Ali BADEMCİ
Elbette siyasi partilerin ayakta durmaları için sürekli olarak politika üretmeleri ve değişen ülke ile dünya şartlarında böylece yerlerini iyice belirlemeleri en temel şarttır. Bu yolu izlemeyen siyasi partilerin daha ortaya çıkışlarından itibaren varlık gösteremedikleri ve siyaset sahnesinden silindiklerini görmekteyiz. Bu sebeble son yıllarda siyasi partiler zamana uygun olarak “Araştırma-Gelişme” gibi bilgi üniteleri teşkil etmişlerdir. Partilerin siyaset üreten bünyelerini derleyip-toparlayıp disipline etmek ve önceden tesbit edilen hedeflere yöneltmek bunların birinci görevidir. Çünkü siyaset üretmek dediğimiz zaman o hareketin en ücra köşesindeki fertten sosyal kurumlara kadar herkesin görüş ve düşünceleri ile birikimlerinin sorgulanması gerekmektedir. Bu sebeble bu kurumları oluşturan insan gücü ve bilim heyetinin çok donanımlı olması gerekmektedir.Avrupa ve ABD’de bu işler tam anlamı ile hakkına uygun olarak yapıldığından hemen hemen hedefsiz ve ilkesiz politika ve politikacı bulmak mümkün değildir. Dolayısiyle ancak bu şekilde siyaset bir bilim olarak insanlara hizmet edebilir.
Acaba ülkemizde işler böyle mi cereyan ediyor derseniz genel olarak hiç de böyle olmadığını ve bu kaidelere uyulmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu sebeble bizde siyasi partiler böyle sağlam zeminlere oturmadığı veya oturtulamadığı için sürekli olarak hamile dolaşmaktadırlar. Siyasi partilerin politikalarını en başta genel başkanlar beyan ve davranışları ile ortaya koyarlar.Böyle bir başlangıç hem sosyal bilimlere hem de siyasetin ruhuna daha başlangıçtan ters düşmektedir. Çünkü bir insanın ömrü boyunca oluşturduğu birikim böyle bir bilimi tek başına sürüklemeye yetmez. O sebeble siyasi partilerimizin kurum anlamında literatür oluşturmaları mümkün olmuyor. Yani bugün ak denilene birkaç gün sonra gayet kolaylıkla kara denilebiliyor. Tabii olarak vatandaş da ak ve kara’dan ziyade delegeler ve mahalle başkanları tarafından menfaat karşılığım olarak satılıyor. Yani bilgi ve birikimin yönlendirmesi gereken siyaset kurumunu ne yazık ki menfaatler ve para yönlendirmeye başlıyor. Halbuki doğru-dürüst bir siyaset üretimi gerçekleştirilmiş olsa hiç te böyle şeylere gerek kalmıyacak ve seçmenler yozlaşmayacaktır.
Önce CHP’yi le alalım: Mustafa Kemal’in kurduğu parti olması sıfatiyle daha Mili Mücadeleden kalma görüşlerle idare edilmektir. Bunların, yani tarihi sürecin hiç mi gereği yok derseniz elbette vardır. Mutlaka tarihi süreç ve birikimlerden faydalanılması şarttır. Ne yazık ki en yaşlı siyaset kurumumuz maalesef o görüşleri bile temsil etmekten ve kurumlaşmış bir siyaset üretmekten çok uzaklardadır. Batıda üniter devleti savunup doğuda federal devlete göz kırpmak doğru hedefler peşinde gidilmediğinin en güzel örneğidir. İçerisine bütün kültür unsurlarımızı da alarak ideolojileşmiş “Atatürkçülük”ün de bugün bu parti ve koruyucu-kollayıcı unsurların getirdiği yerden belli değil mi?Bugün bu görüşler iktidar olanlara özenilerek ne derece mukallid şekle sokulmuş ve hatta sulandırılmıştır. Halbuki Mustafa Kemal ideolojisinde ve siyaset programında zamana göre hiçbir eksiklik bulunmamaktadır. Milliyetçilikten İslâmcılığa kadar, tarih ve kültürümüzün ana unsurları “Laisizm ve Halkçılık” ile tam olarak dengelenmiştir. Şimdi CHP’de böyle bir gelişmeden bahsetmek mümkün mü? Kabala-pazar görüşlerle parti bünyesinde en az dört hizip çekişmektedir. Yıllardan beri bunun teke indirilmesi ve siyaset kurumunu sağlamlaştırması gerekirken maalesef herkes halinden memnun ve daha baştan muhalefete razıdır.
Bugün CHP’ye çok yakın duruşundan da anlayabileceğimiz gibi, Mustafa Kemal’den sonra onun fikir, düşünce ve dünya görüşlerinden uzaklaşma 1944’den sonra MHP fikriyatının temelini oluşturmuştur. Bir kere her ikisi de Cumhuriyeti kollamak ve yaşatma görevi olan Osmanlı’nın “Ordu Geleneği”nden gelmektedir. Mustafa Kemal’in görüşleri ile Alparslan Türkeş veya Nihal Atsız’ın görüşleri arasında en ufak fark bile bulamazsınız. Peki CHP iyi gitmiyor da MHP iyi mi gidiyor? Türkeş’den sonra tabii zeminde hareketin ivme kazandığı söylense bile onun görüşlerine katkı sağlayacak hiçbir kazanım ortaya konamamıştır. Hatta CHP’lilere göre MHP’ler “Atatürkçülük”ü bile yeni anlamışlardır! Peki gerçek böyle mi? Demek ki MHP’liler kendilerini anlatamamışlardır. Dolayısiyle onlarda da sistemli bir siyaset üretimi maalesef yoktur. Halbuki CHP olsun MHP olsun; bu partilen bünyelerinde herşeyden evvel sayılmıyacak kadar çok akademisyen ve bilim adamı vardır. Her nedense bu kişilerden siyasette ürküldüğü gibi bir meyil olduğundan işte “kadük” bir durumda kalınmaktadır.Özellikle MHP’nin yetişmiş kadrolarını tesanüd içinde çalıştıracak bir ortam oluşturması şarttır. Özellikle karışık kadrolarla çalışılması ve fikriyatın ikinci plana itilmesi şık görüntü vermemektedir. Dolayısiyle özellikle kendilerinden olmayan bilim çevreleri ve yabancılar tereddüd içerisindedir. Bazen bu partinin kendi mensupları bile tıpkı CHP’de olduğu gibi partilerini tanıyamamaktadır. Dolayısiyle her iki kadim siyasi partide de siyaset üretilmediği ortadadır.
AKP’ye gelince hiçbir siyasi alt yapısı ve sağlam bir düşünce nizamı olmadan sırf oyunu profesyonel oynağı için iktidara gelmiş;üstelik inatla direnmektedir. Yabancıların “Ilımlı İslâm” dedikleri AKP görüşlerinin ne tarifini yapmak ne de siyasi bir deyim haline getirmek için içini doldurmak mümkündür! Muhalefette de böyle bir güç ve imkan olmadığı için,ancak bunların kendi aralarında çıkan kavgalardan faydalanılarak muhalefet yapılmaktadır. AKP’de siyaset üretiminde başarılı olacak kadrolar bulamadığı için çok akıllıca yabancı danışmanlarla geçmişte boşluğu doldurmuştur.
Hülasa olarak ülkede siyasi partilerin sür’atle siyaset üretmesi ve fikir-düşünce ile programlarını bir an evvel ilmi ölçülere göre dizayn etmesi şarttır.