H. NURCAN YAZICI
Hükümet, acaba bugünleri yaşayacağını önceden düşünmüş müydü? Hiç sanmam!..
O halde, işler tıkırındayken, aralarında ne oldu da hesaplar ters tepti dersiniz? Vallahi bunu bizler de bilmiyoruz. Hani Oflu Hoca diyor ya, “Ben okudum, mefta uçtu; yukarıda ne ettiyse, döndü gene yere düştü”. Bizimki de o hesap… Aralarında ne oldu, kim kime okudu, kim kimi uçurdu, inanın bilmiyoruz.
Bildiğiniz üzere Hükümet 17 Aralık tarihinden bu yana, dibine kadar bulaştığı rüşvet ve yolsuzlukları ülke gündeminden düşürmek ve insanların dikkatlerini başka yöne çekmek için sürekli farklı konularla gündem kirliliği oluşturmaktadır. Ne yazık ki, bütün bu etik olmayan uğraşılarına ve de algı operasyonlarına rağmen Cemaatin ortaya sunduğu bilgi, belge ve kayıtların kamu vicdanı ulaşmasını engelleyememiş aksine üzerindeki sis bulutları daha da artmıştır.
Sevgili okurlarım, aslında bugün sizlerde hemen her şeyin farkındasınız. AKP’nin ‘paralel’ diye nitelendirdiği Cemaat, düne kadar birlikte hareket ettiği iktidarın eliyle genişlemiş, ulaşılması çok güç olan verileri bile yine iktidarla olan işbirliği sayesinde kolayca elde etmiştir…. Bu çok net!..
Bu kavgayı, Erdoğan’ın, ‘daha dün yan yana olmaktan, dizdize çalışmaktan çok gurur duyduğu hatta “Ne istediler de vermedik” diye ifade ettiği kişileri(parelelcileri) yolda bulduğu (PKK) ile değiştirdi ve bu yüzden de şimdi paralelcilerin hedefi haline geldi’ şeklinde açıklamak, mes’eleyi de çok basite almak olur.
Titizlikle ele alınması gereken başka bir durum ise, ABD’nin iki tarafa yönelik ortaya koyduğu tavır ve “güçlü kimse onunla olacağım” şeklinde yürüttüğü politikasıdır.
Dolayısıyla burada öç almak duygusundan öte, “Ben daha güçlüyüm” kavgası da verilmektedir. Yoksa karşılıklı atılan ufak çaptaki salvolar sadece gözdağından başka bir şey değildir.
Dikkat ediniz, iki tarafta birbirini tamamen yok etmemek adına oldukça dikkatli davranıyor.
İktidarın öç alma ya da büyük intikam seansları ne zaman başlar derseniz; işte o , ABD’nin Erdoğan’ı tamamen gözden çıkardığı gün derim.
Bu noktada MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin, 14 Aralık Operasyonuyla ilgili Fethullah Gülen’e yaptığı “Cumhurbaşkanı’nın ve hükümetin açık tavrına karşı, yıllarca birçok konuda birlikte hareket etmiş, adeta koalisyon ortağı gibi davranmış Cemaat’in ve Pensilvanya’da mukim Sayın Gülen’in AKP’yle olan ilişkilerini her yönüyle teşhir etmesi artık kaçınılmaz bir sorumluluktur” şeklinde ki çağrısı çok önemlidir.
Bu çağrı karşılık bulursa eğer, işte o zaman samimiyetleri ve Müslümanlıklarıyla övünenlerin, yeniden toplumda bir karşılık bulmaları, saygınlıklarını tazelemeleri mümkün olacaktır. Yoksa her iki tarafta halkın gözünde aynı suçun ortakları olarak yaftalanacak, karşı tarafı “paralel örgüt” diye tanımlayan iktidarda, aynı şekilde örgüt tanımlamasının içine girecek, neticede her iki tarafta, sadece hukukun değil, toplumun ahlaki değerlerinin karşısında gerekli olan cezayı adalet zamanı geldiğinde alacaklardır.
Bir hatırlatma; bu arada gündem hangi pisliklerin aklanması için kurgulanırsa kurgulansın;bizlerin gündemi sadece; toplumumuzun inanç, adalet ve ahlak konusunda uğradığı erozyon ve ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve Güneydoğu çıkmazı olmalıdır.
Netice-i kelam; ne Hükümet ne Cemaat; önce devlete ve millete selamet…