EVET, Ermeniler’e heyecan verdiği söylenen taziye (!) neden 1915 olaylarına yapıştırılan 24 Nisan tarihi yerine 23 Nisan tarihinde yapıldı ve açıklandı…
Başbakanı Milli egemenlik ve Çocuk Bayramı günü âlelacele taziyede bulunmaya iten neydi…
Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan, ilişkilerimizi bozarak düşman haline getirdiği komşularımızın yerine ve milletler topluluğu içerisindeki sayıları azalan dost ülkelerin arasına Ermenistan’ı da katmak istedi…
Bu telâşın başka anlamı var mı bilemiyorum…
Konuya ilişkin akla yatan en doğru değerlendirmeyi MHP milletvekili Tuğrul Türkeş yaptı, dedi ki:
-Demek ki 23 Nisan’a gerekli önemi vermiyor, Başbakan, Meclis’te yaptığı konuşmada da aynı tavrı gösterdi. 23 Nisan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 94′üncü kuruluş yıldönümü. Bu yıldönümü, Başbakan’ın ilgisini yakalayamıyor, dikkatini çekemiyor. Onun için başka konuları da bugüne karıştırmak suretiyle günün mana ve ehemmiyetini hafifletiyor…
Değerli okurlar, mutlaka dikkat etmişsinizdir; Erdoğan’ın ve bu iktidarın kafasında ve gönlünde, milli bayramlara yer yoktur…
Var gibi gösterirler ama olmadığını dikkatlerden kaçıramazlar…
Milli bayramları kıutlamamak ya da en azından sulandırmak için de o gün, ya hasta olurlar, ya yurt dışına çıkarlar ya da böyle, onu gölgeleyecek konuşma yaparlar…
“Ermenilere taziye” çıkışını böyle de değerlendirmek mümkün!
………………………… ..
23 Nisan günü polisin çocuklara nasıl davrandıklarını görmediniz mi…
Berkin Elvan‘ı hatırlayacaksınız; biber gazı kapsulüyle vurulduktan bir süre sonra kurtarılamayan ve hayata veda eden genç…
Hayatının baharında yitirdiğimiz bir vatan evlâdı, insan yavrusu, ana baba kuzusu…
Bayram etkinliğinde buluşan yüzlerce çocuk Berkin‘i anmak ve adını ölümsüz kılmak için ona sevgi ifade eden pankart açtılar diye polisin saldırısına maruz kaldı…
O tabloyu görmeyenler için anlatıyorum; küçük öğrenciler yaka paça alındı, kiminin boğazı sıkıldı, kiminin kırılsın diye olmalı kolları arkalarına getirildi; yere düşen çocukları tekmelediler, canlı tavuğu taşır gibi çocukları da ayaklarından tutup baş aşağı halde otobüslere bindirdiler, kızları saçlarından çekiştirdiler, yüzlerini tokatladılar…
Yavrularımıza milli bayramı böyle kutlattılar (!)…
………………………… …..
O yüzlerce çocuğun suçu, düşünme melekesinden yoksun, akılsız ve yüreksiz bir elin katlettiği masum bir vatan evlâdını anmak ve ona sevgilerini göstermek miydi!?
İnsanların en doğal hakkı olan tepkilerini dahi kabullenemeyen anlayışın sahibi bu iktidar, maalesef muhafazakâr demokrat kisvesi altında övünüp duruyor…
Hem de utanmadan ve alnına vurulan damgayla…
Milli bayramlara karşı olduklarını, 23 Nisan günü çocukları derdest ederek de gösterdiler…
Anlaşılan damgalı olmaktan hiç rahatsız değiller…
En çok da şunu merak ediyorum; damgalanmadık nereleri kaldı!?
* * *
ANAYASA Mahkemesi bundan tam 54 yıl önce kuruldu…
Varlığının önemi 12 yıldan bu yana hızla büyüdü…
Bunu tek nedeni ülkede, siyasetten sosyal hayata kadar her alanda anayasa dışı kararlar, hükümler ve görüşler içeren yasaların, kararnamelerin, genelgelerin ve değerlendirmelerin çok sık yaşanması…
İktidar, bu tür anayasa dışı anlayışı ve işleri ziyadesiyle üstlendiği için, kişi ve kuruluşlar sıklıkla Anayasa Mahkemesi‘ne başvurmak zorunda kalıyor…
Anayasa Mahkemesi, adaletin yerini bulmasını sağlayan en son ve en etkili kurumdur…
Yargılamada son yetkilidir…
İç hukukta Anayasa Mahkemesi‘inden öteye, başka bir hüküm mercii de yoktur.
Siz eğer bu mahkemenin kararlarına bakıp “Saygı duymuyorum” derseniz hukukun üstünlüğüne karşı çıkmış, ona inanmamış olursunuz.
Bu düşünce sahiplerinin demokrat olmadığı da söylenebilir…
Hatta kolayca, adalet âşıklısı olmadıkları dahi anlaşılabilir…
………………………… …..
Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç‘ın aziz Atatürk‘e tekmil veren ve Anıtkabir defterine işlenen şu değerlendirmesi Anayasa Mahkemesi’nin hukuk ve yargı anlayışını herhalde gayet net anlatıyor.
Bakın Kılıç ne yazmış:
–Anayasa Mahkemesi’nin, hayata geçirilen bireysel başvuru yolu sayesinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının özgürlük alanını genişleten anlayışı, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne olan sarsılmaz inancı ve kararlılığıyla milletimizin güvencesi olmaya devam edecektir…
Saygıdan yoksun olanlara sesleniyorum:
-Siz şimdi ve her daim, istediğiniz kadar saygı göstermeyin…
Sesiniz nasıl olsa yargı insanlarına vızıltı gelir!
* * *
CUMHURBAŞKANLIĞI konusu kapanmış değil; konu aksine daha meraklandırıcı noktaya gidiyor…
Abdullah Gül yeniden aday olacak mı?
Yoksa Devlet Bahçeli‘nin dediği gibi, köşeye sıkıştırılıp adaylıktan caydırılacak mı?
Tayyip Erdoğan aday olacak mı?
Olursa başbakan kim olur?
Gül Başbakanlığı kabul etmeyeceğini söylediğine göre, aktif siyaseti bırakacak demektir, o zaman AKP Genel Başkanlığı kime kalır?
Partililer tarafından hâlâ kuşkuyla kabul edilen Numan Kurtulmuş‘un başbakanlığı ya da AKP Genel Başkanlığı itibar görür mü?
Arınç’a kadar uzanacak daha yığınla soru yanıt bekliyor…
………………………… .
Onu bilir, onu söylerim; aday olursa ne Gül‘e, ne Erdoğan‘a oy veririm…