1876’ya gelindiğinde, Osmanlı Devleti; ekonomi, maliye-iç ve dış güvenlik açısından bir çıkmaza girmişti.
Ekonomik durgunluk had safhaya ulaşmış, ödenemeyen dış borç taksitleri nedeni ile de maliye iflas noktasına gelmişti.
Osmanlı Devleti’ne özerk bir yönetim ile bağlı Mısır-Sırbistan-Karadağ ve Romanya bağımsız bir devlet gibi hareket ediyor, Hersek’te Sırplar ve Hırvatlar tarafından çıkarılan isyanlar ise uzayıp gidiyordu.
Bulgaristan’ın Tatarpazarcık Bölgesi’nde, Türklerin katli ile başlayan daha sonra da Türk-Bulgar çatışmasına dönüşen isyanda, Avrupa’nın büyük devletlerinin Osmanlı Devleti’ni tehdit etmesi, Osmanlı aydın ve gençliği üzerinde bardağı taşıran bir tepkiye yol açtı.
Maliyeyi batıran, sorunları çözmekten aciz, basiretsiz Osmanlı hükümeti; bunun sorumlusu olarak görülürken, çare arayışı da 30 Mayıs 1876 Askeri Darbesi’ni doğurdu.
Darbenin Ayak Sesleri
9 Mayıs’ta; Fatih Medresesi Öğrencileri, Avrupa’nın büyük devletlerinin Tatarpazarcık olayları karşısındaki tutumunu protesto etmek amacı ile bir yürüyüş düzenlemiş. Yürüyüşe katılanların sayısı, kısa sürede 5.000’e ulaşırken, yürüyüş de hükümet aleyhtarı bir gösteriye dönüşmüş.
12 Mayıs’ta; Sultan Abdülaziz, gittikçe yaygınlaşan ve büyüyen protestoları önlemek amacı ile Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı görevden almış, yerine de Mütercim Mehmet Rüştü Paşa’yı atamış. Haliyle Hasan Hayrullah Efendi şeyhülislam, Hüseyin Avni Paşa da serasker makamına getirilmiş.
29 Mayıs’ta; Yeni Osmanlılar Cemiyeti Başkanı Mithat Paşa-Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Harbiye Mektebi Nazırı Süleyman Paşa, bir araya gelerek, “Sultan Abdülaziz’in tahtan indirilmesi konusunda” Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi’den fetva almışlar.
30 Mayıs 1876 Askeri Darbesi
30 Mayıs’ta; Harbiye Mektebi öğrencileri Süleyman Paşa, Taşkışla ve Gümüşsuyu kışlasındaki askerler de İstanbul Ordu Komutanı Refik Paşa emrinde yürüyüşe geçmiş. Buna daha sonra Medrese öğrencileri de dahil olmuş. Kalabalık, Dolmabahçe Sarayı’nı çembere almış, bir direniş ile karşılaşmadan da Sultan Abdülaziz’i tahtan indirmiş, yerine ise psikolojik rahatsızlığı bulunan V. Murat’ı tahta geçirmiş.
Darbenin Arka Planı
Yeni Osmanlılar Cemiyeti
Cemiyet; 1865’te, Haziran ayının bir Pazar günü, Belgrat Ormanı’ndaki bir arkadaş toplantısı sonucu kurulmuş. Ancak; gizli olduğundan, kesin kuruluş tarihi belli değil.
Cemiyet’i, “Kuleli Vak’ası” ile ortaya çıkan Fedailer Cemiyeti’ne dayandıranlar da var. Şinasi’nin bu örgütle ilişkili olması, Namık Kemal’in de Magosa’da tanıştığı örgüt lideri Süleymaniyeli Şeyh Ahmet’e reis olarak hitap etmesi, bunun delili olarak gösteriliyor.
Fikir, kimden çıkmış?
Fikir, Mahmut Nedim Paşa’nın yeğeni Beyzade Mehmet Bey’den çıkmış.
Menapirzade Nuri ve Kayazade Reşat Beyler, Cemiyet’in eş başkanı olarak görünüyorsa da, esas başkanı Beyzade Mehmet Bey imiş.
Şinasi, Cemiyet’in ideoloğu ve fikir babası olarak kabul ediliyor. Ancak; Cemiyet’in yapısı ile hedefi, stratejisi ve taktiklerini belirleyen tüzüğü kaleme alan ise Suphi Paşazade Ayetullah Bey.
Tek Bir Operasyon ile Dağılması
Cemiyet üyelerinin; Veliefendi Çayırı’nda, yaptığı bir toplantı, Suphi Paşazade Ayetullah Bey tarafından ihbar edilmiş.
Yapılan baskın ve soruşturma sonucunda; tespit edilen Cemiyet üyeleri tutuklanmamış, olay adeta Sadrazam Ali Paşa tarafından örtbas edilmiş, sadece Ziya Paşa-Namık Kemal ve Ali Suavi Efendi’nin sürgüne gönderilmesi ile yetinilmiş.
Cemiyet; bu olaydan sonra, faaliyetine bir süre ara verirken, Ahmet Mithat Efendi de Cemiyet ile olan ilişkisini kesmiş.
Şaibeli bir durum yok mu?
Cemiyet, örgüt içinde örgütün olduğu bir görüntü sergiliyor, ayrıca merkez komitesindeki isimler ise şüphe uyandırıyor. Bu nedenle de Cemiyet’in, gizliden gizliye faaliyette bulunan Yeni Osmanlıları açığa çıkarmak amacıyla Sadrazam Ali Paşa’nın bilgisi dâhilinde ve Sultan Abdülaziz’in onayı ile kurulma ihtimali yüksek görünüyor.
Toparlanması
Cemiyet; Paris’te, Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa’nın başkanlığında, Ziya Paşa-Namık Kemal-Menapirzade Nuri-Kayazade Reşat-Beyzade Mehmet- Çapanoğullarından Agâh-Sağır Ahmet ve Ali Suavi Efendi’nin katılımı ile yapılan bir toplantı sonucu tekrar aktif hale gelmiş.
Örgütlenmede; “Carbonari Örgütü’nü” örnek almış, hücreler halinde teşkilatlanmış. Her hücre, 1’i başkan olmak üzere 7 kişiden oluşmuş, bir grup diğer bir grubu tanımazken, hücreler arasındaki iletişimi de hücre başkanları sağlamış. Teşkilatın finansmanını ise sıkı bir meşrutiyet taraftarı olan Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa üstlenmiş.
Cemiyet; tekrar bir gelişim sürecine girmiş, üyeleri arasında da dönemin tanınmış pek çok ismi yer almış.
Güç Kaybederek Etkisiz Hale Gelmesi
1868’de, Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa; Sultan Abdülaziz’in Paris seyahatinde, affedilerek maliye nazırlığına getirilmiş. Bundan sonra Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa, Cemiyet’e olan finansal desteğini kesmiş. Bu da başta Ziya Paşa olmak üzere, Cemiyet’in Paris’teki üyelerinin, ciddi mali sorunlar yaşamasına neden olmuş.
Cemiyet, hükümetin izlediği ödül ve cezalandırma politikaları ile de tekrar etkisiz hale getirilmiş.
Uygun Ortamı Bulması
Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’nın; kötü-zayıf-beceriksiz yönetimi ve ortaya çıkan ekonomik-mali-sosyal-siyasal istikrarsızlık, Cemiyet’in yeniden doğuşuna vesile olmuş.
Yükselişi
Cemiyet, 30 Mayıs 1876 Askeri Darbesi ve Mithat Paşa’nın 17 Aralık 1876’da sadrazamlığa atanması sonucunda da en güçlü konuma gelmiş.
Tasfiyesi
Cemiyet, 5 Şubat 1877’de; Mithat Paşa’nın, Sultan II. Abdülhamit tarafından görevden alınıp, sınır dışı edilmesi ile dağılım sürecine girmiş. Ziya Paşa’nın Suriye valiliğine, Namık Kemal’in Midilli mutasarrıflığına atanması, üst yönetimde gerçekleştirilen değişiklik ve 1881’deki Yıldız Mahkemesi kararları ile de tasfiye edilmiş.
Cemiyet’in Carbonari İle Örgütsel Bir Bağı Yoktur
Carbonari örgütü hakkında; tam, doğru bir bilgi yok.
İlk olarak; İtalya’nın Jura Bölgesi’ndeki odun-kömür işçilerinin bir dayanışma ve yardımlaşma cemiyeti olarak kurulmuş, daha sonra da masonik örgütlenme modelini seçerek gizli bir örgüte dönüşmüş.
Milano-Paris-Berlin ve Londralı Yahudi bankerlerce desteklenmiş, bir dönem İtalya ve Fransa’da devlet içinde devlet konumuna gelmiş, düzenlediği suikast ve provakasyonlar ile de 19. yüzyılda adından en çok söz ettiren cumhuriyetçi-devrimci-anti monarşist-anarşist bir örgüt olmuş.
İngiliz gizli servisi İle bir bağlantısı var mı?
Örgüt; 1830’da, Fransa’daki etkinliğini kaybetmiş. İtalya’da ise İtalyan milliyetçilerinin örgütü olan “Genç İtalya Örgütü” ile birleşmiş. Merkezinden biri Londra’da olmasına rağmen İngiltere’de önemli bir varlık gösterememiş. İtalyan Devleti’nin kurucuları olarak kabul edilen Giuseppe Mazzini ve Giuseppe Garibaldi ile İngiliz Şair Lord Byron da bu örgütün tanınmış isimleri.
Şair Lord Byron’un; örgütün sembolleşmiş isimlerinden biri olması, İngiliz gizli servisini akla getirebilir, ancak; Yunanistan’ın bağımsızlığında önemli bir rol oynayan Rus yanlısı Filik-i Eterya (Etnik-i Eterya) ve Bulgar Gizli Merkez Komitası da bu örgütü model almış. Bu nedenle de Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin; Carbonari ile olan ilişkisinin, örgütlenmede başvurduğu bir modelden öteye gitmediğini düşünüyorum.
Kuleli Vak’ası bir komplo, Fedailer Cemiyeti’nin amacı ise Tanzimat’a karşı bir çıkıştır.
Kuleli Vak’ası
13 Eylül 1859
Bir çarşamba günü, Serasker Rıza Paşa; telaş içinde, soluğu Sultan Abdülmecit’in huzurunda alır. İçinde askerlerden devlet kâtiplerine, medrese hocalarından muhallebicilere kadar her kesimden insanın yer aldığı gizli bir örgütü anlatır. Ertesi gün de Kılıç Ali Paşa Camii’nde toplanacak bir grubun; Cuma selamlığında, halkla iç içe olan padişaha, bir suikast girişiminde bulunacağını, bunun için de bu örgütün alelacele tasfiye edilmesinin gerektiği uyarısında bulunur.
Sultan Abdülmecit; Serasker Rıza Paşa’yı bir şaşkınlıkla dinler, ardından da tez hareket edilmesini emreder.
Serasker Rıza Paşa, bu bilgiye nasıl ulaşmış?
İhbar, kendisine üyelik teklif edilen Mirliva (General) Hasan Paşa’dan gelmiş. Hasan Paşa, durumu Serasker Rıza Paşa’ya anlatmış, O’da ondan örgütün açığa çıkması için örgüt üyelerini Kılıç Ali Paşa Camii’nde yapılacak gizli bir toplantıya davet etmesini istemiş.
14 Eylül 1859
Kılıç Ali Paşa Camii’ne yapılan bir baskın ile “aralarında dönemin üst düzey askerlerinden Hüseyin Daim Paşa-Cafer Dem Paşa olmak üzere asker-ulema ve bürokratlardan oluşan” 41 kişilik bir komite tutuklanmış.
Tutuklanan askerler sorgulanmak amacı ile Seraskerat Dairesi’ne (Bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binası) sevk edilirken, diğer sanıklar ise bugünkü Kuleli Askeri Lisesi’ne nakledilmiş.
Aydınlanmamış Bir Olay
Cafer Dem Paşa; yargılamanın yapılacağı Kuleli Kışlası’na sevk edilmesi sırasında kayıktan atlamış, aramalara rağmen cesedine bir türlü ulaşılamamış. İyi bir yüzücü olması ise yaşadığı konusunda çeşitli dedikoduların ortaya çıkmasına da neden olmuş.
Yargılama, Kuleli Kışlası’nda yapıldığı için de bu olay “Kuleli Vak’ası” olarak tarihe geçmiş.
Suikast ve Darbeye Teşebbüs Suçlaması
Tutuklular; Sultan Abdülmecit’e, suikast düzenlemek ve darbeye teşebbüs için gizli örgüt kurmakla suçlanmış, örgüte girişin; özel bir merasim ile gerçekleştiği, toplantıların sadece davet edilenlere açık olduğu, alınan kararlarda da gizliliğe önem verildiği ileri sürülmüş.
Irak-Süleymaniyeli Şeyh Ahmet; örgüt lideri olmakla suçlanmış, Arif Bey’in; propagandadan, Hüseyin Daim Paşa ve Cafer Dem Paşa’nın; askeri kanattan, Binbaşı Rasim Bey’in ise fedailer grubundan sorumlu olduğu iddia edilmiş.
Ayrıca iddia makamı; “Sultan Abdülmecit “Cuma selamlığında iken, ulemanın camide “Arif Bey tarafından hazırlanan” bir bildiriyi okuması ardından dini kitapları yere atarak darbe eylemini başlatacağını, kapıların tutulmasıyla Çerkez fedailer tarafından padişahın öldürüleceğini, denizden atılan işaret fişekleri ile de örgütün İstanbul’daki tüm fedailerinin harekete geçerek darbeyi gerçekleştireceğini ileri sürmüş.
Karar
Dava sonucunda; Irak-Süleymaniyeli Şeyh Ahmet (Genel Başkan), Didon Arif Bey (Genel Sekreter), Hüseyin Daim Paşa, Cafer Dem Paşa (Gıyabında) ve Binbaşı Rasim Bey’in idamla, Tophane Müftüsü Bekir Efendi, Kütahyalı Şeyh İsmail, Hoca Nasuh Efendi, Tophane Mızıka Başçavuşu Erzurumlu Mehmet, Hezergradlı Şeyh Fevzullah Efendi ile diğer komite üyelerinin de müebbet hapisle cezalandırılmasına karar verilmiş.
Fransa’dan Tepki Gelmesi
İdam kararları, Fransa’nın tepkisi ile Sultan Abdülmecit tarafından ömür boyu kale hapsine çevrilmiş, Şeyh Ahmet-Arif Bey Magosa’ya, Hüseyin Daim Paşa-Rasim Bey Akka’ya, diğerleri de bazı adalar ile ülkelere sürgüne gönderilmiş.
Örgütün amacı neydi?
1838’de İngiltere ile yapılan Baltalimanı Antlaşması’yla Osmanlı gümrük kapılarının İngilizlere ardına kadar açılması, 1839’da; Tanzimat sonucu, Müslim tebaa ile gayrimüslim tebaa arasındaki farkın kalkması, gayrimüslim tebaanın ekonomide öne çıkması, Müslim tebaa üzerinde bir hoşnutsuzluğa yol açmış.
Maraş-Halep-Şam-Selanik gibi yerlerde; Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında çatışmalar çıkmış, Cidde’de; yabancı konsoloslar öldürülmüş, akabinde İngiliz-Fransız donanması bu şehri topa tutmuş, Şam’da; yabancılar ile gayrimüslimlere ait dükkânlar yağmalanmış, İngiltere ve Fransa; Rumeli-Girit-Lübnan’daki çatışmalara müdahale etmiş.
Kırım Savaşı sonrasında; ortaya çıkan ekonomik-mali sıkıntılara rağmen belli bir kesimin lüks ve debdebeli bir yaşamı sürdürmesi, sivil ve askeri bürokratın ikbal kaygısı bir memnuniyetsizliğe yol açmış.
Örgüt, işte böyle bir ekonomik-mali-sosyal-politik ortamda yeşermiş, sistemden memnun olmayan her kesimden ve düşünceden insanı arasına almış.
Örgütün; ekonomik-mali ve sosyal eleştirilerine rağmen geçmişe dönüş dışında, çözüm olarak ileri sürdüğü bir görüşü yok, iktidarı ele geçirmek nerdeyse tek hedefi olmuş. Bu nedenle de örgütü; tepkilerden ortaya çıkmış, bir komplo ile tasfiye olmuş, örgütlü bir muhalefet hareketi olarak değerlendirmenin yerinde olacağını düşünüyorum.
Kazananlar ve Kaybedenler
İktidar, sisteme karşı çıkan sivil-askeri kadroları tasfiye etmiş, toplumsal baskıların azalması ile bir süre için de olsa rahat bir nefes almış. Tabii ki bunun sonucunda; Osmanlı yönetiminde, İngiliz etkinliği artarken, Fransız etkinliği de azalmış.
Cemiyet’in hedef ve stratejisi; askeri darbe ile yönetimi ele geçirmek, İngiltere tipi bir yönetim inşa etmek ile ilgilidir.
Cemiyet; daha ziyade dönemin genç aydınlarından oluşmuş, Osmanlı da sermaye sınıfı olmadığından sivil ve askeri bürokraside etkin olmaya çalışmış, askeri darbe ile de iktidarı ele geçirerek yarı seküler meşruti bir yönetim kurmayı amaçlamış. Ancak; içinde Mithat Paşa gibi, ileri bir aşamada cumhuriyeti kurmayı düşünenler de var.
Osmanlıcılar ile Yeni Osmanlıcılar Arasındaki Fark
Her iki taraf da Osmanlı Milliyetçisi ve merkezi yönetimden yana. Zaten Tanzimat’ın ilanı ile de “Osmanlı Milliyetçiliği” Osmanlı Devleti’nin resmi ideolojisi olmuş. Aralarındaki fark ise Osmanlıcıların; dini temele dayalı monarşik, Yeni Osmanlıcıların da; yarı seküler temele dayalı meşruti bir yönetimi savunması ile ilgilidir.
Nasıl bir meşruti yönetim istiyorlardı?
Padişahın yanında halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir meclisin bulunmasını, bunun nüfus içindeki orana göre farklı dil-din-mezhep temsilcilerden oluşmasını, yasama ve yürütmenin de bu meclis tarafından yapılmasını istiyorlardı.
Neden?
Parçalanma sürecine giren Osmanlı Devleti’nin, bütünlüğünü bu şekilde koruyabileceğini düşünüyorlardı.
İngiliz gizli servisinin bir dahli var mı?
Cemiyet’in merkez komitesinde yer alan bazı isimlerin şaibeli durumu; İngiliz değil, Osmanlı gizli servisini akla getiriyor. Ancak; başlangıçta böyle olmakla birlikte daha sonra kontrolden çıktığı anlaşılıyor.
Cemiyet’te; zaman, zaman Fransız ve İngiliz gizli servisleri etkin bir konuma gelmiş, ancak; Cemiyet, vatansever-idealist kadrolar nedeni ile de bunlara hizmet etmemiş.
Cemiyet üyelerinin birçoğunun İngiltere’ye olan sempatisi ise; İngilizleri sevmeleri ile değil, İngiltere tipi bir meşrutiyet yönetimini arzu etmeleri ile ilgilidir.
Mithat Paşa mason mu?
Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer almıyor, Cemiyet’e daha sonra girmiş, hızla yükselerek Cemiyet’in başkanı olmuş.
Masonluğu konusunda bir belge yok, masonlar; fazla öne çıkarmamakla birlikte, mason olduğunu söylüyor.
Kişilik yapısı itibariyle; masonluk hiyerarşisine uyacak türde biri değil, mason olsa bile, masonluğu kullanacak türden bir kişi.
Not; devamı, “Bulgaristan’ın Gizli Tarihi ve Osmanlı Dönemi” -10-‘da.