İNGİLİZ emperyalizmine ve padişaha rağmen büyük bir isyanın ilânıdır 23 Nisan’da Ankara’da yapılan. Yedi düvelle cebelleşilen iki yüzyılın yorgunu, eziği, kırgını Türk insanı yeniden ayağa kalkma niyetini ortaya koymuştur. Kendini idare etme rejimi olan cumhuriyetin temelleri de böylelikle atılmış oldu. Derken demokrasi kavramı bir tabu olarak siyasi hayatımızın vazgeçilmezleri arasına girdi.
Demokrasi gelişmişlik seviyesi homojen toplumlarda ideale yakın bir sistem iken maalesef Ortadoğu ülkelerinde ya kendine yer bulamamış ya da uygulanmasında amacına hizmet etmemiştir. Bunun en baştaki sebebi olarak cehalet gösterilse de aslında asırlardan beri zihinlere kazınmış sabit fikirler demokrasi düşüncesinin halkın yararına işlemesini engellemiştir.
Türkiye’de ise demokrasinin işlemesi için mecliste tek parti çoğunluğunun iktidarına ihtiyaç olduğu kanaati yerleşmiştir. Hâlbuki iktidarı ele geçirdikten kısa zaman sonra Menderes, Özal ve Erdoğan, hep eleştirdikleri tek parti döneminin uygulamalarının benzerlerini demokrasi postuna bürünerek kendileri halka dayatmaya başlamışlardır.
Müslümandır, çalmaz; söylemi ile solcuların kaynaklarını kene gibi emdiği belediyelerde başkanlığı alıp suların akması ve çöplerin toplanması gibi büyük başarılar! sayesinde halkın gönlünde taht kuran! kadrolar 28 Şubat gibi badireleri de atlatarak Türkiye’de iktidarı ele geçirdiler. Halkın kendilerine verdiği limitsiz krediyi tepe tepe kullanıp, kerameti kendinden menkul cemaatlerle duble yollarda beraber yürüyen bu Müslüman kardeşler zaman içerisinde çok yaman yolsuzluk iddiaları ile anılsalar da polis ve yargı sistemini kilitleyerek sıyrılmayı bildiler. Ya Allah, Bismillah, nidaları ile açtıkları tesislerin müteahhitlerinden medya havuzlarına hortum döşettikleri ortaya çıksa da halkın havuz problemlerinden hoşlanmaması sayesinde yırttılar!
Başı kapalı eşleri olan başbakan ve cumhurbaşkanı olduktan sonra halk için asgari ücretin kaç simide tekabül ettiği, seçimlerde ne kadar oy çalındığı da pek önemli değil zaten! Demokrasi havarisi bu zevat sandıktan kendilerine atılan oyların çokluğu sayesinde işlerini tıkır tıkır yürüttüler.
İlk yola çıktıklarındaki islamcı gömleği eskiyince yerine demokrat gömleğini giydiler. Ahlaki erozyona, bölücülüğe de bu yeni kimlikleri ile yol açtılar.
Şimdi çıktıkları noktadan çok uzaklarda, hedeflerini şahsi menfaatlerine yöneltmiş yürüyorlar. 70’lerde Türk gençliğinin aklını karıştırmak, zihnini bulandırmak, milli düşünceden uzaklaştırmak için “Türk müsün, Müslüman mı” diye soran bu güruha sorulacak en güzel soru şudur: Müslüman mısın, demokrat mı?
Sorularımız devam edecek..