Batı’da; 1970’li yıllarda bazı emareleri görülen, bizde de 1980 sonrasında hissedilen ve anlaşılmaya çalışılan ekonomik-sosyalkültürel-siyasi bir değişim yaşandı. Bunun nedeni ise yeni kapitalizme geçiş ile ilgili idi.
Kapitalizm; sanayi devrimi ile Batı Avrupa’da doğdu, bu aynı zamanda merkantilist ekonomik dönemin sonu, kapitalist ekonomik dönemin ise başlangıcıydı.
Dünyadaki ekonomik-sosyal-kültürel-siyasi değişimlere paralel olarak kapitalizm de bir değişim yaşadı, tek değişmeyen yönü ise kriz ve gelir dağılımı bozukluğu üretmesi oldu.
Temel düşünce ve mantığında bir değişme olmamış ise de, Karl Marks’ın; 150 yıl önce kaleme aldığı, “Das Kapital” adlı kitabında hararetle eleştirdiği kapitalizm ile bugünün kapitalizmi farklı bir görünüm arz ediyor.
Emek ve-sermayenin şekli ile ilişkileri değişmiş, üretim-tasarrufyatırım ve tüketim farklı bir önem kazanmış, kar tek performans ölçüsü haline gelmiş, örgütlü toplumdan uzaklaşılmış, aşırı ben odaklı karakteri erozyona uğramış bir birey ortaya çıkmış. Bu da yeni kapitalizmin sosyal yapısı ve kültürü ile ilgilidir.
Bazılarınız, “bir ekonomik model sunan kapitalizmin, kültürü mü olur” diyebilir. Ekonomik ağırlıklı olsa da, her siyasi ideoloji gibi, kapitalizmin de ortaya koyduğu bir toplum modeli ve insan portresi vardır.
Neo-Liberal Politikalar, Sermaye ve Üretimin Küreselleşmesi
Neo-Liberal Politikalar; sermayenin serbest dolaşımını engelleyen sınırlamaları kaldırarak, sermaye ve üretimin küreselleşmesini sağladı.
Ucuz Üretim Daha Fazla Kar
Sermaye; “ucuz üretim, daha fazla kar” hedefi ile emek yoğun üretimde; hammadde ve emeğin ucuz olduğu, bilgi yoğun üretimde ise; ileri teknolojiye sahip ülkelere yöneldi.
Üretim Tesislerinin Küçülmesi
Üretim için başka bir ülkeyi tercih eden sermaye; merkezdeki üretim tesislerini ya kapattı, ya da burasını merkez üssü gibi kullanacak bir şekilde daha küçük, esnek kapasiteli bir üretim tesisine dönüştürdü.
Ahde Vefası Olmayan Bir Personel Politikası
Dev üretim tesisleri; daha küçük, esnek kapasiteli bir üretim tesisine dönüşürken, kurumsal aidiyete bakılmaksızın dar bir kadro dışındaki tüm personelin işine son verildi, eldeki kadroya bile her an değişebilir gözüyle bakıldı.
Yeni Bir Emek Sermaye İlişkisinin Doğuşu
Sermayenin; kurumsal aidiyeti dikkate almaması, eldeki kadroya bile her an değişebilir gözüyle bakması, sürekli olarak en iyisini bulma çabasına girmesi, yıldızlardan oluşan bir kadro oluşturmaya çalışması, birbiri ile acımasızca yarışan, kimsenin kimseye güvenmediği, kolektif bilinç ile kurumsal aidiyetten yoksun bir iş kültürünü doğurdu.
Küresel İş Bölümü
Emek yoğun üretim; Çin-Hindistan-Endonezya v.b gelişmekte olan ülkelerde toplanırken, bilgi yoğun üretim ise A.B.D.-Almanya-Japonya gibi gelişmiş ülkelerde toplandı. New York ve Londra ise finans kapitalin merkezi olarak varlığını sürdürdü.
Rekabet
Üretimin küreselleşmesi; üretim birim maliyetinin düşmesine, bu da; milli sınırlar dâhilinde üretim yapan sermayenin, rekabet gücünü kaybetmesine neden oldu.
Sermaye Evlilikleri
Milli sınırlar dâhilinde üretim yapan sermaye; rekabet gücünü kaybetmesi ile varlığını kaybetme, ya da küresel sermayenin güvenlik şemsiyesi altına girme gibi iki seçenek ile karşı karşıya kaldı. Bu da sermaye evliliklerini getirdi.
Küresel Sermayenin Korumasına Girme ve Taşeronluğun Kabulü
Küresel sermayenin güvenlik şemsiyesi altına giren milli sermaye; taşeronluk görevini üstlenerek “daha az üretim, daha fazla ticaret” düsturunu benimsedi.
Özelleştirme
Özelleştirme; dev üretim tesislerinin, ya üretim dışı kalmasına, ya da küçülmesine yol açtı. Bu da “sermaye için bir rant ve kar kapısı, emekçi için ise işi kaybetmekle birlikte toplu para” demekti.
Devletin Küçülmesi Âdem-i Merkezi Yönetim ve Taşeronlaşma
Özelleştirme; devletin küçülmesine, devletin küçülmesi; bürokratik kadronun daralmasına, bürokratik kadronun daralması; âdem-i merkezi yönetime, âdem-i merkezi yönetim de; taşeronlaşmaya yol açtı.
Ekmeğine Sahip Çıkmayan Bir Emekçi Sınıfı
KİT’lere en büyük darbeyi, siyaset ile anarşist sendikacılık düşünce ve davranışı vurdu. Siyaset ile anarşist sendikacılık düşünce ve davranışı; ücret hiyerarşisini bozarken, iş disiplini ve kurumsal aidiyeti de bitirdi.Toplu para ve iş kurma özlemi de özelleştirmenin ciddi bir direniş ile karşılaşılmadan yapılmasını sağladı.
Emekçinin İş Kurma veya İş Arama Gayreti
Eline toplu para geçen emekçi; önce yaşadığı yerde, sahip olduğu bilgi ve tecrübeye göre, yıllarca özlemini duyduğu bir iş kurmayı denedi. Başaramayanlar, “ne oldum” delisine dönerek elindeki toplu parayı çarçur edenler, büyük justin-bieber-news.info is a piece you. şehirlerin cazibesine kapılanlar ile iş arayanlar ise Mega Kentlerin yolunu tuttu.
İşsizlik
Üretim tesislerinin küçülmesi, özelleştirme ve İflaslar; kırsal ve kentsel kesimde, büyük bir kitlenin işsiz kalmasına neden oldu. İşsiz kalan kitleler ise; ya bulunduğu yerde her şeye razı bir şekilde yaşamayı tercih etti, ya da yıllarca yaşadığı yerleşim yerlerini terk ederek çareyi Mega Kentlerin varoşlarında aradı.
Varoş Kültürü
Mega Kentlerin varoşlarında; çaresizliğin verdiği küskünlük psikolojisi sonucu, yorgun-bezgin-umutsuz-kendi kabuğuna çekilmiş bir kesim ile yüksek gelir gruplarının yaşam tarzına özenen ve “her ne pahasına olursa, olsun” bunu elde etmeye çalışan bir kitle oluştu. Kendi kabuğuna çekilen kesim; çareyi başkasının destek ve yardımında ararken, yüksek gelir gruplarının yaşam tarzına özenen kitle ise; aşırı ben odaklı, görgü kurallarını hiçe sayan, hak-hukuk tanımayan, saldırgan, tantanacı, kavgacı bir davranışı benimsedi.
Alt Kimliğin Cazip Hale Gelmesi ve Toplumun Çözülmesi
Varoşlar, gettolaşmayı doğurdu. Gettolaşma da hemşeri-dini-etnikmezhebi bağı öne çıkararak, bunu cazip hale getirdi.Hemşeri-dini-etnik-mezhebi bağın cazip hale gelmesi; alt kimliği üst kimliğe dönüştürürken, işçi sınıf bilinci ile millet kimliğini erozyona uğrattı, etnik-mezhebi grupları öne çıkarttı, tarikat ve cemaatleri de sığınma yeri yaptı.
Sermaye Hareketleri
Neo-Liberal Politikalar; sermaye dolaşımını serbest hale getirirken, sermayenin serbest dolaşımı; menkul-gayrimenkul-emtia borsalarındaki işlem hacminin hızla genişlemesine, bu genişleme de; yatırımcıya, kısa sürede, inanılmaz bir kar sağlama fırsatı verdi.
Aşırı Kar Hırsı ve Kısa Yoldan Köşe Dönme
Menkul-gayrimenkul-emtia borsalarının; yatırımcıya, kısa sürede inanılmaz bir kar sağlama fırsatı vermesi, sermayenin her türlü yatırıma yüksek kar marjı ile bakmasına, “aşırı kar hırsı ve kısa yoldan köşe dönme” düşüncesi ile hareket etmesine yol açtı.
Bankalar ve Borsaların Öne Çıkması
Aşırı kar hırsı ve kısa yoldan köşe dönme düşüncesi; menkulgayrimenkul-emtia borsalarının ekonomi içindeki önem derecesini birinci sıraya çıkarırken, üretimi de ikinci sıraya düşürdü. Haliyle menkul-gayrimenkul-emtia borsalarındaki işlem hacmi de dünya üretiminin 10 katı üzerine çıktı.
Daha Fazla Üretim Daha Fazla Tüketim
Daha fazla üretim; “daha fazla tüketim” demekti. Daha fazla tüketim için de tüketicinin bir kredi ile donatılması gerekti. Sermaye hareketlerinin oluşturduğu para bolluğu ise; tüketiciye yönelik kredi musluğunun, sonuna kadar da açılması sonucunu doğurdu.
Tasarruf-Yatırım-Tüketim İlişkisinin Değişmesi ve Sanal Refah
Tesadüfen zengin olmuş biri; televizyona çıkmış, “param var, parası olmayanlar düşünsün, bütün dünya benim vatanım, bu para ile nereye gitsem beni kabul ederler” diyor, diğeri de; “devletin teşviki olmazsa fabrikayı söküp istediğim ülkeye taşırım ha” diye tehdit ediyor. Servetini kazandığı ülkeye, kendini var eden topluma karşı ise hiçbir sorumluluk hissetmiyor.
Yeni Orta Sınıf
Tasarrufu olan, ayağını yorganına göre uzatan, bağımsız hür iradesi bulunan orta sınıfa; her an endişe içinde yaşayan borç zengini ile “nerede, nasıl” para kazandığı belli olmayan bir kesim dâhil oldu.
Kriz
Sermaye hareketleri; girişi ile bir ülkenin menkul-gayrimenkul-emtia borsalarında balonların oluşmasına neden olurken, çıkışı ile de o ülke ekonomisinin çöküşüne neden oldu.
Devletin Zarar Etmesi ve Faturanın Halka Kesilmesi
Ülke ekonomisinin çöküşü; “birilerinin zarar etmesine karşılık birilerinin de kar etmesi” demekti. Bu da; oyunun kurucusu olan küresel sermayenin karlı çıkması, sermayenin el değiştirmesi, devletin zarar etmesi, faturanın halka kesilmesi gibi bir sonucu doğurdu. Bölüşüm ise düşünülmedi, düşünülmesi de söz konusu değildi.
Üretim ve Hizmetler Sektörünün Taşeronlaşması
Sermayenin, “daha fazla üretim, daha fazla kar” hedefi; üretim ve dağıtım zincirlerinin oluşmasına, düşük maliyet arayışı da; üretim ve hizmetler sektöründe taşeronlaşmayı getirdi. Bu durum; sermayeyi, bankalara bağımlı hale getirirken, küçük sermayeyi de ya tasfiye etti, ya da bu sistemin en alt kastına dönüştürdü. Artık mağaza vemarketler; bu üretim-dağıtım zincirinin bir halkası, AVM’ler ise birer abidesi idi.
Bir İşyerine Girip, Oradan Emekli Olmayı Düşünen Yok
Üretim ve hizmetler sektöründe taşeronlaşmaya gidilmesi ile hizmetler sektörünün genişlemesi; bir yandan beyaz yakalı işçilerin artmasına neden olurken, diğer yandan işe ve işyerine olan bakışı da değiştirdi. Öyle ki bir işyerine girip de oradan emekli olmayı düşünen kalmadı. Bu da; iş güvenliğini tehlikeye sokarken, işyerine olan aidiyeti de bitirdi.
Geçici İşçilik/ İşsizler-Serbest-Yabancı Kaçak ve Göçmen İşçiler
Üretim ve hizmetler sektöründe, taşeronlaşmaya gidilmesinin doğurduğu en önemli sonuç, “geçici işçiliktir” dersek yerinde olur. Taşeronlaşma; geçici işçiliği doğururken, geçici işçilik de; işsizlerin serbest dolaşım hakkına sahip işçilerin, yabancı kaçak ve göçmen işçilerin umut kapısı oldu.
Çaresizlerin Kaderi
Geçici işçilik; işsizlerin-serbest dolaşım hakkına sahip işçilerin, yabancı kaçak ve göçmen işçilerin umut kapısı olurken, onlara da güvenlik ve mesai kavramından yoksun bir şekilde en düşük ücreti sundu. Hayatını kaybedenler için ise sadece “kader” sözcüğü kullanıldı.
İşçi Sendikalarının Etkisiz Hale Gelmesi
Kurumsal aidiyeti dışlayan bir özelliğe sahip olan geçici işçilik; üretim tesislerinin küçülmesi ve özelleştirmeler sonucu küçülmeye başlayan işçi sendikalarının adeta kaynağını kuruttu. Haliyle işçi sendikaları da etkisiz bir güç haline geldi.
Örgütlü Toplumdan Örgütsüz Topluma Geçiş
Neo-Liberal Politikalar; sadece emek sermaye ilişkisini değiştirmekle kalmadı, aşırı ben odaklı, ilkesiz-ilgisiz-samimiyetsiz ve sorumsuz bir bireyi de ortaya çıkardı. Bu da kurumsal bir varlığa olan bağlılık ile aidiyeti yok ederken, başta işçi sendikaları olmak üzere sosyal kurumların zayıflamasına ve etkinliğini kaybetmesine yol açtı.
Toplumun Atomizasyonu
Sosyal kurumların cazibesini kaybetmesi; insanın sosyal hayattan uzaklaşmasına, uzaklaşması da; yalnızlığı ve yalnız yaşamayı tercih etmesine, mutluluğu ise sanal âlemde veya AVM’de alışveriş ve gezinti yapmak- futbol-tatil-eğlence-cinsellik-yarışma v.b şeylerde aramasına neden oldu.
Mega Kentlerin Görkemli ve Ürkütücü Görüntüsü
Gelişmekte olan ülkelerde, Mega Kentler; neredeyse ülke nüfusunun yarısını barındıran, ihtişamı ile büyüleyen, ancak; arazi rantı ile plansızimarsız yapılaşmadan doğan, çarpık- ucube görüntüsü ile de ürküten bir yerleşim yerine dönüştü.
Cadde ve sokaklar; sokak çocukları ile kapkaççıların ve uyuşturucu çetelerin terör estirdiği alanlar oldu, bireyin kendini güvende hissettiği evin içi bile güvensiz bir hale geldi.
Biri Bizi Gözetliyor
Mega Kentlerin güvensiz ortamı; tedbir almaya, tedbir de; teknik donanım yatırımı ile artan ölçüde güvenlik kadrosuna ihtiyaç gösterdi. Bu da her an gözetlenen ve müdahale hazır site-ev-işyeri-cadde ve sokakları ortaya çıkardı.
Polis Devleti ve Kuşku ile Endişe
Polis kadrosunun neredeyse milli ordunun personel sayısına ulaşması, her yerin gözetlenen ve dinlenen bir ortama dönüşmesi; bireyin enözel hayatını bile sır olmaktan çıkarırken, sanal âlemde özgürlüğü arayan bireyi de kuşkuya ve endişeye sürükledi.
Gemisini Kurtaran Kaptan
Sistemin; “en iyiye, en baskın olana” imkân sunması, bireyi kendisiyle bile kavgalı bir yarışa soktu. Bu da kendi kabuğuna çekilmiş bir birey ile görgü kurallarından yoksun, hak hukuk tanımayan, her şeyi istismar eden, tantanacı-kavgacı-şovmen özellikte bir bireyi üretti.
İşe Yarıyorum O Halde Varım
Bireyselleşme; aşama, aşama öyle bir yere geldi ki, insanlar; “işe yarıyorum, o halde varım” sözünü söylemeye başladı. Bu da sözün bittiği yerdi.
Kurtuluş
Kurtuluş mu? Kurtuluş ise “ ben, biz olduğumda, ben olduğumu anladım!” sözünde saklı.