Prof.Dr. Ali Osman Özcan
20 Temmuz 1402 yılında yapılan Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezit Timur’a esir düşer. İki hükümdar tercümansız bir şekilde konuşup anlaşırlar. Şerefüddin Ali Yezdi’nin Emir Timur Zafername adlı Selenge yayınlarıtarafından İstanbul’da 2013’te basılan kitabında bu durum teyit edilir. XV.asırda Semerkand’da kurulan Türk devletinin hükümdarı ile Edirne’de sultan olan Türk devletinin hükümdarı birbirleriyle rahatça anlaşmaktadır. Anlaşılan o ki, her iki Türk devletinde kullanılan Türkçe aynı özelliklere sahiptir. Dili kullananlar kendi aralarında ortak özellikleri paylaşmaktadır.
XX.yüzyıla gelindiğinde Türk devletleri arasındaki dil ortaklığı artık yoktur denilebilir. Örneğin Kazakistan, Kırgızistan devlet başkanları ile Türkiye Cumhuriyeti devlet başkanı tercüman kullanmak zorunda kalmaktadır. Ortak Türkçe yaygınlaşacağı yerde maalesef günümüzde daraltılmış gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Suçlu aramadan ortak Türkçeyi kullanmanın ne kadar önemli olduğu artık görülmek zorundadır. Türk devletleri arasında ortak alfabeden ortak tarihe kadar birlik ve bütünlük sağlama çabaları herhalde bazıları tarafından engellenmiş gibi bir durum söz konusudur.
Bilim adamları arasındaki ortaklık halk tarafından desteklenmesine rağmen Türk devletleri arasındaki bazı kurumlar soruna ciddi olarak eğilmemiş olabilirler. Her şeyin hazırına konma tutumu da bu duruma yol açabilir. Kendi dilinin önemini kavramadan veya kendi kafasının çapını bilmeden konuşan boşboğaz veya gevezeler engelleyici bir rol oynamış olabilirler. Tarihin bize anlattığı kadarıyla 1926’dan itibaren Türk devletleriyle Türkiye arasında alfabe ayrılığı doğmuş, ardından Türkiye’nin Latin alfabesine geçmesiyle tam birlik sağlandı diyecekken Moskova cephesindeki yeni gelişmelerle kardeşlerimiz Kiril alfabesine dönünce ortaklık uzun yıllar düzeltilmeyecek şekilde ortadan kalkmış olmaktadır. Dolayısıyla Türk dünyası arasında kalıcı bilgi kaynaklarına ulaşma engellenmiş, unutulacak bilgi kaynakları ise halkın kullanımına sunulmuştur.
Akşit Göktürk’ün Sözün Ötesi adlı YKY 1997 künyeli eserin 162.sayfasında “İncil’in 1473 dile çevrildiği, 500 dile daha çevrilme hazırlıklarının sürdüğü” yazılıdır. Türkçe olan eserlerin başka dillere çevrilmesi ise hep başka bahara bırakılmıştır. Bilim emir veremediğine göre emir veren kurumlar arası anlaşmazlıklar, dilimizi de olumsuz yönde etkilemiştir. Düşünün ki İncil’i neredeyse 2000’e yakın dile çevirme çabası verilirken Türk devletleri bırakın kitaplarını başka dillere çevirmeyi kendi aralarında Türkçeyle anlaşamaz bir duruma gelmişlerdir. Bu çok hazin bir durumdur. Kültürden nasibini almamış, çağdaş bilince yabancı bilim adamlarımız da soruna ciddiyetle yaklaşmamışlardır.
1990’dan sonra Türk devletleri arasında ortak alfabe oluşturma çabaları günümüze kadar devam edegelmiş; ancak yapılanlar yeterli olmamıştır. Alfabe birliği sağlandığı takdirde Türkçenin farklı lehçelerini ortak emarelerle en azından anlamak mümkün olabilecektir. Ancak dilin millet olma rolü göz önüne alındığında, ortak Türkçenin önemini inkâr edilemez. Türkçe insanlığa katkı yapan bir dil olarak geçmişten günümüze ve geleceğe dünyanın sayılı dilleri arasında yer almaktadır. Böylesi köklü bir dili konuşan toplumların kendi aralarında anlaşamıyor olmaları çok acıdır. Bu yüzden ortak dil çalışmalarını yürüten kurumlar Türkçeyi fakirleştirme yerine evrenselleştirme amacını ön planda tutmak zorundadırlar. Türk Dünyası topluluklarının da ortak Türkçeyi kullanma yolundaki çabaları kesintisiz desteklemeleri gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, ortak Türkçe kullanmak Türk topluluklarına ekonomik olduğu kadar kültürel ve bilimsel anlamda da büyük olanaklar sağlayacaktır. Timur ile Yıldırım Bayezid arasındaki anlaşma dili daha da geliştirilerek, ortak Türkçe kullanma Türk Dünyası topluluklarının amacı olmalıdır.