Dr. A.Yılmaz Soyyer
Milliyetçilik modernitenin çıkardığı bir ideolojidir. Kendi ortamında seküler dinamiklere sahiptir. Kurduğumuz cümlede de tam dört tane batı kökenli kelime kullanmamızdan bu kavramın Batı menşeli olduğu zaten anlaşılmaktadır. Türk dünyasına girişi daha ziyâde 19. yüzyılın son çeyreğinde Kazan ve Kırımlı aydınlar vasıtasıyla olmuştur. İmparatorluktan millî devlete geçerken çok önemli bir işlev icrâ etmiştir ki bu tesânüd yâni millî dayanışmanın kısmen de olsa kuruluşudur. Bütün gayr-ı müslim unsurlarını kaybetmiş, gönüllü Türkleşmiş ya da Oğuz neslinden topluluklardan ibaret kalmış olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk elli yılında çok faydalı da olmuştur.
Bana göre bu başarının son buluşu batılılaşma ya da kendimize has bir millî model geliştirme savaşını batıcıların kazanmasıyla gerçekleşmiştir. Mustafa Kemâl Atatürk’te Batıcılık-Türkçülük ikilemi dengeli hattâ Türkçülük ön planda olacak biçimdedir. Ancak onun vefatından sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne hâkim olan Batı’da yetişmiş Batıcılar, Türklük kavramının içini boşaltarak batılı bir model geliştirmek istemişlerdir.
1944 Türkçülük dâvâsıyla başlayan ikini milliyetçilik hamlesi de maalesef birincide olduğu gibi bir aksülamel yâni tepkime hareketi olarak yeşermiştir. Bu durumu sistemleştirmeyi deneyerek bir “hareket” hâline getiren kişi Alparslan Türkeş’tir. 9 Işık Doktrini dediği sistem o zamanın şartlarında memleket için gerçekten çok önemli kurtuluş reçeteleri sunmaktadır. Ancak önce NATO generallerinin 12 Eylül 1980’de yaptıkları faşist darbe, sonra da çaresizlikten hep beraber Kapitalizme sarılışımız, bu makul sistemin âdeta sonunu getirmiştir.
Bu gün bir postmodern dönem yaşamaktayız. Bana kalırsa milliyetçilikten millîliğe geçmek zorundayız. Millîlik bir “hareket” olmalıdır. Aslında bu hareket mevcuttur da, yeter ki yeni yetişen nesillerin önüne “bir inanç, bir ahlâk, bir eğitim ve bir eğlence dünyası” fikirleriyle çıkalım.
Yeni nesillerin önüne “bir inanç, bir ahlâk, bir eğitim ve bir eğlence dünyası” koymayı istiyor muyuz? Her şeyden önce bu konuda bir karar vermemiz gerekmektedir. Yani nesillerimizi Emperyalist-Kapitalist dünya mı yoksa biz mi yetiştireceğiz?
Bu konuyu henüz 20’li yaşlardayken hep konuşurduk. Hepimiz evlenip çocuklarımız olduğunda onları yaz kamplarında ortak inanç, ortak zevk ve ortak kültür” çerçevesinde yetiştirme tasarıları yapardık. Olmadı, bana kalırsa MHP ve ülkücü hareketi devlet 12 Eylül 1980’de biçti ve ayağa kalkamaz hâle getirdi. Sonraki sorumluluklar hepimizindir. Çocuklarımız için bir bağlama kursu bile açamadık, açtırmadılar, beyler utansın…
İlahiyatçısı, sosyoloğu, tarihçisi, edebiyatçısı en fazla olan kültürel gurup ülkücülerdir ama bir Fethullah Gülen cemaati kadar, Bir Nakşibendî tarikatler kadar çocuklarını kendi kültürel değerleri üzerinde yetiştiremezler. Bu tür bütün faaliyetlerin de engellendiği kanaatindeyim, yine diyeceğim, beyler utansın. 1978 yılında Ankara’da ülkücü hareket mensupları tiyatro, musiki kursu ve kültür çalışmaları başlatmıştı, bu yavaş yavaş ülkeye yayılıyordu. Sonra NATO’nun generalleri her şeyi mahvettiler, bugün ise muktedir beyler yapmamıza izin vermemekteler. Beyler utansın.
Artık MHP’ye “belki bir gün yapar” diye güvenemem, mevcut yönetim ne kendisi yapar, ne de yapmaya kalkanlara izin verir.
Çocuklarımızı kendi düşüncemizde yetiştiremedik, bari torunlarımızı yetiştirelim, bari onları Kapitalist dünyaya teslim etmeyelim. MHP, ülkücülere bir yuva olarak lazım, ben iktidara gelip gelmemekle ilgilenmiyorum, titreyip kendime döneceğim bir mekânım olsun diye istiyorum. Bu çatının altında torunlarıma yaz kamplarında tarih anlatmak istiyorum, ney, kanun, dombıra, bağlama, kopuz öğretmek istiyorum; onların verecekleri konserlerde hıçkırıklarla ağlamak istiyorum. “Bakın başardık işte Türk’ün kültürünü kurtardık işte” demek istiyorum.
Artık MHP yeniden yapılandırılmalıdır. Bir kültürün, bir tarihin, bir inancın geliştiricisi olarak yeniden yapılandırılmalıdır. İster Meral hanım gelsin, ister Sinan bey, isterse başka biri, yeter ki hareketli, faal, cevval, uçakla seyahat edebilen, günde üç mitinge katılabilen, akşama kadar televizyonda seyrettiği evlendirme programlarıyla uyuşmamış bir lider olsun.
Yetti gari be…