1980li yılların sonuydu. Biz de lisenin sonuna gelmiştik. Pansiyonumuza gelen üniversiteli öğrenciler, “ülkü” diyor, “esir Türklerden” bahsediyor, “Musul, Kerkük” türküleri söylüyor, “Turan’dan Nizam-a Aleme” ulaşan idealleri anlatıyorlardı.
Ardından üniversiteyi kazanıp 1990lı yılları yaşadığımız günlerde Bizim Ocak olarak başlayıp Ülkü Ocağına dönüşen süreçte Metin Tokdemir adlı bir yiğit ses ile lise yıllarında dinlediğimiz söylemler ete kemiğe bürünüyor ve ruh kökümüzü şekillendiren bir maya yüreğimizin ortasında “dava” olarak neşv-ü nema buluyordu.
O gün bugündür, hem Türk milletinin, hem Türk – İslam aleminin hem de mazlum milletlerin umut ışığını yakan Ülkü Ocakları denilen kutlu mekanlarda Amasya’dan Ağrı’ya, Muş’tan Yalova’ya oradan Niğde’ye kuruculuk, başkanlık, yöneticilik yapmak nasip oldu. Ardından da diyar diyar o ocaklarda dolanarak dertlerimizi dertlilerle paylaşmak nasip oldu.
O zamandan bugüne kadar hep bir hayalin peşinde koşturdum.
İstedim ki ocaklar, peygamberimizin evi kadar mübarek, alimleri tekkesi kadar kutsal, asker ocağı kadar değerli yerler olsun.
İstedim ki Ocaklar, içi pırıl pırıl Müslüman, dışı alev alev Türk, içi dışına hakim dışı içine köle nesiller yetiştirsin.
İstedim ki Ocaklar, Allah’a layık kul, Rasulullah’a layık ümmet, ecdadımıza layık millet ülküsüne sahip olma ülküsüne sahip çıksın.
İstedim ki Ocaklar, ilim-iman-ahlak ülküsünü genç beyinlere bir yaşatma ideali tutkusu ile aşılasın.
İstedim ki ocaklar, İslam’ın ayet ayet yaşandığı, Türklüğün nakış nakış işlendiği ve geleceğe ait bir medeniyet tasavvurunun inşa edildiği Yesevi şuurunu hayata geçirsin.
Bugün diyar diyar gezip ocaklarımızın havasını içime çektikçe…
Görüyorum ki Ocaklarımız, doğudan batıya, kuzeyden güneye bir kardeşlik köprüsü kuruyor.
Görüyorum ki Ocaklarımız, Türk gençliğinin aşısı olma şuuru ile dünün, bugünün ve yarınların gençlik meselelerine çözüm üretiyor.
Görüyorum ki Ocaklarımız, nefse değil nesle hizmet için çalıştaylar düzenleyip gençliğin meselelerini ve çözüm yollarını tartışıyor.
Görüyorum ki Ocaklarımız, toplumun temel taşı olan aileyi esas alan çalışmalara imza atıyorlar.
Görüyorum ki Ocaklarımız, eğitimi ön plana alıp kurslar düzenleyerek, özel eğitim grupları kurarak, ülkü evleri ve yurtlar açarak bir neslin geleceğini planlıyor.
Bu örnekleri artırmak mümkün.
En batıda bir Ocak başkanı, coşkun bir kalabalığa hitap edeceği zaman “Nefsine esir olma. Gururlanma. “ Ayaklarını yere vurarak ne yeri delebilirsin, ne de göğe erişebilirsin.” Diyor.
İstanbul’da bir genç ocak başkanı, Kerkük için yapılan mitingin ardından bizleri yaptığı duayla hüzünlendiriyor.
Akdeniz’de bir ocak başkanı yönetim toplantılarına kuran tilaveti ile başlıyor.
Doğu sınırında bir ocak başkanının ardında namaz kılıyoruz ve ardından dualarla yollara revan olunuyor.
Türkiye’nin her yerinde ocaklar açtıkları yaz kursları ile Kur’an öğretiyor, tarih ve edebiyat dersleri verip sosyal alanda kurslar düzenliyor.
Anlatacak çok şey var. Şüphesiz bunlar yapılan, yapılması gereken bir sürecin ifade edilişidir. Ve dün bugün çizgisinde verilen emeklerin ürünüdür. Üstelik milletin özünü oluşturan bir harekette de bunların olması gayet doğaldır.
Ama bu birkaç örneği niçin verdim?
Türk milleti, Ülkü ocaklarını iyi tanımalı, oralara ailesini, evladını, komşusunu alıp gitmeli. Oralardaki “Ocak Ruhu” dediğimiz şuur toplumla buluşmalı.
Ülkü Ocakları da tarihinden ve inançlarından beslenerek bugünlere taşıdığı Türk-İslam ülküsü anlayışını, Türkiye’den Türk ve İslam alemine ulaştırma adına bu güzel hasletlerini daha somut ve şümul projelerle bir umranlığa dönüştürmelidir.
Ocaklarımız; ilgilleri, yöneticileri, yazanı- çizeni, milletin dertleri ile dertlenen aydınları ile el ele vererek Türk ve İslam aleminin meselelerini, çözüm yollarını ortaya koyacak bir iradenin temelini atmalıdır.
Bir yazımızda da bu iradenin tecellisi adına mesuliyetlerimizi ifade edelim.
Çünkü:
MESULİYET MEFKURENİN KAYNAĞIDIR.
Not: Her türlü siyasi kaygılardan uzak kalarak devlet aklı, tarihi mesuliyet, din ve milliyet kardeşliği hukuku ve hepsinden öte insanlık adına Irak’ta yaşanan ve Türkmen oldukları için kulak ardı edilen insanlık dramının çözümü adına başta ülkücüler ve Türk milliyetçileri olmak üzere yapılması gerekenler işin ehilleri ile derhal uygulamaya konulmalıdır.