Ali BADEMCİ
Evvelki gün “İtlerin Dansı” diye yazmıştık; işte ülkemizin itleri yine bu yüzünü gösterdi. Zavallı iktidar çaresiz durumda dua etmekten ve “Yasin” okumaktan başka bir varlık ortaya koyamadı; böylece ellerimiz havada kalırsa avuçlarımız da boş kalacak, maalesef terör komedyası ile başa çıkamayacağız. Cumhurbaşkanı soruyor; “Hani silâhlar bırakılacaktı” diye! Daha çok sorar ve eskisi gibi benzer cevaplar alır; neden; çünkü bu müzakere ekibinin varlığı ve omurgası marksizmdir; metotları ile varoluşları da terör eylemlerine dayalıdır. Bugün düzgün bir savcıyı, yarın namuslu bir hâkimi, bir gün de vatandaşın biricik serveti on beş yaşındaki çocuğuna kıyarlar! Peki devlet ne yapar; işte böyle dua okur ve içleri sızlatan taziye mesajları verir, yine müsebbibin “Muhalefet” olduğunu ilân eder! Dünyada böyle bir sorumluluk anlayışı var mıdır? Her işin alt yapısı devlet olarak sen yapacaksın fakat fecaat muhalefin üzerine atacaksın! Bu işe “Al sana bir kaya” derler, başka manası yoktur!
Fakat durumu milletin anlaması lâzım! Vatandaş “Ne olacak böyle arkadaş” diye soruyor! Esrarengiz bir şekilde elektrikler kesiliyor, ülkede bankalar dâhil hayat felç oluyor, çekler senetler protesto oluyor, Vergi – SGK ödemeleri alınamıyor, devlet milyarlarca dolar kayba uğruyor da; daha gerçek sebeb ortaya konamıyor ve Başbakan “Araştırmalar sürüyor” diyor! Halbuki gerçek sebeb biliniyor; fakat vatandaştan saklanarak bunalım başka taraflara çekiliyor! Çünkü aynı gün ortaya konmuş fecî bir eylem var; medyaya bakılırsa elektrik kesintisi ile ülkeyi sallayan bu eylemin kesinlikle ilgisi bulunmaktadır. Kimden ve ne için saklıyorsunuz! Zaten bütün devlet icraatı kapılı kapılar arkasında dönüyor; dünya kadar gizli anlaşmalar var; bunların sonucunu ve durumunu kendilerinden başka bilen yok! Avrupa ve ABD’ye çeşitli taahhütlerde bulunulmuş; meselâ bunlardan birisi “İkiz Yasalar” ve “Avrupa Birliği PKK” istekleri! Hâlâ Avrupa PKK ile görüşmelerin yazılı hale getirilmesini istiyor! BDP’ye verilen altı maddelik kabul veya taahhüd nedir? Bilen var mı?
Cumhurbaşkanı hâlâ dört yüz milletvekili peşinde; ne için ve kim için; elbette AKP için böyle bir nisabı istemekte ve belli ki aklı “Başkanlık”a, yani “Padişahlık”a taklı kalmaktadır. Hâlbuki bu olayların hedefi önce iktidar sonra da rejimdir. Terör guruplarını öğrenmek için müneccim olmaya gerek yoktur; bölücüler ve marksistler; bunların menşeyi ve cibilliyeti aynıdır, mayası da hamuru da birdir. Bunları ayrı ayrı kategorilerde görmek ve değerlendirmek devlet açısından çok büyük yanlışlıktır. Bölücü terör örgütü köşelere sıvışmış ve hâlâ çözüm diye diretiyorlar. Nasıl bir çözüm, tahminden öte bilgisi olan var mı?
Son terör olaylarının iyice adı konmalıdır; bu meseleye de dar Hükümet ideolojisi penceresinden değil geniş devlet ufkundan bakılmalıdır. Fasit daire içinde bilimsel olmayan tahminler bizi devlet adına çözüme götürmez; ülkede dünya kadar istihbarat ve terör uzmanı vardır, bunlardan iktidar yanlısı olmayan birkaçı seçilir tahlili yaptırılır; bütün uzmanlar AKP’li değildir ya! Tek yanlı görüşlerle doğru yolu bulamazsınız; muhalefetin yetersiz olduğuna belki halkı iknaa edersiniz ama çözüm yolunu bulamazsınız. Devlet, milletin tümüdür!
En doğrusu terör için bir “Milli Mutabakat Zirvesi” yapmalısınız; sizin adamlar, makama, isteğe göre lâf veriyor ve doğru söylemiyor; “Akil Adamlar” da akıllı adamlar değildir; hele yandaş medya var ya dostlar başına camii cemaatına vaaz verir gibi devlet adamlarına ders veriyorlar! Allah aşkına bunların terör ve ayrılıkçılık konusunda ne gibi eğitimleri vardır? Sosyoloji-psikoloji, tarih mi okumuşlardır! Besmelesiz insanlar besmeleden ne anlar; bu işler tasavvurla yürümez; birikim, bilgi ve eğitim ister. ABD’ye para şile akıl verenler biraz da kendi devletine akıl verse ne olur?
Elbette ülkemiz için Allah hayırlısını versin! Fakat iyi dilek dilemekle işler iyi gitmiyor; terör can yakıyor ve topluma korku veriyor; milleti sindiriyor; bölücülük halkı canından bezdirmiştir. Şehid cenazesi gelmeyebilir, lâkin teröristbaşına “Devlet Muamelesi” yapılması daha çok hüzün ve yılgınlık getiriyor; milleti evinden vuruyor. Yani her 500-1000 kişi toplanıp silâhlansa bu millet ve devletin meşru güçleri bunlara boyun mu eğecek; böyle bir şey düşünmek mümkün mü? Elbette daha dirayetli ve güçlü olmak gerekiyor; devlet sabırlıdır ama kendine yönelen tehlikeleri de vaazla geçiştirmesi, korsanla müzakere eder gibi müzakerelere başlaması, yeni özentilere cesaret kazandırmaktan başka işe yaramaz.
Günahsız insanları terörden korumak devletin ilk görevidir. Onun için “Ya Devlet Başa Yahud Kuzgun Leşe” demişler; yani devletin yerini hiçbir şeyin tutmayacağı ifâde edilmektedir. Varsa da yoksa da devlet!