Ülkücü harekette, dünden bugüne diğergamlığı ilke edinmiş, yaşatma ideali ile yaşamayı unutmuş, mensup olduğu milletinin varlığı adına varlığını feda etmiş, iman ettiği değerleri “emrolunduğu gibi dosdoğru” bir şekilde hayat tarzı haline getirmiş ülkü erleri olmuş ve Allah’ın izniyle de olacaktır.
İşte günümüzde bu anlayışa sahip vefa abidelerinin sayısı ne kadar artarsa hareketin hayalindeki medeniyet tasavvuruna da o kadar yaklaşılacaktır.
Ülkücü kurum ve kuruluşların ana gayesi inandığı gibi yaşayan, yaşadığı toplumun ekonomik ve sosyal meselelerine çözüm üreten bir nesil ve yönetim kadrosu yetiştirmek olmalıdır.
Yıllardır hem ülkemizdeki hem de yurt dışındaki ülkücü kuruluşlarımızın davetlerine aşığın aşkına olan koşusu gibi iştirak ettim. Her gittiğim konferanslarda duygu dünyamı aktarırken oralardan da bir şeyler alarak döndüm. Ve her defasında ülkücü anlayışın temizliği, saflığı, yüceliği karşısında irkildim.
Pek çok yöneticimizle tanışma, dertleşme, yeni ufuklar adına projelerimizi paylaşma imkanı buldum.
Bunlardan biri de belki yazıları ile ismini bilip, vazifesi ve hizmetleri hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmadığınız bir isim.
Evet. Hollanda Türk Federasyon Genel başkanı sayın Murat Gedik Bey’den bahsediyorum.
O, mütevaziliği ile, birleştirici yönü ile, yaşadığı topluma olan hizmetleri ile, farklı yaklaşımları ve eleştiriye açık tutumları ile bulunduğu makamın karşılığını veren bir başkan.
Sadece icra kurulu ile planladıkları faaliyetler bile her türlü takdirin üzerinde.
Hele kurduğu düşünce masası ile gerektiği zaman genel başkanlığı bir kenara bırakıp eksiklerini ortaya koydurtması ve o noksan yönleri tamamlama gayreti göstermesi alışılmışın dışında bir yöneticilik örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Geçtiğimiz yıl her şehirde idam edilen bir ülkücü şehidimizi yad eden programlar tertiplemesi, Türkiye’de bile pek rastlamadığımız “Ülkücülük ve Aile” konferansları tertiplemesi, her teşkilatın büyük bir külliye gibi çalışması, hepsinden önemlisi bütün bunları yaparken teşkilatların tamamının beklentisiz, riyasız, vefa esaslı yaklaşımı hayranlığımızı daha da artırmaktadır.
Ayrıca Hollanda’daki bütün Türk topluluklarını genel merkez çatısı altına davet edip onlarla Avrupa Türklüğünün meselelerini istişare etmesi, yazdığı her yazı ile hem Hollanda’da hem de Türkiye’de gündeme ışık tutması, ayrıştırmayıp birleştiren, ötekileştirmeyip bütünleştiren faaliyetleri ile Hollanda’da Türk Federasyonunu yaşadığı ülkenin temeline oturtan çalışmaları ile kendisini kabul ettirmiştir.
Türkistan’ı bütün Türkler gibi Ata yurdu olarak tanımlayıp, Türkiye’ye hepimiz gibi Anayurt ifadesini kullanan Murat Başkan, Hollanda için Yeni Yurt ifadesini ortaya atarak ne kadar gerçekçi olduğunu da göstermektedir.
Hollanda’daki federasyon bünyesinde faaliyet gösteren bütün teşkilatların inanılmaz bir özveri ve liyakat şuuru ile vazife yaptıklarına şahit oldum.
Avrupa Türklüğünün her ferdi yaşadığı topraklar kadar Ana yurtta yaşanan gelişmelere alaka duymakta ve “Nasıl faydamız olur?” çırpınışı içerisindedirler. Öyle ki burada milli, ahlaki, sosyal her konuya en az bizim kadar ilgi duyuyor ve bizimle hüzünlenip bizimle seviniyorlar.
Şüphesiz bu hassasiyet beslenilen temiz mayadan gelmektedir. Ama şunu ifade etmeliyim ki tarihimizden getirdiğimiz lider anlayışlı kültürü dikkate alacak olursak esas sebeplerden bir tanesi de başlarındaki yöneticiden kaynaklanmaktadır.
Tek cümle ile:
Murat Başkan, Allah seni de ülkü sevdalısı yol arkadaşlarını da korusun ve muvaffak kılsın.