Safter TANIK
-7-
Yeni başkanın seçimine doğru; önce, Kardinal Juan Jesus Posadas Ocampo; daha sonra da,PRI’nın başkan adayı; Luis Donaldo Colosio ve PRI Genel Sekreteri; Francisco Ruiz Massieu, düzenlenen bir dizi suikast sonucu öldürüldü.
Kardinal Juan Jesus Posadas Ocampo’yu öldüren, Meksika uyuşturucu kartelinin bir tetikçisiydi.
Soruşturmaya göre, Kardinal; uyuşturucu çeteleri arasında, vuku bulan bir çatışmada; kazaen, kurşunların hedefi olmuştu. Kardinalin; daha önce, Başkan Salinas tarafından tehdit edilmiş olması ise; akla, başka bir soruyu getirdi.
PRI’nın başkan adayı; Luis Donaldo Colosio’yu öldüren, suikast eylemini; bizzat, kimsenin dahli ve yönlendirmesi olmadan gerçekleştirdiğini söyledi.
Suikastın; Salinas’ın yakın arkadaşı Manuel Camacho’nun adaylıktan çekilmesi ardından gerçekleşmesi, Colosio’ya da seçimi kazanacak bir aday gözüyle bakılması ise; şüphenin, Başkan Salinas üzerinde toplanmasına neden oldu.
Colosio’nun; Meksika’nın güneyindeki yoksul-yerli Chiapas bölgesinde etkin olan, Maoist Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’na; özerklik sözü vermesi de başka bir gücü akla getirdi.
Colosio’nun bir suikast sonucu öldürülmesi ile öne çıkan, Ernesto Zedillo ise; Başkan Salinas’ın elinde oynatabileceği bir isim olmakla birlikte, fazlaca güven duyduğu bir kişi değildi.
PRI Genel Sekreteri Francisco Ruiz Massieu’yu öldüren; azmettiricinin, PRI Başkan Yardımcısı Fernando Rodriguez Gonzalez olduğunu itiraf etti. İtirafı ile de PRI Başkan Yardımcısı Fernando Rodriguez Gonzalez tutuklandı.
Efsanenin Sonu
Aralık 1994 Tekila Krizi
Yeni Başkan Ernesto Zedillo; siyaseten, Eski Başkan Salinas’a ihtiyaç duyan; teknokrat kimliği ile öne çıkan bir isimdi. Bu da; O’nun, “Kukla Başkan” olarak isimlendirilmesine neden oldu.
Zedillo; ilk olarak, aşırı değerli hale gelen pesonun değerini düşürmek için; % 13 oranında, bir devalüasyona gitti.
Devalüasyona gidilmesi; 1994 başından itibaren hız kazanan döviz çıktısının tavan yapması ve uluslararası bankaların 9 milyar dolarlık bir tahvil ödemesini dayatmasına, 9 milyar dolarlık tahvil ödemesinin yapılması; döviz rezervinin sıfırlanması ile bankaların likidite sıkışıklığı içine girmesine, merkez bankasının bankalara likidite vermesi; pesonun sürekli değer kaybetmesine, bankaların dış ödemelerini yapamaz hale gelmesi ise; üretim-ticaretin aksaması ile şirket iflas ve intiharlara yol açtı.
Krizin etkileri, sermaye çıkışı sonucu; belli bir ölçüde de olsa, başta Brezilya, Arjantin olmak üzere; Latin Amerika ülkeleri ile gelişmekte olan dünyanın birçok ülkesinde görüldü.
Kontrollü Kriz
Krizin yayılması sonucu, daha da büyümesini istemeyen ABD yönetimi; Meksika’ya, 20 milyar dolarlık bir mali yardım yaparak, bunun; kontrol altına alınmasını sağladı. Buna karşılık, Meksika da; uluslararası bankaların, bankacılık sektöründe; faaliyet göstermesine izin verdi.
Salinas Ailesi ve Yakın Çevresinin Zor Günleri
1995’te, Raul Salinas (Eski Başkan Carlos Salinas de Gortari’nin kardeşi); Luis Donaldo Colosio ve Francisco Ruiz Massieu ile ilgili, “suikastların planlayıcısı” olarak tutuklandı.
Eski Başkan Carlos Salinas de Gortari; karısından boşandı, ülkeyi terk ederek İrlanda-Dublin’e yerleşti;bir daha da ülkeye geri dönmedi.
Mario Ruiz Massieu (öldürülen Francisco Ruiz Massieu’nun kardeşi); Raul Salinas’ın tutuklanmasından üç gün sonra, ABD’ne yerleşmek için; ülkeyi terk üzere, geldiği havaalanında; deklere etmediği 46.000 dolar nedeniyle alıkonuldu. Ardından, “ABD bankalarında; 17 milyon dolar, parası olduğu” anlaşıldı; “suikast soruşturmalarını engellemek ve yolsuzluk” suçlamasıyla tutuklandı; 1999’da da intihar etti.
Paulina Castanon (Raul Salinas’ın hanımı) ile kardeşi Antonio Castanon; İsviçre’de, adlarına açılmış hesaplarda; 100 milyon doların üzerinde paranın olduğu, tespit edilmesi üzerine; yolsuzlukla suçlanarak tutuklandı.
Enrique (Carlos Salinas de Gortari’nin en küçük kardeşi); park halindeki arabasında, başına geçirilmiş naylon torba ile boğulmuş bir vaziyette bulundu.
Salinas ailesinin; tüm mal varlığına el konuldu, İsviçre ile yapılan anlaşma sonucu da; ailenin, İsviçre’deki tüm parası, faizi ile birlikte Meksika’ya iade edildi.
Suikastların tetikçilerine gelince; ya intihar etti, ya da öldürüldü.
Olayın Arka Planı
Suikastlarda; kimin, ne derecede; rol oynadığı, bir türlü çözülemedi.
Suikastlar ve ardından gelen mali krizi; kimisi, “iktidar-rant kavgası” kimisi de; “ABD’nin vitrin değişikliği” şeklinde değerlendirdi.
Salinas; Aralık 1994 mali krizi ve ardından başına gelenlerden, Yeni Başkan Ernesto Zedillo’nun beceriksiz yönetimi ile kendisine karşı hasmane bir tutum sergileyen ABD’ni sorumlu tuttu.
ABD’nin, ard arda gelişen olaylarda; “neresinde, ne kadar vardı?” bu, tam olarak bilinmiyor. Ancak; kirli ilişkiler ve yolsuzluk ile adı anılan, bir başkanı; kendisine yakın bulsa da, desteklemeye devam etmesi mümkün değildi.
Özal’lı Yıllar
14 Temmuz 1982’de, Banker Krizi nedeni ile ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı görevinden istifa etmek zorunda kalan Turgut Özal; “halk, çabuk unutur” diyerek, ABD’ne gitti.
18 Ekim 1982’de; yeni anayasa kabul edildi, kabul edilmesi ile de siyasi partilerin kuruluşunun önü açıldı.
Anavatan Partisi’nin Kuruluş Çalışmaları
ABD’den, Türkiye’ye dönen; Özal, parti kurma çalışmalarına girişti. Başbakan; olmak, istiyordu; bunun için de kendisine destek verecek bir tabana ihtiyacı vardı.
Önce, kapatılan Adalet Partisi’nin tabanını hedefledi. Ancak; Süleyman Demirel’in, “evet” demesi dışında; bu tabanı, kendisine bağlaması söz konusu değildi. Demirel’i ikna etmesi ile de bu iş; oldu, bittiye gelebilirdi.
Aracılar ile Demirel’e; ”Parti kurmanıza, müsaade etmeyecekler; bunun için, kuracağım partiye; destek vermenizin uygun olacağını düşünüyorum. Genel idare kurulunu belirlemeniz bile, tarafımdan bir mahsuru yoktur. Nasıl olsa, daha sonra; partiyi, size teslim edeceğim” şeklinde, bir mesaj göndermiş.
Demirel’in cevabı ise; “ Parti kurmanızı, uygun görmüyorum; Saadettin Bilgiç de aynı görüşte. Eğer lüzum görürseniz, bunu; O’na da sorabilirsiniz” şeklinde olmuş.
Evren’in Endişesi ve Özal’a Tavsiyesi
Kenan Evren; kurduracakları partiler vasıtasıyla, eski siyasi parti liderlerinin; siyasette, tekrar, etkin bir hale gelmesinden endişe duyuyordu.
Özal’a göre, bunun; en iyi çaresi, kendisi idi.
Özal; eski siyasi parti liderlerine karşı, en iyi alternatifin; kendisi olacağını söylerken, Evren ise; Özal’ın, Turgut Sunalp’ın kuracağı partiye katılmasını ısrarla istiyordu.
Özal; bir ara, Evren’in diretmesi karşısında; “Kurma derseniz, kurmam; kenarda oturur, ama hiç kimse ile birleşmem” demiş. “Demesine” demiş ama diğer taraftan; dört siyasi eğilimin kadrosundan oluşan, Anavatan Partisi’nin (ANAP); kuruluş dilekçesini de vermiş.
MGK Vetosunun Peşi Sıra Gelmesi
Milli Güvenlik Konseyi; Süleyman Demirel’in yönlendirdiği, ülke çapında; bir anda, teşkilatlanan ve taban bulan Büyük Türkiye Partisi’ni (BTP) kapattı.
Büyük Türkiye Partisi (BTP) yerine kurulan, Doğru Yol Partisi (DYP); Erdal İnönü’nün başkanlığını yaptığı, Sosyal Demokrat Partisi (SODEP); MHP’nin devamı, Muhafazakâr Parti (MP) ile MSP’nin devamı, Refah Partisi (RP); kurucu üyelerini veto ederek, seçime katılmalarını engelledi. Bunun dışında, veto edilen; 8 partiyle, seçime katılamayacak parti sayısı da 12’e çıktı.
Turgut Sunalp’ın Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) ile Necdet Calp’ın Halkçı Parti’sinin (HP) seçimlere katılması kesin iken, Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’nin (ANAP) seçimlere katılması ise şüpheli görülüyordu.
MGK’nın Özal Konusunda Kararsız Kalması
MGK üyelerinin bazıları, “ABD ile olan sıcak ilişkileri nedeniyle Özal’ı tehlikeli” bulurken, bazıları ise; “kontrol edilebilir, ülke için de yararlı olabilir” kanaatindeydi.
Özal’ın Tedirgin Olması
Ankara kulislerinde, “Özal; Evren Paşa tarafından, MDP’ne katılmaya zorlanıyor; aksi halde, hakkında; hazırlanan bir dosya işleme konulacak” şeklinde, ortaya çıkan bir söylenti; Özal’ı, tedirgin etti.
Özal; ANAP’ın seçime katılma ihtimalini yüksek görmekle birlikte, beklenmeyen bir gelişmeyle saf dışı kalmaktan da tedirginlik duyuyordu. Bunun için; işi tesadüfe bırakmaktansa, konumunu güçlendirecek iç ve dış temaslara girişti.
Dış İşleri Bürokrasisi ile Sermayenin Destek Vermesi
Dış işleri bürokrasisi ile sermayenin önde gelenleri; Evren ile görüşerek, “Özal’ın; ne kadar değerli bir kişi olduğunu, ülke için de ne kadar faydalı olacağını” anlattı, durdu.
Kenan Evren-Aleksander Haig Görüşmesi
NATO eski başkomutanı ve ABD eski dışişleri bakanı olan, o dönemde de uçak alım satımı işi ile iştigal eden Aleksander Haig; Ankara’ya gelerek, Kenan Evren ile kısa süren bir görüşme yaptı.
Evren’in eski dostu olan, Aleksander Haig; Kenan Evren ile yaptığı görüşmede, “Özal ve partisinin, seçimlere katılmasından; ABD ve IMF ile Dünya Bankası’nı mutlu olacağını, kararın yine de kendisine ait olacağını” söylemiş.
Sunalp’ın ABD Ankara Büyükelçisi’ne Çıkışması
Sunalp; yapılacak olan seçimler ve parti liderleri ile ilgili, ABD medyasında yer alan analiz ve yorumlardan rahatsız oldu. Buna, ABD’nin Türkiye’deki elçilik görevlilerinin de dâhil olması; O’nu, çileden çıkardı.
ABD medyasında yer alan analiz ve yorumlarda, Özal; Türkiye’yi, çağa taşıyacak bir lider olarak tanımlanırken, Sunalp; statükocu, ekonomi ve siyasetten fazlaca anlamayan, sıradan bir parti lideri olarak tanımlanıyor, Özal’ın partisi ANAP da seçimlerin favorisi olarak gösteriliyordu.
ABD’nin; Türkiye’deki elçilik kadrosunun, Özal’ı; öne çıkaran, Sunalp’ı ise; değersiz kılmaya çalışan propagandası da hoş karşılanmayacak bir durum değildi.
Sunalp; MDP Genel Merkezi’ne gelerek, kendisini ziyaret eden dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Hupe’ye; “ Personeliniz, Özal’ı; geleceğin başbakanı, beni ise; sıradan bir muhalefet partisi başkanı olarak görüyor, bu yönde propaganda yapıyor” diyerek rahatsızlığını hiddetli bir biçimde göstermiş, büyükelçiye de “hık, mık” dışında söyleyecek bir söz bırakmamış.
ABD yetkililerine göre, Sunalp’ın; ana muhalefet partisi lideri olması bile, ABD menfaatleri açısından sakıncalı bir durumdu.
Evren’in Seçim Konuşması
Seçimlerden iki gün önceki akşamda, Kenan Evren; televizyon kanalıyla, halka hitap ederek; adını vermemekle birlikte, Özal ve partisi ANAP’ı eleştirdi, halkı; ANAP konusunda da uyardı.
Seçimlerden bir gün önceki akşamda, yaptığı bir televizyon konuşmasında ise; halktan, Turgut Sunalp’ın Milliyetçi Demokrasi Partisi lehine oy kullanmasını istedi.
Askeri yönetimin yıprandığı, 3 yıldır yaşanan ekonomik sıkıntının odak noktasına askerin konulduğu bir ortamda; Kenan Evren’in, Sunalp lehine bir konuşma yapması; Sunalp’ı, adeta bitirmek anlamını taşıyordu.
Böyle bir sonuç, doğurması beklenirken; Evren’in, bu konuşmayı; neden ve niçin yaptığı, gerçek anlamda bugün bile, anlaşılmış değildir.
Kimisi; “kendisine çok güveniyordu”, kimisi de; “esas adayı Özal’dı” diyor.
Özal’ın Seçim Zaferi
Kasım 1983 seçimlerine, 12 partinin veto edilmesi nedeni ile sadece üç parti katılabildi.
Yapılan seçimler sonucunda; % 45,14’le Anavatan Partisi, birinci; % 30,46’’yla Halkçı Parti, ikinci; % 23, 26’yla da Milliyetçi Demokrasi Partisi, üçüncü parti oldu.
Halk Özal’ı Göz Ardı Ederek Askere Fatura Kesti
Askeri yönetim döneminde; 4 mini devalüasyon ve ardından başvurulan günlük kur ayarlamasıyla, Türk Lirası’nın değeri sürekli düşük tutuldu.
Tarım sektöründe, destekleme alımları; 24’ten, 9’a düşürüldü; gübre ve ulaşım dışındaki sübvansiyonlar ise kaldırıldı.
Sermaye; karının azalmasından, esnaf; iç piyasadaki durgunluktan, işçi ve memur; satın alma gücünün düşmesinden, köylü; sübvansiyonların önemli bir kısmının kalkmasından, yatırımda yakalanan; müflis duruma düşmekten, tasarruf sahibi ise; birikiminin erimesinden şikâyetçi idi.
“1982 Banker Krizi” gibi, tasarruf sahibine büyük bir darbe vuran bir olay da yaşanmıştı.
Bu durum; yeni liberal kapitalizmin Türkiye temsilcisi olan Turgut Özal ile ekibinin, bir eseri idi. Hal böyle iken, halk; Özal’ı unutmuş, kabahati ise 12 Eylül Askeri Yönetiminde aramıştı.
Sermaye; askeri vesayetten kurtulmak, bazı işkollarından çekilme pahasına da olsa, uluslararası sermaye ile ilişkilerini geliştirmek, büyümek ve karını artırmak istiyordu.
Esnaf; iç piyasanın canlılığa kavuşmasını, sabit gelirli; maaş ve ücret artışını, köylü ise ürününün değerlenmesini şiddetle arzu ediyordu.
Beklentiler, askere yakın bir yönetimi; çare olmaktan çıkarırken, kusuru kabul edilmekle birlikte; Özal’ı, umut haline getirdi.
DEVAM EDECEK