MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Yeniçeri, rüşvet ve yolsuzluktan daha da kötüsünün “toplum nezdinde yolsuzluk ve rüşvetin giderek normalleşmesi” olduğunu ifade etti.
“Türk milletinin karşısında bugün normalleşmiş, kurumsallaşmış, bürokratikleşmiş, siyasileşmiş ve örgütlenmiş büyük bir rüşvet ve yolsuzluk belası vardır” diyen Yeniçeri, şunları kaydetti:
“MHP, yolsuzluk ile rüşvetin dinen haram, hukuken suç ve ahlaken yanlış olduğunu hatırlatmak ve toplumu aydınlatmak üzere 17-25 Aralık tarihlerini yolsuzlukla mücadele haftası ilan etmiştir.
17-25 Aralık’ta yolsuzluk ve rüşvete suçüstü yapılmıştır. AKP’nin buna ‘darbe’ demesi gerçeği değiştirmez. 17 Aralık sabahı sokaklarda tanklar, askeri birlikler ve kuşatılmış devlet binaları yoktu ama ayakkabı kutularından dışarıya dökülmüş milyonlarca dolarlar, yatak odalarından çıkan para sayma makineleri, çikolata kutularına, elbiselere yerleştirildiği iddia edilen dolarlar, saatler vardı.”
İktidarın dikkatleri yolsuzluktan kaçırmak için 14 Aralık tutuklamalarını yaptığını savunan Yeniçeri, “Tahşiye diye bir örgüt varsa, bununla ilgili bir kumpas söz konusuysa dört yıldır bu iktidar neredeydi? Neden gazeteci ve televizyoncular tam da yolsuzluk ve rüşvet haftasının başladığı bu günlerde Tahşiye operasyonuna tabi tutuldu?” diye sordu.
Özcan Yeniçeri: “Günümüz Türkiye’sinde rüşvet ve yolsuzluk bazen ayakkabı kutularından başını kaldırmış dışarı çıkmaya çalışan dolar şeklindeki yılan olmuş, bazen kollara saat gibi takılan yedi yüz bin liralık kelepçe olmuş ve bazen de yatak odalarına tıkılan sıra sıra kasa olmuş milletin suratına bir tokat gibi inmiştir. Gün gelmiş rüşvet yüz milyon dolarlık ırmak olmuş havuza akmıştır.”
Yeniçeri, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Osmanlı tarihinden örnek vererek, düşmanı rüşvete alıştırarak intikam almanın geçmişte strateji olarak kullanıldığını söyledi.
Yeniçeri’nin açıklamaları şu şekilde:
Yolsuzluk: İktidarın Soysuzlaşması Demektir!
Maddi gelişmelere manen cevap vermekte geciken kimi iktidarlar yolsuzluk ve yandaşlarına ayrıcalık tanımayı siyaset haline getirebilmektedir. Demokratik yönetim altında iktidara yakın zenginler, çıkar ve baskı grupları şeklinde örgütlenerek siyasal karar alma sürecini etkilemeye “Plütokrasi” (zenginlerin iktidarı) adı verilmektedir. Kavram siyaset literatürüne de dahil olmuştur. Bu arada siyasi literatürde hırsızların egemenliği anlamına gelen bir de “Kleptokrasi” kavramı vardır. “Nepotizm(Akraba Kayırma)”, “Kronizm (Eş-Dost Kayırma)” ve “Partizanlık” anlamına gelen diğer kavramlardır. İktidar soysuzlaşmadan yolsuzluk alenileşemez!
Yolsuzluğun Normalleşmesi!
Kamusal yetkinin maddi (rüşvet) ya da maddi olmayan kazançlar yüzünden yasalara uygun olmayan biçimde kullanılması toplumsal gelecek için ciddi bir tehdittir. Rüşvet ve yolsuzluktan daha da kötüsü toplum nezdinde yolsuzluk ve rüşvetin giderek normalleşmesidir. Yolsuz iktidarları değiştirmek mümkündür ama toplumsal kodlara sinmiş yolsuzluk zihniyetini iktidarla birlikte değiştirmek mümkün değildir.
Yolsuzluğu Sıradanlaştırmak Topluma Düşmanlık Yapmaktır!
Düşmanını rüşvete alıştırarak intikam almak, geçmişte ciddi bir strateji olarak uygulanmıştır. Bu bakımdan tarihin miras bıraktıkları vardır. İşte bir örnek: İsfendiyaroğullarından olup padişahın itimadını kazanıp gözüne giren, fakat memleketi Osmanlı tarafından zapt ve ilhak edildiğinden dolayı kalbi husumetle dolu olan Şemsi Paşa Osmanlı’dan intikamını, devlet yöneticilerini rüşvete alıştırarak almıştır. O şöyle der: “Bugün Sultan Murad hazretlerine büyücek bir rüşvet kabul ettirdim. Badema bu lezzet dimağ-ı selatine müstakar (alışır/yerleşir) olur ve intizam-ı devletin inhilalini icap ederek, ben dahi, ecdadımın intikamını almış bulunurum.”
Hasmı içinden çürüten her yöntem uzun vadede sonuç alıcıdır. Yolsuzluk toplumun temelini çürütür. Rüşvet; çürüten, yozlaştıran ve kirleten bir olgudur. Şemsi Paşa bu yüzden ülkesini elinden alan Osmanlı İmparatorluğundan rüşvetin kendisinden daha da tehlikeli olanı, rüşvet kültürünü yerleştirerek intikamınıalmıştır.
Yolsuzluk Sıradanlaştırılmıştır!
Günümüz Türkiye’sinde rüşvet ve yolsuzluk bazen ayakkabı kutularından başını kaldırmış dışarı çıkmaya çalışan dolar şeklindeki yılan olmuş, bazen kollara saat gibi takılan yedi yüz bin liralık kelepçe olmuş ve bazen de yatak odalarına tıkılan sıra sıra kasa olmuş milletin suratına bir tokat gibi inmiştir. Gün gelmiş rüşvet yüz milyon dolarlık ırmak olmuş havuza akmıştır.
Bütün bu somut süreçlerden daha elim ve vahimi ulema kılıklı bazı insanların rüşvet ve yolsuzluk için uygunluk fetvaları vermiş olmalarıdır. Süreçte yolsuzluk ve rüşvet giderek normalleşmiştir.
Yolsuzluğa Bulunan Gerekçeler!
İktidar yandaşları:
– Bal tutanın parmağını yalar,
– Çalıyorlar ama çalışıyorlar,
-Kim yapmıyor ki,
-Eskiden daha fazlası yapılıyordu,
-‘Sizi de gördük: Zamanınızda Bankalar hortumlandı’,
-‘Herkes buralara küpü doldurmak için gelir’ türünden söylemlerle rüşveti makul gösteren gayretler içinde olmuşlardır.
İşin daha da vahimi bu güruh ‘İmam Hatip ve Üniversite için dolarların ayakkabı kutularına girdiklerini’ söyleyerek yolsuzluk ve rüşveti sade vatandaş için dini bir meşruluk kılıfına büründürmüşlerdir.
Yolsuzluk Türk Milletinin Düşmanıdır
Türk Milletinin karşısında bugün normalleşmiş, kurumsallaşmış, bürokratikleşmiş, siyasileşmiş ve örgütlenmiş büyük bir rüşvet ve yolsuzluk belası vardır. Türk milletinin gelinen aşamada en büyük düşmanı yolsuzluktur, görüldüğü her yerde yok edilmelidir!
AKP Yolsuzluk ile Haksızlık Arasındaki Sarkaçtır!
AKP, bir yanında rüşvet ve yolsuzluk diğer yandan adaletsizlik ve torpil olan bir sarkaca dönmüştür. Eski ve yeni bakanların, devlet görevlilerinin yakınlarının torpille memur olduklarına dair her geçen gün bir liste açıklanıyor. İktidar bu iddialara ‘evet ama yasalara uygun’ cevabı vermektedir.
Yolsuzlukla Mücadele Haftası!
MHP, yolsuzluk ile rüşvetin dinen haram, hukuken suç ve ahlaken yanlış olduğunu hatırlatmak ve toplumu aydınlatmak üzere 17/25 Aralık tarihlerini Yolsuzlukla Mücadele haftası ilan etmiştir.
17/25 Aralıkta yolsuzluk ve rüşvete suçüstü yapılmıştır. AKP’nin buna “Darbe” demesi gerçeği değiştirmez. 17 Aralık sabahı sokaklarda tanklar, askeri birlikler ve kuşatılmış devlet binaları yoktu. Ama ayakkabı kutularından dışarıya dökülmüş milyonlarca dolarlar, yatak odalarından çıkan para sayma makineleri, çikolata kutularına, elbiselere yerleştirildiği iddia edilen dolarlar, saatler vardı.
Roma Güçsüzlükten Değil Yolsuzluktan Batmıştır!
Adaletin tecelli etmemesiyle rüşvet, rüşvetin yaygınlığıyla da devletin ve toplumun kirlenmesi arasında doğrusal bir ilişki olduğunu bize tarihi tecrübeler söylüyor. Muhteşem Roma’nın sonunu da rüşvet ve zulmün getirdiği bilinmektedir. Roma’daki durumu gösteren kısa bir analiz bunu açıklamaya yeterlidir.
“Rüşvet peşin alınıyordu. Kırsal kesimde polis hizmeti veren bir takım idari işlere de bakan askeri görevliler, küçük kasabalarda kendilerine ikramiye çıkarmak için oylama yaptırıyorlardı. Hiçbir memur rüşvet almadan parmağını oynatmıyordu; hayvanı kırparken derisini de yüzmemek gerektiğinden, sonuçta paylaşım yolunu gidildi: Bahşişler resmen tarifeye bağlandı ve her hizmetin sabit fiyatı devlet dairelerine asıldı” (Aries & Duby, Özel Hayatın Tarihi, 2006; 116).
Romalı rüşvetçilerle Türkiye’deki yolsuzluk yapanlar arasında bir fark vardır: O da Romalı rüşvetçilerin bir yıl içinde aldığını Türkiye’de bazıları bir defada almaktadır. Rüşvet ve yolsuzlukta Roma’ya benzeyen her iktidar Roma gibi batmak kaderinden kurtulamaz!
Eski Ortak Yeni Düşman!
Yolsuzluğa dokununca birliktelik ayrılığa, dostluk da düşmanlığa dönüşmektedir. AKP’nin “paralel yapı” olarak ilan ettiği eski ortağı, devlet içinde ayrı bir otorite ve güç odağı olduğu için değil 17/25 Aralıkta yolsuzlukları ve rüşveti ortaya çıkardığı gerekçesiyle hedef yapıldı.
Zira söz konusu yapı 17 Aralık öncesi de aynı konumdaydı. Ergenekon/Balyoz/Oda Tv/Şike davaları henüz hafızalardan silinmemiştir. AKP iktidarında birileri bu davaları açıyordu ve Başbakan Erdoğan da savcılığını yapıyordu. Durum buydu.
Ne zamanki ayakkabı kutularındaki dolarlar, fiyatı dudak uçuklatan saatler, odalara sığmayan kasalar ve ‘yüz milyon dolar sen ver’ söylemleri ortalığa döküldü AKP harekete geçti. dostlar bir anda düşman oldu.
AKP kurumsallaştırdığı yolsuzluğunu ortaya çıkardığına inandığı eski ortağına karşı tepki operasyonları başlattı. Gazeteci, sinemacı ve oyuncular “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenliğini ele geçirmek amacıyla örgütlenmek…” suçundan gözaltına alındılar. Bu durum AKP’nin yönetiminde ki devletin diziyle, gazeteciyle ve oyuncuyla ele geçirilecek kadar zayıflatıldığını göstermektedir(!).
Şapkadan Terör Örgütü Çıkarmak!
Güneydoğu’da AKP’nin “çözüm süreci” ile somut, yargı yapan, yol kesen, vergi toplayan, özerklik ilan eden, adı da KCK olan gerçek bir paralel devlet ve silahlı terör örgütü var. Her gün meydan okuyor, tehdit ediyor ve eylem yapıyor!
AKP gerçek terör örgütünü ve eylemlerini görmezlikten gelirken önünde gazete, köşe yazan, elinde kamera dizi çeken, yanında hikâye senaryo yazan insanları terör örgütü mensubu olarak ilan ederek operasyon yapıyor. Tam bir AKP kurgusu sanal terör örgütüyle Türkiye karşı karşıyadır.
İş bununla da bitmiyor. Bir de Gezi Parkı eylemlerinde ‘hükümeti yıkmaya teşebbüsle suçlanan Çarşı gurubu yargılanması da başladı. Tam bir komediye dönen bu yargılamalar sırasında Çarşı üyeleri “Darbe yapacak gücümüz olsa Beşiktaş’ı şampiyon yapardık” demişlerdir.
Futbol topuyla, köşe yazısıyla, dizi ve senaryoyla darbe yapmak AKP zekâsının kavrayabileceği bir gerçek olsa gerek!
AKP, şapkadan tavşan çıkarır gibi terör örgütü çıkarıyor. 17/25 Aralık sonrası Makul Şüphe yerine kuvvetli delile dayalı sistem getiriyor. Makul Şüphe kavramını 17 Aralık operasyonu sonucunda kaldıran ve böylece yolsuzluktan gözaltına alınan yandaşlarını kurtardıktan sonra, iktidar yeniden makul şüphe kavramına dönüş yapmıştır. Bu defa makul şüpheden tutuklananların dosyaları üzerine yasak getirmiştir! AKP böylece ne için tutuklandığını bilmeyen, yoruma dayalı ve izafi saiklerle gözaltına alma dönemini başlatmıştır.
Şahıs ya da Bir Grup Aleyhine Hukuk Yaratmak!
Temel hak ve özgürlükler kişi ya da gurubun lehine ya da aleyhine kısıtlanıp/genişletilemez.Devletin önünde en azılı kriminal (suç) kişi dahi olsa onu imha etmek için özgürlükler askıya alınamaz, hukuk eğilip/bükülemez. Haklı bir iş yapıyorum edasıyla basın ve ifade özgürlüğü sınırlandırılamaz.
Devleti taraftar, intikamcı bir konuma getirmek en tehlikeli olan yandır. Devlet güç mücadelelerinde taraf haline getirilirse, eninde sonunda yozlaşır ve mücadele ettiği suç örgütüne kendisi dönüşür.
Gözleri kan bürümüş bir devletten gerçekleri göre ya da aklıselim içinde hareket etmesi beklenemez.
Her aracı kullanarak intikam almaya kalkışan yozlaşmış bir devlet kadar tehlikelisi yoktur.
Dikkatleri Dağıtmak İçin 14 Aralık Operasyonu Yapıldı!
MHP 17-25 Aralık’ı, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele haftası ilan edince AKP halkın dikkatlerini yolsuzluktan kaçırmak için 14 Aralık tutuklamalarını gerçekleştirdi. Diğer yandan AKP yargısının rüşvet ve yolsuzlar hakkında verdiği takipsizlik kararına yapılan itiraz da alel acele 17 Aralık’tan önce reddedildi.
AKP on ile 17 Aralık arasında bir operasyon bir de mahkeme kararı sığdırdı.
Buradan soruyorum: Tahşiye diye bir örgüt varsa bununla ilgili bir kumpas söz konusuysa dört yıldır bu iktidar neredeydi? Neden gazeteci ve televizyoncular tam da yolsuzluk ve rüşvet haftasının başladığı günlerde Taşhiye operasyonuna tabi tutuldu?
AKP’li yetkililerin bu paradoksu açıklamaları şarttır.
En İyi Savunma Saldırıdır!
Hem suçlu hem de güçlü olan AKP’dir. Hem kel hem de fodulu oynayan da iktidardır. Ortalığa dökülen onca rezaletin hesabını verecek yerde yolsuzluk ve rüşvetin üstünü kapatmak için dikkatleri sanal darbe kavramı üzerinden muğlak paralele çeviriyor.
AKP, paralelle mücadele ediyorum kılıfı altında liberal ekonominin en temel ilkesi olan serbest piyasa ilkelerini, girişim özgürlüğünü, mülkiyete dokunulmazlığı, basın ve ifade özgürlüğünü halaç pamuğu gibi atıyor.
28 Martçıların “Yeşil Sermaye” dedikleri olgunun yerine AKP ‘paralel sermaye’yi yerleştirmiştir. Paralele yakın olduğu iddiasıyla Koza Madenciliğin işletmelerine kanunsuz engelleme yapılmaktadır.
2021 yılına kadar Gümüşhane’deki madeni işletme ruhsatı olan Koza Altın’a ocakları işletebilmek için kullanması gereken patlatıcı ruhsatını MİGEM’in vermesine karşın bu izni valilik vermemektedir. Bu yüzden Gümüşhane’de 600 kişi işinden olmuştur. İnsanlar evine ekmek götüremez hale gelmiştir.
Meşhur söylemle filler tepişmekte cimler ezilmektedir!
Paralelden intikam alma ve ona yakın olduğu düşündüğü işletme sahiplerini bitirme adına AKP yasa, anayasa, hukuk ve ilkeleri çiğnemektedir.
Cumhurbaşkanı Paralele Karşı İttifak Arayışındadır!
Tayyip Erdoğan eski ortağına karşı ittifak arayışı içindedir. Yolsuzluk ve rüşveti takipsiz bıraktıran AKP ve Erdoğan“taraf olmayanın bertaraf olacağı” tehdidiyle muhalifleri sindirmeye çalışmaktadır.
Operasyonun yapıldığı gün Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Aynı yapı demokrasiyi tahrip etmeye çalışıyor. Gün imtihan günüdür. Herkes yaptıklarının, demokrasiye yönelik tavırlarının hesabını verecek…”diyor. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu “Yanlış yapan bedelini öder…”; Orman Bakanı Veysel Eroğlu da,“Suç işleyenler adalete teslim edilir…” buyuruyorlardı.
Masumluk karinesi diye hukukta bir ilke vardır. Yargı karar verinceye kadar kişiler suçlu ya da suçsuz değildir. Ancak iktidar hukuk, anayasa ve yasa dinlemiyor. Cumhurbaşkanı konuşuyor, hedef gösteriyor, iktidar yetkilileri de ondan aldığı işarete göre suçlu ilan ediyor.
Basın ve ifade özgürlüğü de Paralel ile mücadele ediyorum diye yok sayılamaz. Yalnız muhalefet değil bütün demokrasiler Türkiye’de yaşananları medya özgürlüğüne saygı konusunda şüpheli bulmuşlardır. Hükümetin siyasi muhalefete, protesto hakkına ve eleştirel basına yönelik tahammülsüzlüğü bütün belirtileriyle açığa çıkmıştır.
AKP iktidarı yolsuz ve rüşvete karışmış yandaşlarını kurtarmak için basın ve ifade özgürlüğünü ayaklar altına almıştır. Bu tutum yanlıştır. Süreçte demokrasiye kast edenler, yaptıklarının altında kendileri kalacaklardır. Bizden hatırlatması…