AHMET Can adındaki ortaokul öğrencisinin silgi ve kalemleri teneffüs sırasında çalındı. Çocuk arkadaşlarına“Kim aldıysa versin” dedi ama kimse dinlemedi.
Derse girildiğinde Ahmet Can aynı zamanda müdür yardımcısı olan öğretmenine olayı anlattı. Öğretmen de“Bu kadar şaka yeter çocuklar, arkadaşınızın silgisiyle kalemlerini kim aldıysa versin” diye sınıfa seslendi…
Bu uyarı da kâr etmedi, silgiyle kalemler ortaya çıkmadı, hepsi çalınmakla kaldı…
………………………..
Ertesi günü 17 Aralık’tı. Hızlı tren hizmete giriyordu. Törene Tayyip Bey de, Ahmet Bey de katıldı. Tören alanı kalabalıktı, yurttaşlar arasında sivil polisler de vardı.
Ahmet Can‘ın dedesi de bir arkadaşıyla töreni izlemek üzere alandaydı. Törenin başlama saati beklenirken dede Mehmet Can arkadaşına, torununun okulundaki hırsızlık olayından yakındı.
Arkadaşı emekli bir eğitimciydi, bu tür vak’aların maalesef yaşandığını söyledi ve “Hırsızlık her yerde var mirim, tedbirli olmak lazım” diye uyarıda bulundu…
Bir iki dakika ya geçti ya geçmedi, iki sivil polis dede Mehmet Can’ı gözaltına aldı. Can ifadesi alınmak üzere savcılığa götürüldü, savcı Mehmet Can’ı dinledikten sonra polislere “Şahsı serbest bırakın” dedi…
Mehmet Can salıverildi.
Ancak gece yarısı evinin kapısı çalındı, gelenler sivil polislerdi. Yeniden gözaltına alınan dede Can, sabaha kadar nezarethanede tutuldu. Gün ışırken de ikince kez savcılığa sevkedildi.
Uzun bekleme süresinden sonra savcı, Mehmet dedenin ifadesine baktı ve polisleri “Sebep uyduruyor, sonra da vatandaşın yakasına yapışıp karşımıza getiriyorsunuz, bir daha böyle işler yapmayın” diyerek haşladı.
İşgüzar polisler “Hırsızlık” lâfını duyunca Tayyip Bey’den ya da AKP’lilerden bahsedildiğini düşünmüş olmalı kimakul şüphe koşuluna dayanarak Mehmet Dede’nin yakasına yapışmıştı.
Allah’tan emekli eğitimci arkadaşı savcıya, konuşmanın ne üzerine olduğunu anlatıp Can dedenin sözlerini onayladı da yaşlı adam sudan nedenle yargılanmaktan kurtuldu…
* * *
DEĞERLİ okurlar, Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nun Ahmet Davudoğlu‘nun dışında 24 bakandan oluştuğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Kabinede sıfatları yardımcı olan 24 bakan daha var; yani kabinemiz 48 kişiden oluşuyor. Davudoğlu elde var bir; ekleyin 48’e, etti mi 49. Sadrazam ve vezirlerin sayısı bu kadar…
Bu kadronun içerisinde yer alan 24 kişi “Gölge bakan”; bu ilk defa yaşanmıyor ama ilk defa bir iktidar, kendi içinde gölge kabine oluşturuyor. Demek ki birbirlerine itimatları yok, koltuk altından birbirlerini dikizliyorlar…
Bu kadar da değil; cumhurun başı da Beştepe Kâşanesi’ne elinin altında olsun diye 13 gölge bakan konuşlandırmış. Hepsi her konuya maydanoz olabilir nitelikte…
Sonuçta ülkemizde, bakan gibi görevlendirilmiş insan sayısı 61. Gölge bakanların maaşları astronomik düzeyde. Uzmanlar bu kadar kalabalık yürütme erkinin dünyanın hiçbir ülkesinde görülmediğini söylüyorlar. Demek ki bu konuda da bizimle boy ölçüşecek bir ülke henüz yok; analar yürütme kabiliyeti olan ne çok evlât doğurmuş..
Gölge bakanların altlarında son model otomobiller vardır herhalde; otomobilleri olur da şoförleri olmaz mı, onlar da vardır. Birkaç da sekreter ve özel kalem müdürü. Odaları lüks döşenmiş olmalı; belki adlarına harcama yetkisi verilmiştir, yani tahsisatları bile vardır…
Fakir ülkemizin başına gelenlere bakın…
Ülke, bu yürütme ekibine rağmen doğru dürüst yönetilemiyor…
Neden?
Aklıma bir atasözü geldi, onu söyleyim de durumu anlayın bari, çünküüüü:
-Çürük tahta çivi tutmaz!
Tutmuyor vesselâm!