Hanefi BOSTAN
14 Kasım 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 6564 Sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, 2914 Sayılı Kanuna ilave edilen “EK MADDE 4” gereği öğretim elemanlarına “akademik teşvik ödeneği” adı altında bir ödeme yapılması ön görülmüştür. Bu ödemenin “her bir takvim yılı için, bir önceki yıl, bilim, teknoloji ve sanata katkı sağlayıcı nitelikte yurt içinde veya yurt dışında sonuçlandırılan proje, araştırma, yayın, tasarım, sergi, patent ile çalışmalarına yapılan atıflar, bilim kurulu bulunan uluslararası düzeydeki toplantılarda tebliğ sunma ve almış olduğu akademik ödüller esas alınarak öğretim elemanları için yüz puan üzerinden yıllık akademik teşvik puanı” verilmesi sonucunda yapılması kararlaştırılmıştır. İlk ödeme 2016 yılı Şubat ayının on beşinden itibaren on iki ay süreyle her ayın on beşinde yapılması hükme bağlanmakla birlikte bugüne kadar konuyla ilgili bir düzenleme yapılmamıştır.
İlgili kanunda yer alan hükme göre; akademik teşvik 2015 yılında yapılan çalışmalar esas alınarak 2016 yılından itibaren ödenmesi ön görülmektedir. Akademik teşvikten yararlanmak için gerekli şartlar, puanlar vs. ayrıntıların kanun yürürlüğe girdikten sonra 4 ay içerisinde yönetmelikle düzenlenmesi gerekmekteydi. Söz konusu yönetmeliğe ilişkin usul ve esasların Yükseköğretim Kurulunun önerisi, Maliye Bakanlığının görüşü ve Millî Eğitim Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenmesi hükme bağlanmıştır. Ancak bugüne kadar YÖK’ün görüş oluşturmak amacıyla “askıya” çıkardığı taslak yönetmelik dışında herhangi bir şey yapılmadığı görülmektedir.
YÖK’ün hazırlayıp 20 Şubat 2015 tarihinde askıya çıkardığı Akademik Teşvik Taslak Yönetmeliğinde birçok akademisyenin belirtilen kalemlerden 100 puan alması neredeyse imkânsızdır.
Taslak Yönetmelikte yer alan düzenlemelere göre akademisyenlerin birçok alanda faaliyet yapmalarının özendirilmeye çalışılması doğru bir yaklaşımdır. Ancak bunun uygulamada bazı adaletsizliklere yol açacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Bu nedenle adaletsizlikleri ortadan kaldıracak düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır.
Yine hazırlanan puanlama kriterleri ağırlıklı olarak Sağlık Bilimleri ve Fen Bilimleri gibi alanlar esas alınarak yapılmış olduğu izlenimi vermektedir. Sosyal Bilimler ve Eğitim Bilimleri alanlarına üvey evlat muamelesi yapmaktan kaçınılmalıdır. Bu nedenle Sosyal Bilimler, Eğitim Bilimleri, Fen Bilimleri ve Sağlık Bilimleri alanlarının her biri için farklı ölçekler geliştirilmesi zaruret haline gelmiştir. Nitekim bir sosyal bilimcinin patent alması neredeyse imkânsız iken proje yapma imkânları da sınırlıdır. Dolaysıyla sosyal bilimlerde patentin karşılığının ne olabileceği açık ve net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Aksi halde tüm bu teşviklerin sadece Fen Bilimleri ve Sağlık Bilimleri alanlarını desteklemek anlamına geleceği göz artı edilmemelidir.
YÖK‘ün taslağında yer alan bir ilmi faaliyetin “uluslararası” statü kazanabilmesi için; faaliyetin ve çıktılarının en az 1 yabancı dilde (YÖK’ün yabancı dil tanımı geçerlidir) yapılmış olması, konuşmacı, panelist vb sunucuların en az yarısının yabancı uyruklu olması gerektiği şartları gerçeklerden uzak bulunmaktadır. Nitekim Türkiye’de, Balkanlarda ve Türk Cumhuriyetlerinde yapılan sempozyumlarda bu şartı sağlamanın mümkün olmadığı tecrübe ile sabittir. Bu nedenle gerçekçi ve uygulanabilir düzenlemeler geliştirilmelidir.
Kanun gereği 15 Şubat 2016 tarihi itibarıyla verilmesi gereken “akademik teşvik ödeneği“nin hangi esas ve kriterlere göre verileceği konusunda bir yılı aşkın bir süreden beri hala ilgili yönetmeliğin çıkarılmaması ilim adamına ve üniversitelere verdiğimiz değerin bir göstergesi olmalıdır. Akademisyenlerin herhangi bir mağduriyete uğramaması için Bakanlar Kurulu’nun bir an önce ilgili yönetmeliği adaletsizliğe ve gerçeklere uygun olarak çıkarması gerekmektedir.
Ayrıca üniversitelerin olmazsa olmazı olan idari personele üniversite ödeneği verilmesi bir zaruret haline gelmiştir. Polis ve uzman erbaşlara 3000 ek göstergenin verileceği bir dönemde memurların ve öğretmenlerin gözden ırak tutulması doğru bir yaklaşım değildir.