Ergun KAFTANCI
LAİK ve bilimsel eğitim istemek neden Erdoğan‘a hakaret sayılıyor? Bu eğitimi isteyen neden tutuklanıyor, biri bunları halka izah etsin.
Onur Kılıç adındaki genç, bu iddiayla gözaltına alındıktan sonra kelepçelendi ve yargıç önüne çıkarıldı; oradan da yallah cezaevine..
Söylentiye göre Onur’un savcılıkta ifadesi de alınmadı…
Çocuğu, kafadan içeri tıktılar…
Suçuna gelince, dediğim gibi laik ve bilimsel eğitim istemek. Bu suça takla attırmışlar ve “Cumhurun başına hakaret etti” ye çevirmişler…
Ortada hakaret filan yok, istek var…
Ancak polis Onur’u, halkı tahrik edip ayaklandırmaya çalışmakla da suçladı. Oysa Onur’un kimseyi ayaklandırdığı filan yoktu; onbinlerce yurttaş gibi, salt dinci dayatmalara karşı çıkmıştı.
Hal böyleyken Onur’a atılı suç, döndü dolaştı “Halkı ayaklandırma” oldu.
………………………..
En ufak olayda insanların ellerine kelepçe vurmak, bize özgü bir uygulama değerli okurlar. Spor yorumcusu Ahmet Çakar‘ın dediği gibi ellere kelepçe vuran kafa, maçası sıkıyorsa buyursun düşüncelere de kelepçe vursun…
………………………..,
Bir gazeteci arkadaşımıza da “Makul şüphe” ayağına yatıp kelepçe vurdular ya… Kameraman Yılmaz‘dan bahsediyorum; kelepçeleyip polis otosuna tıktılar; arkadaşımız da aracın içerisinde kalp krizi geçirip hayata veda etti.
Bu ölüme “Makul şüphe” silahını kullanarak sebep olan polisler ortalıkta yok. Onların eline bu silahı verenler ise dut yemiş bülbül gibi, yani suskun. Bir tür cinayet, suçu üstüne alan yok.
İktidar hâlâ “İç Güvenlik Yasa Tasarısı”nı savunuyor. Bu tasarı savunulacak meta değil; zira yasalaşırsa Türkiye’de polis, tamamen siyasal iradenin emrine girmiş olacak. Birilerinin dediği gibi o zaman tepeden tırnağa polis devleti olacağız; makul şüphe şemsiyesi de iyice açılacak ve altına herkesi alacak…
Bunu istiyorlar!
* * *
TOPLUM günlerdir Özgecan kızımızın yasını tutuyor. Facebook ve Twitter gibi sosyal medya platformlarına girin, hepsi lebaleb vahşeti lanetleyen iletilerle dolu…
Sosyolojik değerleri oluşmamış ya da oluşma sürecinde saldırıya uğraya uğraya kaybolmuş ve disiplinini kaybetmiş bizim gibi toplumlarda vahşet çokça yaşanır oldu.
Merhume Özgecan kızımızın başına gelen ve hepimizi onanmaz acılara sürükleyen olayın ve benzerlerinin 12 yıldan bu yana giderek artmasının nedeni de meçhul değil; nedeni iktidar…
İnsan davranışlarının üzerinde toplumsal koşulların etkili olması, kimi zaman değişken yapıları ortaya çıkarıyor.
Peki ne yapmak lazım; onun formülü de belli…
Sosyal farklılıklar bir potada eritilerek çağdaş anlayış ve hoşgörü haline getirilirse sorunlar çözülebilir. Kısacası toplum, sosyal disiplin edindiği takdirde rahatsızlıklarla tanışmaz…
Onlardan uzak durmayı öğrenir…
AKP iktidarı, bu sosyolojik olgudan habersiz kılınan toplumu, kendi kafası istikametinde koşullandırdığı içindir ki tepkilere neden olan bu ve benzeri acıları yaşıyoruz…
Şu konuşmaya bakın:
-Ben kalkıyorum kadının Allah’ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. “Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir” diyor. Ya senin bizim dinimizle medeniyetimizle ilgin yok ki. Biz sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz. “Allah’ın bir emanetidir. O emanete sahip çıkın” diyor. Ve onu incitmeyin diyor.
Bu nasihatı dinleyen nerede…
Kadın sanki, emanete bırakılan asker bavulu. Yerden yere vuruyorlar. Kadın, madem ki emanet, onun insan olarak oluşan hakkına ve hukukuna neden saygıları yok!?
Neden onu sosyolojik açıdan düşünmüyor da salt bir obje konumunda değerlendiriyorlar. Örümcek bağlamış kafalardan başka nasıl bir sosyolojik gelişim bekleyebilirisiniz ki…
Kadın çalışamaz…
Kadın konuşamaz…
Kadın şık giyinemez…
Kadın sadece doğurur…
Kırar bacağını, evinde oturur…
Emanet ya; eti senin kemiği benim kafası…
O nedenle olmalı Özgecan, bunların içini yakmadı, vicdanlarını yaralamadı.
Özetleyim; kadına nasıl sahip çıktıklarını dikkatli izleyen, bunların emanete hıyanet içerisinde olduklarını görür!
* * *
BEŞTEPE sakini yine çoştu, muhtarlara seslendi:
–Biz kardeşiz be kardeşiz. Bu kardeşliğimizi çekemeyenler var, hazmedemeyenler var. Türk’üyle, kürdüyle, romanıyla, gürcüsüyle biz kardeşiz be. Nedir bu kin düşmanlık?
Evet, nedir bu düşmanlık…
İnsanları birbirine düşman eden, kutuplaştıran söylemler sanki onun ağzından dökülmedi de hepsini başkaları kustu…
Lâfın devamı da var:
-Bakın buraya diyor, böyle bir saray mı gerekiyor diyor. Burası milletin evi ya… Burası cumhurbaşkanlığı külliyesi. Şu Ankara’da cumhuriyet tarihinde cumhurbaşkanlığı makamı için yapılmış bir yer yoktu. İlk defa böyle bir şey yapılıyor. Yok kaçak saray, yok şu, yok bu, her şey. Biz bu millete layık olanı yaptık…
İlginç değil mi…
“Burası milletin evi yaaa” dediği yer, hem kaçak yapı, hem israfın simgesi. Bir ayda 1 milyon 140 bin lira sadece elektrik gideri olan bir yapıya millet sahip çıkar mı; insanlar akıllarını mı yitirdi!?
Dönüşüme bakın…
Arap harfleri, Osmanlıca, derken sıra geldi külliyeye…
Yarın Beştepe yerleşkesinde medrese, molla, falaka da gündeme getirilir. Malûm, onlar olmadan saltanat sürülmüyor!
“Cumhurbaşkanı için yapılmış bir yer yoktu” iddiası da gülünç.
Çankaya Köşkü ne?
Milletin evi değil mi?
Beştepe’deki kâşane milletin evi ise Çankaya Köşkü de milletin evi. Allah aşkına söyleyin o köşkün suyu mu çıktı!
Unutulmasın; Atatürk karşıtlığı yüzünden su gibi harcanmış milyonlarda saçı bitmemiş yetimin hakkı vardır. Külliye sevdasına kapılanlar kul hakkını yedikleri için de külliyen, yani toptan suçludur.