Biliyorsunuz değil mi Türkmeneli’ni?
Hemen Anadolu’muzun altında sınırımızın öte tarafı. Selçuklu, Osmanlı gibi Türk Devletlerinin toprağı olup şu an Irak denen Devlet’in sınırlarında kalan yer. Fazla kafa bulanmasın diye Selçuklu evveliyatı o toprakların sahibi olan Türklere gitmeyi şimdilik hacet bulmuyorum; ne de olsa Türkmeneli, hepimiz biliriz oraları. Hani Lawrence kılıklıların piyasaya çıkana kadar bizim yönetimimizde olan Türkmeneli, hepimiz biliriz. Biraz da sormakla ayıp ediyoruz ya, ne de olsa hepimiz biliyoruz oraları, değil mi?
***
Belki oralara gitmedik ama ekran başlarında gördüğümüzde Kerkük’ü, Musul’u, Telafer’i sanki Anadolu’yu görür gibiyiz. Sanki sınır ötesi değil de Anadolu’nun içinde yer alır Türkmeneli. Hoyratları dinlerken içimiz cız eder, o kadar kulağa hoş gelir ki sanki sınır ötesinden biri değil de Anadolu’dan biri söyler gibi.
Konuşmaları, yaşamları, hal ve hareketleri Anadolu insanının ta kendisidir Türkmen diye adlandırdıklarımız.
Biliyorum şimdi “Kime anlatıyorsun Türkmeneli’ni bizler biliyoruz git bilmeyene anlat” demenizi duyar gibiyim. Ve duyar gibiyim ağızınızdan çıkan “Türkmenler soydaşımız, akrabamız değil öz kardeşlerimiz” dediklerinizi.
Biliriz değil mi bizler Türkmeneli’ni? Sanki yabancı bir yeri anlatıyoruz….
***
Türklerin elinden çıktıktan sonra çok çile çekmiş Türkmen’im. Kurulan hükümdarlıklar onları yok etmek için ne zalimliklere başvurmuşlar. Kültürlerini yok etmek için zorla Araplaştırma programları hayata geçirilmiş ama onlar kader olarak kabul ettikleri Türklüklerini yaşatabilmek için nice mücadeleler vermişler. Niceleri şehit edilmiş, zindanlara girmiş işkenceler görmüşler.
Tam Saddam denen zalimden kurtulduk derken bu sefer sözüm ona tarihte millet olamayanların zulümlerine göğüs germişler. Ve şimdi ise sözde İslam adına ortaya çıkanların saldırısına uğrayıp köyler ve kentler terk edilmekte ve yine şehitler verilmekte. Biliyorum bu konuya da girmek gereksiz, hepimiz hem Türkmeneli’ni biliriz, hem de oralarda nelerin olup bittiğinden haberdarız. Onun için haddimi aşmayayım Türkmeneli’ni sizlere anlatmaya kalkmayayım.
***
Eziliyor, yakılıyor Türkmeneli. Bizler ise öz kardeşimize sahip çıkmaktan aciziz. Halbuki onlar hep baba olarak gördükleri Türkiye’ye güvenlerini yitirmemiştiler, bir gün ansızın gelirler diye hayal kurarken o hayalleri de kaybolup gitti. “Bizi yıkan düşmanın kurşunları değil, Ankara’nın sessizliğidir” sözleri şimdi Türkmeneli semalarını kaplamış durumda.
Ama biliyor Türkmen kardeşim onlar için kimlerin yardım elini uzatmak isteyipte uzatamayanları? Biliyor ve her zaman olduğu gibi önce Allah’a sonra onlara güveniyor.
***
Ve bizler elbette Türkmeneli’ni biliyor ve oralarda olup bitenlerden haberdarız. Her ne kadar Ankara bölge ile ilgili haber yasağı koysa da, her ne kadar medya vermese de oralardan haberdarız ve başımızdakilerin Türk ile var olan sorunlarından dolayı birşeyler yapılamamakta. Ve maalesef biliyoruz şu an Türkmeneli’ni kana boğan, insanımı yurdundan edenlerin bir dönem Ankara tarafından korunduklarını, eğitildiklerini ve destek aldıklarını. Biliyoruz ama elimizden şimdilik bir şey gelmiyor.
***
Hep Türkmeneli’ne yukarıda yazılan gibi baktık. Onlar da Türk, onlar da Oğuz, yani öz kardeşimiz diye. Hep bu gözle baktık ama hiç şu soruyu kendimize sorduk mu: ”Şu an çile çeken, iffetini korumak için dağlara kaçan, aç susuz çöllerde kalanların yerinde ben de olabilir miydim?” diye. “Osmanlı sonrası çizilen Türkiye Cumhuriyeti sınırları biraz daha içeriden olsaydı ben de şu an onların yaşamış olduklarını yaşar mıydım” diye sorduk mu?
Türkmeneli’ne bu gözle baktınız mı hiç? Gelin bir de Türkmeneli’ne bu gözle bakalım.
Bu gözle bakalım ve kendimizi oradakilerin yerine koyalım. Kör vicdanlar halen kör mü kalır yoksa biraz olsun hüzünlenir mi, tabi birazcık vicdan kalmışsa!