ÜLKÜ yolunda bilimsel ve siyasal önemli hizmetlerde bulunmuş olan değerli hocam Prof. Dr. Mustafa Kafalı‘nın Türk Ocakları Başkanlığı’na aday olduğunu, genç yazar Alperen Burak‘ın yazısından öğrendim…
Ne kadar sevindiğimi anlatabilmem mümkün değil…
Dar bir yazı alanına dev bir sevgiyi ve takdiri ifade eden sözcükleri sığdırabilme becerisine maalesef sahip değilim. O nedenle, duygu ve düşüncelerimi ifade etmekte zorlanırsam bağışlamanızı dilerim…
Kafalı Hocamız, Alperen kardeşimizin de dediği gibi, yaşı ilerlemiş de olsa, ruhu, ülkücülüğü ve bilim adamlığı dipdiri yani genç kalmış bir gönül eridir…
Kırk yıl geriye gidiyorum; Kafalı Hoca’yı tanımaya başladığım yıllara…
Bilim dünyamızda sağlam, temeli güçlü, milliyetçi ve ülkücü bilim adamlarımızın az olduğu günlere…
Hafızamda kalanı kısaca anlatayım; Mustafa Kafalı Hoca işte o yıllarda bile, ülkü yolunda yürüyenlerin en önünde koşan lider isimlerden biriydi…
Yeni Düşünce yayın grubunda sütun komşusu olduk…
Yan yana yazdık çizdik; beğenmedi, kızdı, yol gösterdi, her lafını dinledik ve söylemek istediklerimizi usanmadan yeniden kağıtlara döktük…
Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlâk ve fazileti yolunda söylediklerini sahiplendik ve onun gibi, birer dava eri olmaya özen gösterdik.
Çok şükür, yıllarca öğretilerinden feyiz alma şansımız oldu da kendimizi bulduk!!
Milliyetçi ve ülkücü genç kuşak için Prof. Dr. Mustafa Kafalı Hocamızın varlığı bir nimettir.
Hareketsizliğiyle üyelerine ve milletimizin bütün fertlerine umutsuzluk veren, milletin duygu ve düşüncelerini canlı tutmak için öne geçmesi gereken fakat kendi içine kapanarak yaşamayı seçen Türk Ocakları‘nın Genel Başkanlığı’na, elbet de Kafalı hocamız yakışacaktır.
Türklüğün reddedildiği, sadece ülke çapında değil dünya çapında düşmanlıklara maruz kaldığı bir dönemde Türk Ocağı‘nın başında eyyamcı bir anlayış değil, onun diri tutulması gerektiğine inanan ve milliyetçi duygu ve düşünce selini kanalize edecek bir anlayışın olması gerekirdi…
Kafalı Hoca işte öyle bir Türk Ocağı’nı ortaya çıkaracak değerdir.
Derin bir saygı ve bitmeyecek bir sevgiyle hocamın ellerinden öpüyorum; Allah başarılarını daim, ömrünü uzun etsin!
* * *
CHP‘nin en rahat seçim kazandığı İzmir’den merkeze doğru ilk yakınmalar -şikâyet de denilebilir- gelmeye başladı.
Yeniden seçilen Aziz Kocaoğlu, partinin mutfağını eleştiren görüşlerini açıkladı. Ona göre partinin mutfağında keşmekeş yaşanıyor; mutfak dediği de üst düzey yönetim alanı…
Yine ona göre Genel Başkan Kılıçdaroğlu, kişisel başarılarına rağmen mutfaktaki keşmekeş yüzünden hızlı yürüyemiyor…
Kocaoğlu, başka nedenlere de değinmiş…
Bir önemli neden olarak Genel Başkan Yardımcısı sayısının çok olmasını gösteriyor ve şaka gibi laf ediyor:
-Partinin 18 genel başkan yardımcısı var. Böyle şey olur mu? Ben 15 yıldır buradayım hâlâ genel başkan yardımcılarının bazlarını tanımıyorum. Örgütteki arkadaş nasıl tanısın. Bir de işler o kadar çok bölünmüş ki kimin sorumluluğu nerede bitiyor, kimin sorumluluğu nerede başlıyor karışık durumda.
Çekilen sancı bu kadar mı?
Değil…
Onu da söylüyor:
–Ben daha önce Genel Başkan’a söylemiştim, bu kadar çok genel başkan yardımcısı olmaz demiştim. Genel Başkan Yardımcıları’nın büyük bölümünün danışma statüsüne alınmasını önermiştim. Tabii bunlar benim görüşüm. Bizdeki bir başka mesele de, CHP insanlara ne vaat ediyor sorusudur, buna yanıt veremiyoruz…
Cumhurbaşkanı seçimiyle 2015’te yapılacak milletvekili seçimine giderken CHP’de köklü bir yönetim reformunun şart olduğu anlaşılıyor. Yönetim kademelerinde yeni bir yapılanmanın zorunlu hale gelmiş olması yadsınamayacak bir gerçek olarak ortaya çıkmış durumda.
CHP bu seçimlere sarsıntısız ve sancısız girmeli; çok kimsenin beklentisi bu…
* * *
BENZER bir sıkıntı da AKP’de var…
Başbakan önüne geleni başdanışman yapmış…
Başdanışmandan geçilmiyor. Layık ya da değil birçok isim hangi nedenle ve becerisiyle başbakana başdanışmanlık yapıyor anlamak mümkün değil.
Söylenti doğruysa Sümeyye hanımefendi bile Erdoğan’ın hem kızı hem danışmanı…
Devlet, Sümeyye Erdoğan‘a babasına akıl verdiği için para da ödüyor. Görülmüş şey değildi nihayet o da görüldü işte…
AKP’de ayrıca kaç danışman vardır Allah bilir…
Hükûmetteki danışmanlar ayrı, partideki danışmanlar ayrı…
İnsicam yok, herkes ayrı telden çalıyor; haydi buyrun cümbüşe!
……………………….
Vekillerin de danışmanları var…
Ama adamların ne düşünme melekeleri gelişmiş, ne yazma ve konuşma…
Kimi akraba, kimi komşu, çoğu dangul dungul…
Vekil kardeşlerim bunların nesine, neresine danışıyor merak ediyorum…
Devletin paraları birileri doysun diye nasul çarçur ediliyor görün…
* * *
ACEM evlâdı Reza Zarrab kendisine “Şarlatan” diyen MHP Lideri Devlet Bahçeli‘yi mahkemeye vermiş…
Peşinen söyleyim; sanık sandalyesine Bahçeli ile birlikte bütün MHP’lilerin oturtulması gerekebilir…
……………………………
Zarrab’ın avukatı “Şarlatan” sözcüğünün hakaret olduğunu iddia ediyor.
Oysa bu sözcük hakaret içermiyor; insanı kandırana Frenkler şarlatan diyor. Mesela, verdiğiniz sözü yerine getirmediğiniz için biri size “Beni kandırdın” dese hakaret mi etmiş olur!?
Şarlatanı yaramaz çocuk anlamında da kullanıyorlar; örnek cümle:
-Oğlum otur yerine, şarlantalık yapma…
Şarlatan sözcüğünü kandırıcı yerine dolandırıcı diye anlayan varsa, biliniz ki o kimse dolandırma fiilini üstlenmiştir ve foyası ortaya çıkınca da içsel bir panikle ifadeyi çarpıtmak ihtiyacı duymuştur…
Zarrab yargıya gidecekmiş…
Gitmelidir…
Gitmeli ki şarlatan sözcüğünün hakaret olmadığı tescil edilsin.
Bir de, bu ülkede rüşvet vererek işlerini yürüttüğü!