Karnı tok aslan, yolda giderken arkasında bazı sesler duyar. Birisinin kendisini takip ettiğini düşünür. Bir de bakar ki arkasında küçük bir ceylan kendisini takip ediyor. Aslan arkasına bakmadan yoluna devam eder ve yuvasına gidip yatar. Ceylan, aslanın etrafında birkaç tur attıktan sonra bir ağacın altında kıvrılarak yatar. Ceylanı yeme düşüncesiyle aslan kalkıp gezerken etrafında daha gür ve etli butlu güzel ceylanları görünce küçük ceylanı yemekten vazgeçer. Bu durum epeyce sürüp gider. Ceylan, aslana olan güvenini bir kat daha artırır.
Aslan nereye giderse, ceylan da onu takip eder. Aslan, ceylanın varlığını bile düşünmez. Ceylan da bu durumdan hoşnuttur. Lakin günlerden bir gün etrafta yiyecek bulamayınca aslan, birden bire yakında otlayan ceylanın üzerine atlar ve onunla karnını doyurur. Bu hikâye, ceylanın akıl açlığı çektiğinin bir göstergesidir.
Hayatta tökezleme olasılığını hesap etmeden hep aynı stratejiyi takip eden insanlar vardır. Hayattaki tehlikeleri inkâr edip görmezden gelmeye çalışanlar, bu olasılıkları pek dikkate almazlar. Aldıkları anda da vakit çoktan geçmiş olur. Akıllı olmak, yaşamdaki olasılıkların ölçülerine vakıf olmayı gerektirir. Bazen düşmanın sahte tutarlılık ve doğruluk davranışları, akıllı insanlar için birer ders niteliğindedir. Onlar akıl açlığı çekmedikleri gibi, aksayan noktaları da hemen fark ederek önlemlerini alırlar.
Yaşam denizinde bir damlacık akılla eğitim gördüğünü zanneden akıl açlığı çekenler, kendilerini yeniden düzenleme ve yapılandırma davranışına da giremezler. Ceylan gibi aslan boğazına sarılınca akılları başlarına geç gelenlerden olurlar. Bu yüzden insanlar, yol ağzına geldikleri zaman düşünmeye çalışma alışkanlıkları yerine aslanla ceylan dostluğundan ders almalıdırlar. Hayatın sınavlarından geçebilmek için akıl açlığı çekmeden bir tabanca olmak, bir tabanca gibi davranmak önemlidir. Tabanca, tetik çekildiği an, görevini yerine getirir. Cephaneliğe ateş edildiğinde o cephaneliği de havaya uçurabilir.
Akıl açlığı çekenler, bilgilerin kendi ceplerinde dopdolu olduğunu düşünürler. Ceylan gibi saldırıya açık olduklarını akıllarına getirmezler. Kendilerini yiyecek diktatörlerin olduğunu pek düşünmezler. Hayatın sıcak ve soğuk savaş yöntemlerinin hep aynı olduğunu zannederler. Yaşam ikilemleri ile karşılaştıklarında düştükleri bataklık ve tuzaklara bir türlü akıl erdiremez ve yeni ufuklara doğru sürüklendiklerini düşünürler. Bu tür kişiler adım adım adımlayarak aceleyle ilerlemeye çalışmayı aşağılar, birden bire büyük lokma yemeğe çalışır, aslan gibi ceylanlara güven vererek karın doyurmayı düşünmezler.
Akıl açlığı çekenler, sözleri sulandırarak sulu sulu davranmaya bayılırlar. Hiçbir zaman kendileri olamazlar. Onlar duygularını yaşamak zannedip, duygularında yaşamanın ne olduğunu pek anlamazlar. Yaşam okyanusunun derinliklerinde yüzüp duran balık sürüsünün içinde bir balık olmak, hoşlarına gider. Dünya politikası denilen kaynar kazanın üstünde asılı durmaya bayılırlar. Fokur fokur kaynayan bu politika kazanı üzerindeki baloncuk olmuş köpükleri, gerçeklik diye pazarlamaktan zevk alırlar.
Özetle; akıl açlığı çekenler, sözel düzlemin derinliklerinde dalgalarla oynaşan yunus balıkları gibidirler. Bir köpek balığı gelebileceği olasılığını hiç hesaba katmazlar. Oysa fazla tedbir göz çıkarmaz.