktü?
Siyasi uzlaşmazlık ve artan terör olayları sonucu, bir mali krizin çıkışından korktu. Bu; “O’nun, kazandığını zannettiği; her şeyi kaybetmesi” demekti. Zaten bu kesim, 2001 mali krizi sonrasında doğdu ve gelişti. Haliyle kendisine nasıl bir faturanın çıkacağını da iyi bilen bir sınıftı.
Nasıl bir davranış sergiledi?
Siyasi istikrar; bu sınıfın olmazsa, olmazı; endişe de çare ve umut arayışındaki Yeni Sınıfı; borç tutsaklığının sebebi olan AKP’ye tekrar bir umut olarak sarılmasına, haliyle sandığa bir sel gibi akmasına yol açtı.
Siyasette; borç ve umut, bu kadar önemli mi?
Borç ve umut; sadece siyasette değil, bir inancın yayılmasında bile önemlidir.
İslam’dan önce; Mekke’de, tefecilik çok yaygındı. Ticaret toplumu olması da bunun nedeni idi. Zira coğrafi şartlar nedeniyle ticaret ve hac, halkın en önemli geçim kaynağıydı.
Mekke’de; biri; para sahipleri, diğeri de borç kölesi veya borcun tutsağı haline gelmiş iki kesim dikkati çekiyordu.
Mekke’nin zenginleri; ticaret yapmak isteyenlere, darda kalanlara yüksek faizle borç para vermişler; türlü hile ile alacaklarını bitmeyen bir alacağa dönüştürerek, onları köleleştirmişler ya da borcun tutsağı haline getirmişlerdi.
Mekke’de her şey onlardan sorulurdu, bunların iradesi dışında da hiçbir şey değişemezdi.
İslam’ın, Riba’yı; yasaklaması, Zekâtı; farz kılması, borcun silinmesini; hayırlı işlerden sayması, sık-sık dağıtımı; önermesi, Hz. Ebubekir’in; örnek davranışı, borç kölesi ve borcun tutsağı haline gelen halka büyük bir umut verdi. Bu da; Mekkeli zenginlerin otoritesini derinden sarsarken, beraberinde değişimi getirdi.
ABD’de, kapitalizmin tartışılmazlığı; halkın borç ile doğması, borç ile yaşaması ve borç ile de ölmesidir.
Amerikan kapitalizmi; sanayileşme döneminde, sürekli devam eden grevlere son vermek amacıyla; “hür kılınan zenci kölelerin tekrar eski sahibine dönmesi” gerçeğinden yola çıkarak, kredi kartı ve mortgage kredilerini icat etti. Bu da; hak aramayı, hakkı savunmayı değil; işsizliği öne çıkardı. Haliyle işsizlik, insanların en çok korktuğu bir şey oldu. Zira işsiz kalmak, “sistem dışına itilmek, sokakta sersefil bir yaşam sürdürmek” demekti.
Bugün; ABD’de, 49 milyon kişi sokakta yaşıyor. Ancak; buna, itiraz eden bir Allah’ın kulu bile yok.
Bir Zenci Köle Hikâyesi
Amerika’da, köleliğe karşı olan bir işadamı; bir çiftliğe gider, çiftlik sahibinden sahibi olduğu köleleri kendisine satmasını ister.
Çiftlik sahibi; işadamına, “neden satın almak istiyorsun” diye sorar.
İşadamı; “azat edeceğim” der.
Çiftlik sahibi; “parasını verdikten sonra, benim için fark etmez” der ve köleleri işadamına satar.
İşadamı; köleleri toplar, “azat ettiğini” söyler ve ardından hep birlikte yola çıkarlar.
Köleler; bir süre yol aldıktan sonra, mırıldanmaya başlar. Her biri; diğerine, “ne yiyeceğiz, nerede yatacağız” diye sormaya başlar. Bu karşılıklı söyleşi, bir süre devam ettikten sonra; “bir de bunu, bizi azat eden adama soralım” derler.
Köleler; birbiri ardından, işadamına dönerek; “ iyi de ne yiyeceğiz, nerede yatacağız” demeye başlar.
İşadamı; “ben sizi azat ettim, ne isterseniz yapabilirsiniz. Tabii ki bunun çaresini de siz bulacaksınız” der.
Köleler, işadamına bir güzel sopa attıktan sonra; gece vakti, çiftliğe dönerler; çiftlik sahibinin kapısını kırarcasına çalmaya başlarlar.
Çiftlik sahibi; “şaşkınlık içinde” kapıyı açarak, “ne oluyor, ne oldu” diye sorar.
Köleler; hep bir ağızdan, “tekrar köle olmak istiyoruz” derler.
Çiftlik sahibi; “parayı aldım, sizi sattım; bundan sonrası beni ilgilendirmez, başınızın çaresine bakın!” dese de, aldırış eden olmamış. Daha da ileri giderek, “ sizi zincire bağlarım, zulüm ederim” demiş.
Köleler ise; “kabul, yeter ki bize yiyecek ver, yatacak yer sağla” demişler.
Umut, neden önemlidir?
İnsan beyni; gerçeğe değil, umuda programlanmıştır. İnsan öleceğini bilir, ancak umut ile yaşar. Bunun için de insanlar; çoğu kez gerçeği söyleyenlerin değil, umut tacirlerinin peşinden koşar.
Şans oyunlarına duyulan ilgi, insanların dolandırılmalarının ana sebebi de budur. Zira dünyaya gerçekçi bakan; ne şans oyununa ilgi duyar, ne de dolandırılabilir.
CHP; “bireysel kredi faizlerini sileceğim” dedi, ama başarılı bir sonuç alamadı. Niçin?
Tabii ki siyasi bir olayda; diğer sosyal olaylarda olduğu gibi, sonucu belirleyen; bir değil, birden çok etken vardır.
1 Kasım genel seçimlerindeki anormal sonucun ortaya çıkışında; her ne kadar, “Yeni Sınıfın” tavrı önemli ise de; iç-dış güvenliğin yanı sıra benimsenen siyaset felsefesi, stratejik ve taktiksel hatalar da önemli bir rol oynadı.
CHP; “bireysel kredi faizlerini sileceğim” dedi, ama bunu; “Nasıl ve ne şekilde yapacağını” söylemedi. Bu da; palyatif, ciddiyetten uzak bir yaklaşım olarak algılandı.
Muhalefetin; “asgari ücreti yükselteceğiz, mazot fiyatını düşüreceğiz” şeklinde, sık-sık dile getirdiği söylem; adeta bir açık artırmaya dönüşerek çürüğe çıktı.
TSK’nın; 24 Temmuz’da, PKK’ya karşı başlattığı operasyon; MHP’nin “PKK ve HDP karşıtlığı ile AKP işbirliğine dayalı” propagandasını etkisiz kıldı.
Yeni Sınıf; herkes gibi çare ve umudu arar, ancak; değişimden değil, statükodan yanadır. Zira değişim, “risk” demektir. Bu nedenle ciddi alternatif görmeden, zorda kalmadan da iktidarda olanı tercih eder.