Babür Hüseyin ÖZBEK
Kasım 2014’ün son günlerinde ABD’de Missiouri Eyaleti’nin Ferguson kasabası ile New York, Washinton DC, Chicago, Seattle ve Oakland kentlerinde yoğun gösteriler düzenlendi. Dünyaya adalet dağıttığını iddia eden bir ülkede polis 18 yaşındaki zenci Michael Brown’u teslim olmasına rağmen ateş ederek öldü…
Şu soruyu sormak gerek, Misiouri Eyaleti’nin Ferguson kasabasında 9 Ağustos 2014’te vuku bulan katliamda polis memuru Darren Wilson siyah olsaydı silahsız zenciyi vurur muydu?
Şahitler, öldürülen Michael Brown’un teslim olmasına rağmen polisin ateş ettiğini söylüyorlar. Olayı değerlendiren mahkeme – büyük jürisi, öldürülen zenci gencin avukatının iddialarını dikkate almadı ve polis memurunun suçsuz olduğuna hükmetti.
Bu karar ülkenin bir kesimini ayağa kaldırdı.
12 kişilik jürinin 9’u beyaz, 3’ü ise zenciydi. Eğer zenciler çoğunlukta olsa nihai kararda insan öldüren, elindeki silahı katliam aracı olarak kullanan polis Darren Wilson aklanır, suçsuzluğuna hükmedilir miydi?
Tabii ki bu kararların ardından başta Ferguson kasabası olmak üzere ABD’de 90’a yakın kentte gösteriler düzenlendi, hayli yoğun polis, zenci – halk çatışması yaşandı ve de daha yıllarca, belki de asırlarca tekrar tekrar yaşanacağa benziyor.
DÜZEN ZENCİNİN ALEYHİNE İŞLİYOR
Dünyanın neresinde olursanız olun gerçek adalet diye bir şey yoktur. Burada da zoraki bir hukuk katliamı ile “Beyazları Aklama” aldatmacası yaşanmış, zaten lekeli olan ABD. imajına yeni bir kara leke daha sürülmüştür.
1960’lardan sonra zencilere bazı haklar tanınmış, sözde eşitlik sağlandığı o günlerde bütün cihan aleme ilan edilmişti. Yeni kanunlar çıkarılmış, eski zenci haklarını kısıtlayan bazı maddeler kaldırılmıştı. Bunlar doğru, ancak uygulama hiç de öyle olmuyordu. Missisipi Nehri’nin yukarılarına doğru, Amerika’nın orta kısımlarında siyahlar halâ eşit şartlarda iş bulmakta zorlanıyor, bazı haklarını kullanmakta beyazlarla eşit değiller. Görünmeyen, ama uygulanan bir zenci aleyhtarlığı var. Buralarda bir iki hafta bile kalsanız, gerçekleri görebiliyorsunuz.
Zenci gencin katledildiği Ferguson kasabası 21 bin nüfuslu. Halkın % 67’sini siyahlar oluşturuyor. Güvenliği sağlayan polis teşkilatında topu topu 3 zenci polis var. Güç, yetki ve uygulamalar “beyaz adam”dan yana; ne yaparsa yapsın zenci bir yerde suçlu, bir yerde güçsüz, düzen öyle kurulmuş.
Aldatıcı, süslü, eşitliği temsil etmeyen bir yaşam; gerçekte ABD’nin diğer bölgelerinde ve bilhassa Missouri Eyaleti çevresinde “demir yumruk” halinde hissedilir. ABD’nin yıllara, hatta birkaç asır gerilere sarkan çözülememiş kronik sosyal bir meselesidir bu. İşte böyle birden ortaya çıkıyor, dünyaya insan hakları dersi vermek isteyen ABD’yi utandırıyor.
Kasım 2014’ün son haftasına girerken eline bir koz geçtiğini zanneden Rus Dışişleri Bakanlığı üst üste açıklamalar yaptı: “Ferguson olayları ABD yetkililerine, kendi ülkelerindeki insan hakları alanındaki sorunlara odaklanmaları gerektiğini gösteriyor.” diyordu. Doğru. Ancak onların insan haklarındaki kötü uygulamaları Rusların geçmişteki katliamlarını örtmez. Moskova’yı temize çıkarmaz. Yani, “tencere dibin kara, seninki benden kara” diyor, “ Rusya da hata ararken, sorgularken kendine bak, sonra konuş” diyordu.
23 – 30 Kasım 2014’te ayağa kalkan ABD’deki zencilere beyazlardan da destek geldi. Gösterilerde taşınan pankartlar o ülkede çok şeyin suni olduğunu gerçekleri yansıtmadığını anlatıyordu. Ferguson’da, New York’ta öfkeli zencilerin ellerindeki pankartlarda, “Siyahların Hayatı da Değerli” diğerlerinin elerinde ise daha çarpıcı süper gücü utandıracak sloganlar vardı; “Adalet Yoksa Barış da yok.” Evet, adalet yoksa barış ve demokrasi kelimelerinin içleri de boştur.
ABD’de yönetimi kendi içini düzeltemiyor, insanları özelikle zencileri imha ediyor. Sonrada sanki bu uygulama bilinmiyor gibi donanmalarıyla, dolar gücüyle dünyaya hükmetmeye kalkıyor ve de bu tek yönlü uygulamalarıyla acımasızca icraatlar yapıyor.
AMERİKALI DOST İSTEMEZ, SADIK MÜTTEFİK İSTER
Kuzey Amerika’nın ortalarında, doğuda, zencilerin etkili olduğu büyük şehirlerde gösteriler olurken, Başkan Yardımcısı Joe Biden eşi ile Türkiye’ye geldi (21-22-23 Kasım 2014). Zayıf, istediğini yaptıramayan, PKK ve onun yerli işbirlikçilerinin açık destekçisi Pantegon’la paralel bir çizgide duran T.C. hükümetinin Cumhurbaşkanı; bölge meselelerinde “aynı fikirde” olduklarını açıkladı. Onlara göre ABD’nin Orta Doğu politikası doğruydu. O halde dümen suyuna gir ve “Viya Böyle” devam…
Kendi içinde güçsüz, bize karşı buyurgan – emir verebilme durumunda ki ABD başkan yardımcısına dirayet gösterip:
I – Kürdistan’a bağımsızlık yolunu açacak çalışma ve desteklerden vazgeçin,
II – Musul’da Türkmenlerin korunması için asker göndermemize mani olmayın ve hatta
yardım edin.
III – Kerkük’ün korunması için asker gönderebiliriz, mani olmayın
IV – Türkiye Kandil’e operasyon yapabilir mani olmayın, çapariz vermeyin…
diyebilirdi. Bunların hiçbiri gündeme gelmedi.
Tecrübeli, güngörmüş eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; “Amerika dost istemez, sadık müttefik ister” derken, güçsüzsen, tutarlı, içi doldurulmuş politikalarınız yoksa sizi hamur gibi yoğurur, menfaatleri istikametinde kullanırlar, demek istiyordu.
Emperyalist güç ABD içinde yoğun problemler yaşıyor, ama dışarıda güçlü. Bu gücünü bizim gibi ülkelerde daha iyi hissettiriyor. Bir Fransa’da, bir Japonya’da, bir Hindistan’da değil. 30 Kasım 2014
Babür Hüseyin ÖZBEK