KATAR‘a yapılan ziyaretin gerekçesi açıklanmadı. Recep Tayyip Erdoğan milyon dolarlara alınan lüks uçağında yandaş gazetecilere bilgi aktarırken ziyaretin sebebini ve sonucunu saklamayı tercih etti.
IŞİD‘i bitirmek amacıyla yapılacak askeri operasyonlar için oluşturulan koalisyon güçlerine “İnsani her türlü yardımı yaparız ama bizden asker isteme, savaşmamızı da beklemeyin” mesajı vererek yeni müttefikimiz (!) Katar gibi, bu teklifi de geri çevirdiğimizi söylemekte beis görmedi…
Hayret verici bir de gelişme yaşandı; belki de ilk kez Erdoğan, Türk Basını hakkında olumsuz sözler sarfetmedi; yerine Amerikan Basını’nı Türkiye ile Birleşik Devletleri’nin arasını bozucu yani -Asparagas- haberler üretmekle suçladı.
Bizim basının literatürüne yerleşen “Asparagas” sözcüğü de böylece evrensel bir konuma taşınmış oldu…
…………………………
Erdoğan, Katar Emiri hacıyla (!) yaptığı görüşmeye ilişkin daha geniş bir açıklamada bulunmadı ve bu ülkenin de koalisyon güçlerine katılmamakta bizim kadar kararlı olduğunu söylemedi ama gizlemesine rağmen varılan mutabakatı da basın derhal fark etmiş oldu.
Önsezi işte!
Ukalalık olmasın; eskiler hâlâ önsezi yerine benim gibi Hiss-i kabl-el vuku tamlamasını kullanır…
Bu gibi halleri ifadede Cuk oturan bir tamlamadır hiss-i kabl-el vuku!
…………………….. …..
Geçiyorum…
Erdoğan’ın aktardığı bir başka bilgi daha var…
Katar, ülkesindeki Müslüman Kardeşler Örgütü‘ne -Mısır halkı bu örgüte ihvan diyor, yani candan dostlar-mensup lider kademesindeki Araplar’ın varlığından kurtulmak istediğini belirtmiş ve bizden bunlara kucak açmamızı talep etmiş…
Bu talebi nasıl karşıladığımızı Erdoğan’ın ağzından naklediyorum:
-Müslüman Kardeşler liderlerinin Türkiye’ye gelmek gibi bir talepleri olması durumunda incelenir, bakılır. Gelmelerini engelleyecek bir sebep varsa farklı bakılır. Engel yoksa herkese gösterilen kolaylık nedir, onlara da bakılır. Bu noktada yoksa, herhangi bir yabancı nasıl misafir oluyorsa onlar da gelebilir.
Demek ki neymiş; terör örgütü kabul edilen ve birçok Arap ülkesi tarafından dışlanan Müslüman Kardeşler örgütüne, kapılarımızı açabiliriz…
“Candan dostlar” Türkiye tarafından da ağırlanabilir…
Sanki Türkiye’de cirit atan terörist gruplar yetmiyor da bunlara bir de Müslüman Kardeşleri katıyoruz.
Aleniyete dökülen bu niyetin, hangi akla hizmet ettiğini anlamak mümkün değil.
Müttefiklerimiz terör çetelerine karşı savaş hazırlığındayken biz ne yapıyoruz; hepsine inat yeni teröristleri kucaklamaya kalkıyoruz…
Nasıl bir ülke olduk Allah aşkına anlatın da öğrenelim…
…………………………
Değerli okurlar; Türkiye âdeta yol geçen hanı oldu…
Terbiyeden noksan olanlar “Dingo’nun ahırı olduk” da diyebilir…
İstanbul’dan seyrettiğinizde daha net görüyorsunuz; kentlerimiz Afrika ülkelerinden gelen ipsiz, sapsız ve çapsız insanlarla doldu.
Arap ülkelerindan kaçıp gelenler kum gibi…
Kaçak çalışmak amacıyla Ermenistan’dan gelenlerin sayısı binlerle ifade ediliyor…
Türkiye’yi cennet gibi gören Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nden gelenlerin neredeyse tamamı kaçak işçi olarak çalışıyor. İnşaatlar denetlense her birinde 10-12 Türkmenistanlı, Özbek, Azerbaycanlı işçiye rastlanır. Gürcü, Moldovyalı, Romen kaçakların sayısı ise saptanamıyor.
Bu insanların arasında suça karışan tipler de var; kadınları fuhuş, erkekleri hırsızlık yapıp uyuşturucu satıyor; halkımıza zarar verdikleri gibi birbirleriyle eşek gibi tepişmekten de geri kalmıyorlar…
Bu kargaşanın önüne geçemiyorsunuz çünkü geçmeyi düşünmüyorsunuz.
Sıra onlara geldi mi yasa filan hak getire…
Pasaportsuz ya da izin almadan çalışanın yakasına sarılan eller de zaten üç kuruş rüşveti aldığında gevşiyor; buyrun cenaze namazına!!
………………………… .
Müslüman Kardeşler’e de kapıları açarsak işte o zaman seyredin gulguleyi…
Diğerleriyle uğraşılırken başımıza bir de bu “İhvan” çıkacak…
Aslında terör çeteleriye uğrştığımız filan da yok; hepsi iktidarımızın kanadı altında, İhvan mensupları da öyle olacaktır elbet!
Rahmetli Kemal Ilıcak çok sık kullanırdı ve derdi ki:
-Güneş her gün doğar, her gün yeni bir başlangıçtır…
Doğru…
Ancak o başlangıçın nelere gebe olduğunu da zaman gösteriyor…
PKK ve IŞİD‘ten sonra İhvan, yani candan dostlarla ilişkimiz bakalım nereye varacak!