Dehşet içinde izliyoruz. Kendini devlet addeden ya da devlet kurma azminde olan bir örgüt ortaya çıktı ve yanıbaşımızdaki coğrafyayı kana bulamaya başladı. El Kaide’nin nesebinden türeyen, Eş Şebab, Boko Haram gibi örgütler gibi vahşi ve acımasız bir örgüt IŞİD. Göz kırpmadan binlerce insanı infaz eden vahşi çığlıklarıyla İslâm’ı kirleten bu örgüt de Selefi akımın silahlı güçlerinden. 1800’lerden beri adları değişse de anlayışları aynı. Orta Doğu’da Şiî düşmanlığı gibi kendini gösterse de kendileri ile aynı görüşe sahip olmayan her inanca saldırmaları ortak özellikleri.
Orta Doğu’da baş gösteren her hadiseden sonra militan-sünni refleks gösteren stratejik çukur misali dış politikanın mimarları Erdoğan ve Davutoğlu, Katar ve Suud finansmanı ile bu örgütün kendine uygun ortam bulmasına sebep oldular. Esad’ı devirme amacı ile besleyip büyüttükleri örgütler zaman içinde kontrolden çıktı. Özgür Suriye Ordusu adı ile kurmaya çalıştıkları direniş parçalandı, gitti. Şimdi Esad yavaş yavaş daha önce kaybettiği bölgelerde güvenliği sağlıyor. Ancak Suriye ve Irak’ta eş zamanlı olarak kanlı eylemlerle adını duyuran IŞİD de her iki ülkede ciddi bir alanda faaliyet göstermeye özellikle Irak’ta şehirleri ele geçirmeye başladı.
Suudi Arabistan’ın kurucu ideolojisi olarak da tanımlayabileceğimiz Vehhabi kaynaklardan fikren beslenen bu örgüt Musul’un kapısına dayandığında diplomasi dehası! Davutoğlu başkonsolosluğumuzun tahliye taleplerini geri çeviriyordu. Karga misali kılavuz ordusunun öngörülerine güvenen bakanın idaresindeki Türk Hariciyesi tam 45 esir verdi bu örgüte.
Maalesef 80’li yıllardan beri ülkemize de Arap İslamı anlayışı pompalanıyor, tertemiz kaynaklardan beslenen Türk inanç dünyasına ayrılık, başkalaşma, başkalaştırma hastalıklarını yayan bir virüs gibi yerleşiyor. Son yıllarda AKP politikalarında kendisini hissettiren bu anlayış karşıt değerleri yükselterek halkın içindeki farklılıkları uçuruma çeviriyor. Türk’ün, bugün anti-emperyalizm gibi anlaşılması gereken fütuhat ülküsü unutturulurken, Arap anlayışının sahte cihat hareketleri gündeme getiriliyor. ABD’nin yeşil kuşak projesinin meyvesi olan bu anlayış da sadece Müslüman coğrafyalarda aktif ve sadece Müslüman kanı ile dökerek büyüyor.
Bugün sinsice muhafazakâr topluma zerk edilen Arap İslâmı bizim geleneksel inanç değerlerimizi ayaklar altına almaya çalışıyor. Yesi’li Ahmed Hoca’nın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Yunus Emre’nin, Anadolu’nun nice düşünce mimarlarının yüzyıllar boyunca oluşumuna rehberlik ettiği duru manevî değerlerimiz tehlike altında.
Düşmanlarının eşlerini kendilerine helâl gören bu habis, her anlamda vahşi anlayışın milletimize sirayet etmesini önlemek, kardeşi kardeşe düşman eden tekfirci anlayışın kovulması için önce siyasal İslâm’ın ülkemizdeki yükselişinin durdurulması gerekmektedir. Bu da halkı bilinçlendirmekle olur.