10. Bölüm
Sultan Abdülaziz’in Ölümü
4 Haziran 1876’da; Sultan Abdülaziz, Feriye Sarayı’nda ölü bulunmuş.
Öldürüldü mü?
Bu konuda kesin bir belge yok. Yalnız öldürülme ihtimali yüksek.
Neden?
Sultan Abdülaziz’in; yaşanan sıkıntılara rağmen, halkın nezdinde popülerliğini koruduğu görülüyor. Ayrıca ordu ve üst yönetimde önemli bir gücü var. Bunun için de tekrar tahta geçme ihtimali yüksek. Bu da darbeyi yapanlar açısından büyük bir risk.
Popülerliği, neden kaynaklanıyor?
Sultan Abdülaziz; güreş-cirit atma-av sporları gibi sosyal aktiviteler ile öne çıkmış, ülkenin bazı vilayetlerini dolaşmış, Mısır ve Avrupa’nın önemli ülkelerini ziyaret etmiş, devrin önemli kişilerini yakından tanımış, bu tutum ve davranışı ile de Osmanlı padişahları içinde bir ilki başlatmış.
Selefi Sultan Abdülmecit’in izinden gitmiş, idari reformları hızlandırırken eğitim-sağlık-ulaşım-iletişim-bayındırlık alanlarında önemli yatırımlara girişmiş.
Bu dönemde; Sayıştay ve Danıştay seviyesindeki kurumlar, batı tarzında eğitim veren normal-mesleki liseler, sosyal-teknik üniversiteler, itfaiye teşkilatı faaliyete geçmiş, Osmanlı Devleti’ne merkez bankası hizmetini verecek olan İngiliz-Fransız ortaklı Osmanlı Bankası kurulmuş, Doğu Ekspresi’nin Sirkeci Garı temelleri atılmış.
Güçlü deniz kuvvetleri tutkusu pahalıya patlamış, kara kuvvetlerini son model tüfek ve toplarla donatmış.
Sonuç olarak; halka olan yaklaşımı ile izlediği sosyal politikalar, halkın sevgi ve saygısını kazanmasına neden olurken, yatırımları, sürekli olarak iç ve dış borçlanma ile finanse etmesi; zaman içinde bütçe ve cari açıkların inanılmaz boyutlara çıkmasına, haliyle maliyenin de iflas noktasına gelmesine yol açmış.
Sultan Abdülaziz, nerede hata yaptı?
Sultan Abdülaziz, “Yeni Osmanlıcılık” adı verilen düşünce hareketini bir tehlike olarak görmüş. Bu nedenle hakkında dedikodu çıkan herkesi, üst yönetimden uzakta veya kontrolde tutmaya çalışmış. Bu da üst yönetimin kötü-beceriksiz ve zayıf kişilerden oluşmasına neden olmuş.
Sadrazam Mehmet Emin Ali Paşa dışında, uzun süre çalıştığı bir üst düzey yönetici yok, Sadrazam Mahmut Nedim Paşa ise tam bir felaket.
Eşlerinden birine sözle sarkıntılık ettiği gerekçesi ile görevden aldığı Hüseyin Avni Paşa’yı, zorunlu olarak serasker yapması ile de sonunu hazırlamış.
Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın Öldürülmesi
15 Haziran 1876’da, Sultan Abdülaziz’in hanımının kardeşi Çerkez Hasan; Mithat Paşa’nın konağında yapılan hükümet toplantısını basmış, Sultan Abdülaziz’in öldürülmesinden sorumlu bulduğu kişilere ateş açmış.
Baskında; Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Hariciye Nazırı Raşit Paşa ölürken, Mithat Paşa ve Ahmet Paşa kaçarak canını zor kurtarmış, Çerkez Hasan ise 5 kişiyi öldürdükten sonra zar, zor yakalanabilmiş.
II. Abdülhamit’in Tahta Çıkışı
Mithat Paşa’nın konağının basılması, Serasker Hüseyin Avni Paşa ile Hariciye Nazırı Raşit Paşa’nın öldürülmesi, psikolojik sorunları bulunan V. Murat’ı derinden sarsmış. Bu nedenle de 31 Ağustos 1876’da Şeyhülislam fetvası ile tahtan indirilerek, Mithat Paşa’ya meşrutiyet sözü veren II. Abdülhamit tahta geçirilmiş.
Kanun-i Esasi’nin İlanı
Mithat Paşa; Sultan II. Abdülhamit’in tahta geçişi esnasında verdiği söze dayanarak, Kanun-i Esasi (Osmanlı Anayasası) hazırlık çalışmalarını başlatmış, bu amaçla da kurulan komisyonun başına getirilmiş.
Hazırlanan Kanun-i Esasi; padişahın yaptığı ve daha sonra da Mithat Paşa’nın görevden alınmasını kolaylaştıracak bir takım değişiklikler ile 23 Aralık 1876’da ilan edilmiş. Böylece I. Meşrutiyet dönemi de fiilen başlamış.
Tersane Konferansı
Osmanlı Devleti; İngiltere-Prusya-Fransa ve Rusya’dan gelen baskılara daha fazla dayanamamış, “24 Aralık 1876’da” Bulgar Sorununu görüşmek üzere, Haliç Tersanesi Bahriye Nezaretinde, bir toplantı yapılmasını kabul etmiş.
Toplantının o güne getirilmesinin esas amacı ise, Kanun-i Esasi’nin ilanı ile yabancı temsilcilerin taleplerini en aza indirmek idi.
Görüşmeler; 24 Aralık 1876 günü, Osmanlı ile İngiltere-Prusya-Fransa-İtalya ve Rusya temsilcilerinin katılımı sonucu Haliç Tersanesi Bahriye Nezareti’nde başlamış.
I. Meşrutiyetin ilanı ile iyimser bir beklenti içine giren Osmanlı yönetimi, aksine yabancı temsilcilerin aşırı talepleri ile karşılaşmış.
Yabancı temsilciler; Osmanlı’dan, Sırbistan ve Karadağ için bağımsızlık, Bulgaristan ile Bosna Hersek için de özerklik vermesini istemiş.
Teklif; 17 Aralık 1876’da istifa ederek ayrılan Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa yerine gelen Mithat Paşa tarafından şiddetle reddedilmiş, toplantı da bir karar alınmaksızın 12 Ocak 1877’de sona ermiş.
Yabancı temsilcilerin Bulgaristan teklifi neydi?
Buna göre; Bulgaristan ve Makedonya topraklarında, Osmanlı Devleti’ne bağlı Özerk bir Büyük Bulgaristan Prensliği kurulacak, buraya konferans üyelerinin onayı ile Hıristiyan bir genel vali atanacak, asayişin temini için de adı geçen ülkeler burada bir askeri kuvvet bulunduracaktı.
Mithat Paşa’nın Sürgüne Gönderilmesi
Sultan II. Abdülhamit; Tersane Konferansı sonrasında, yabancı ülke temsilcilerinin Mithat Paşa üzerinde yoğunlaşan tepkilerini fırsat saymış, hem tepkileri aza indirmek, hem de başının belası olan bu kişiden kurtulmak istemiş. Bu nedenle de “5 Şubat 1877’de” Kanun-i Esasi ’nin 113’cü maddesine istinaden, Mithat Paşa’yı sadrazamlık görevinden azlederek sürgüne göndermiş.
Meclis-i Umumi ’nin Açılışı
Rusya’yı bir türlü ikna edemeyen Sultan II. Abdülhamit; 19 Mart 1877’de, Meclis-i Umumi ’nin açılışını yaparak, İngiltere-Avusturya-Prusya ve İtalya’nın desteğini almaya çalışmış.
Açılan meclis, 31 Mart 1877’de de fiilen çalışmalara başlamış.
Meclis-i Umumi ’nin (Genel Meclisin) yapısı nasıldı?
Meclis-i Umumi iki meclisten oluşmuş. Meclis-i Mebusan üyeleri secimle, Ayan Meclisi başkanı ile üyeleri ise padişah tarafından belirlenmiş.
Rusya’nın Yeni Politik Girişimleri
Tersane Konferansı’nın sonuçsuz kalması, Rusya’nın; üye ülkeler nezdinde, yeni girişimlerde bulunmasına neden olmuş.
Avusturya’yı ikna eden Rusya; Londra’da, yeni bir toplantı yapılmasını sağlamış.
31 Mart 1877
Toplantıda; “Tersane Konferansı Toplantısı” sonucunda Osmanlı’ya sunulan teklif tekrar gündeme gelmiş, bunun Osmanlı tarafından kabulü istenmiş, İngiltere’nin “Boğazların tehlikeye girmesi dışında” düştüğü şerh ile çıkacak bir savaşa müdahale edilmeyeceği kararı alınmış. Alınan karar da düzenlenen bir protokol ile Osmanlı Devleti’ne bildirilmiş.
Rusya; Avusturya’yı, nasıl ikna etti?
Rusya; “Bulgaristan”, İtalya ve Prusya’ya toprak kaybeden Avusturya’da Bosna-Hersek üzerinden Akdeniz’e inmek istiyordu. Bu da Osmanlı’nın Rumeli’deki topraklarını, bölüşüm pazarlığı haline getirdi. Rusya’nın; Bosna-Hersek’i, Avusturya’ya bırakması ise Avusturya’nın ikna olması için yeterli oldu.
Londra Protokolü’nün Osmanlı Tarafından İncelenmesi
Londra Protokolü, Osmanlı Devleti hükümeti tarafından ele alınmış, önce bunun bir blöf olup, olmadığı üzerinde durulmuş, aksi halde kabulünün imkânsız olduğu düşüncesine varılmış.
Akla Geç Gelen Bir Düşünce
Balkan Orduları Umumi Komutanı Serdar-ı Ekrem Abdülkerim Paşa; “İstanbul’un savunması Tuna’da başlar” sözü ile Tuna Nehri boyunca istihkâmlar ile güçlenmiş, güçlü bir savunma hattının oluşturulması için acilen ödenek tahsis edilmesini talep etmiş.
Hayati Ödemelerde Bile Zorlanan Bir Maliye
Asker maaşlarını bile ödemede zorluk çeken Osmanlı maliyesinin; çıkacak bir savaşta ekonomik çöküntü ve mali iflas nedeniyle dış borç bulma imkânı yoktu, iç borçlanması da şüpheli bir hale gelmişti. Bunun için daha sonra hiperenflayona yol açacak olan, karşılıksız banknot para (kaime) basılması tek ve son çare olarak düşünülmüş.
Galata Bankerlerinden Finansal Destek İstenmesi
Sultan II Abdülhamit; tehdit ile Mithat Paşa’nın yanında yer alan Kristaki Zografos ve Jorj Zarifi’yi yanına almış, “Osmanlı kaybederse, siz de kaybedersiniz” diyerek Galata bankerlerinden finansal destek istemiş. Kristaki Zografos korkup kaçarken, diğer Galata bankerleri ise “bekle, gör” siyasetini izlemiş.
Savaşın Son Çare Olarak Görülmesi
Sultan II. Abdülhamit; bir kısım toprakların kaybı pahasına da olsa, sorunun diplomatik yoldan çözülmesini istemiş..
Denge Politikasının Çöküşü
Osmanlı hariciyesi; Sultan II Mamut hatta III Selim’den itibaren, İngiltere ile Fransa’yı, Fransa ve İngiltere ile Rusya’yı, Rusya ile de İngiltere’yi dengeleyen bir dış politika izlemiş.
Sultan II. Abdülhamit; Rusya’nın tehditkâr ve saldırgan tutumuna karşılık İngiltere’nin mutlaka müdahil olacağını düşünmüş, ancak; İngiltere’nin, “bekle, gör” siyasetini hesaba katmamış. Tabii ki bunda 1876 mali iflas nedeni ile büyük zarar gören ve İngiliz siyasetinde etkin olan sermaye çevresinin de önemli bir rolü var.
Londra Protokolü’nün Osmanlı Tarafından Reddi
Bu düşünceler ışığında, Osmanlı yönetimi; kendisine sunulan protokolü, uzun müzakereler sonucu, “3 Nisan 1877’de” iç işlerine müdahale sayarak reddetmiş.
Rusya’nın Savaş Hazırlıklarını Tamamlaması
Rusya; 1828’den itibaren, Bulgaristan’ı ele geçirmeyi hedeflemiş. Bunun için gerekli her türlü ekonomik-sosyal-siyasal-askeri çalışmayı yapmış, nihayetinde; Bulgaristan’ın, ancak bir işgal ile ele geçebileceği görüşüne varmış.
16 Kasım 1876’da, Petersburg’da; kurulması düşünülen Bulgar Devleti’nin alt yapısı ile ilgili olarak çalışma yapacak “Spetsiyalna Kontselariya” adlı bir özel büro kurulmuş. Özel Büronun başına da Vlademir Çerkazki isimli biri getirilmiş.
Büro; Bulgaristan’ın ekonomik-sosyal-kültürel yapısı ile ilgili olarak detaylı bir araştırma yapmış, savaş sonrasında da kurulacak Bulgar Devleti’nin yapısını, yönetim şeklini ve idarecilerini belirlemiş.
Devlet yönetiminde yer alacak kişilerin, özellikle Panslavist olması üzerinde durmuş.
Bulgar nüfusu arttırıcı, Türk nüfusu azaltıcı strateji ve taktikler geliştirmiş.
Türk nüfusun mallarına el konulmasından, tacize tacizden, katledilmesine kadar her yolun denenerek Anadolu’ya göçe zorlanması, bu olmazsa Rusya’ya sürülmesi düşünülmüş.
Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne Savaş İlan Etmesi
Savaş hazırlıklarını tamamlayan Rusya; “12 Nisan 1877’de”, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiş.
Romanya’nın Bağımsızlık Teklifi
Rus tehlikesini gören Romanya, Osmanlı Devleti ile bağımsızlık konusunda anlaşmak istemiş ise de bu teklifi gereksiz görülmüş.
Başlamadan Kaybedilmiş Bir Savaş