Osman B.Karabacak
Evliya Çelebi pirimizin mekanı cennet olsun. Öyle bir yol açmış ki milyonlarca Türk serhad denen kapıdan geçip, kimi fütuhat, kimi maişet, kimi hicret, kimi seyahat, kimi ise macera niyetiyle arzın muhtelif noktalarına yerleşiyor.
Geriye bakınca gezdiğim coğrafya, o coğrafyada şahit olduklarım, bizatihi yaşadıklarım bana âli bir devletin mütevazi bakiyesinin dingin ruhum ile basit cismime ne kadar dar geldiğini düşünüyorum.
Endülüs’te ciğerim mangal oldu yandı, neden yetişmediniz, diye haykırıyordu. Siz birbirinize düşmeseydiniz, diyemedim.
Altaylarda mağrur bir kartal gibiydim. Sibirya’nın steplerinde eyersiz atlılar gördüm, bana bizi sordular.
Balkanlar’da atını sulayan yiğitlerin suretleri hayalimi süsledi. Gazilerin musafaha ettiklerini duydum sanki.
‘ Tuna’da sancağı serîf altında on iki bin Fâtiha suresi ile yedi bin Yâsin-i şerif tilavet edildi ve manevî tedarik ile küffarın gelişi beklendi.. Zaferden sonra Tuna kıyısında abdest tazeleyen gaziler birbiri ile ağlayarak musafaha ve tebriki gâzâ eylediler ‘ Şemdânizâde Tarihinden
Yemen’de, Bekir Camii’nin kubbesi altında gidip de dönmeyenlerin ervahı sildi sanki gözyaşımı.
Çalınan davulu düğün mü sandın?
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın?
Yemene gideni gelir mi sandın?
Hicaz demiryolunun Şam istasyonunda kondüktörünü bekleyen lokomotifimize dokundum ki bize küsmüş, elimi yaktı, bakamadım bir daha.
Aksungur Camiinde Memluk ataların, bir nefes aldım, emaneti sormuşlar gibi, duramadım.
Kafkaslarda kanayan yaralara dokundum, yüzüm kızardı..
Altınordu’yu yıkanları düşündüm Moskova’da.
Fransa’da, Almanya’da, Hollanda’da, Belçika’da, Çekistan’da, Polonya’da yaşayıp, olduğu yeri yurt edinen insanlarımızı gördüm. Her gittikleri yere kendi Türkiye’lerini getirmişlerdi.
Ya şimdi ben? Cezayir’deyim. Baba Oruç’un, Barbaros’un, leventlerin, gazilerin diyarı.. Arkamda dağlar, önümde aşılmaz deniz. Leventlerimiz geri dönülmez, demişler burayı yurt, vatan bilmişler. Kara kaşlı kızları, mermer taşlı çeşmelerin başında görüp gönüllerine akmışlar..
Evliya Çelebi namlı, Unkapanlı derviş Mehmet Zillî gibi kutlu bir rüya görüp “seyahat yâ Resulallah” demeyen ben, Tosyalı Karabacaklardan, Ahmed oğlu Osman, hayalimde hep Dersaadet, Boğaziçi, İstiklâl Caddesi, damağımda memleketimin lezzetleri ile yaşayacağım.
“Dönmek mi? Belki… Daha ölmedim. “