ERGUN KAFTANCI
12 YIL ortaklık yap, sonra da bütün münasebetsizlikleri ortağına yık; yuh yani!
* * *
İktidar partisi çirkin, iğrenç ve yalan söylemlerle dolu bir seçim propagandası yürütüyor…
* * *
AKP’li belediyelerin adamları sabaha karşı yollara çıkıyor ve öteki partilerin, direklere asılı flama ve dövizlerini ortadan kaldırıyor.
AKP’li belediyelerin adamları sabaha karşı yollara çıkıyor ve öteki partilerin, direklere asılı flama ve dövizlerini ortadan kaldırıyor.
* * *
Başkanlık koltuğunun gitmek üzere olduğunu anlayan Melih Gökçek‘in adamları, gidişi durdurmak amacıyla oraya buraya korsan afişleri asarken yakalandı. CHP’yi vurmak amacıyla hazırlanmış afişleri Gökçek’in bastırdığı ortaya çıktı.
* * *
Oy kaybetmemek için meydanlarda esip gürleyen Erdoğan, sözlüklerde ne kadar kötü sıfat varsa hepsini muhalefete ve cemaate yakıştırıyor. Bu üslûptan tiksinen yurttaş da her yerde “AKP’ye oy değil siyasal terbiye gerek” diyerek oy vermeyeceğini söylüyor.
* * *
AKP’li kadınlar kapı kapı gezerek ev hanımlarından oy istiyor. Bu siyasal dilenciliğe, ev hanımı kadınların isyanı, gelenlerin yüzlerine kapı kapatmak şeklinde oluyor.
* * *
Televizyon kanallarına dikkat ettiniz mi; iktidara yaltaklananlarla cemaate yaltaklananlar sandık yaklaşırken ekrandaki boğuşmalarının çıtasını yükseltti. Bu boğuşmada en sünepe AKP’li de yer alıyor, en sünepe cemaatçi de…Meğer tarafların sünepelikten kurtulamamış ne kadar da çok ideoloğu, yaşam koçu (!) ve akıl hocası varmış birader!
* * *
Cumhurbaşkanı Gül, “Dış mihrak yok” diyor (Bkz: Danimarka ziyareti), Başbakan Erdoğan ise meydanlarda “Bu işler hep dış mihrakların işi” diye bağırıp duruyor (Bkz: Çanakkale konuşması). Üstelik Erdoğan bununla da yetinmiyor, hem muhalefeti, hem “Pensilvanya” yı casuslukla suçluyor. Anlayacağınız, edebin dışına düşürülen siyaset, almış başını gidiyor.
Cumhurbaşkanı Gül, “Dış mihrak yok” diyor (Bkz: Danimarka ziyareti), Başbakan Erdoğan ise meydanlarda “Bu işler hep dış mihrakların işi” diye bağırıp duruyor (Bkz: Çanakkale konuşması). Üstelik Erdoğan bununla da yetinmiyor, hem muhalefeti, hem “Pensilvanya” yı casuslukla suçluyor. Anlayacağınız, edebin dışına düşürülen siyaset, almış başını gidiyor.
* * *
Başbakan’ın seslendirdiği AKP reklam filmi, Seçimlerin Temel Hükümleri Yasası‘ndaki “Türk Bayrağı propaganda amaçlı kullanılamaz” maddesi sayesinde YSK tarafından yasaklandı. Böylece ilk kez reklam spikerliğine soyunanErdoğan‘ın da hevesi kursağında kaldı.
* * *
Parlamento dışından İçişleri Bakanı olan Efkan Âlâ “Hiçbir yanlışın üstü örtülmez. Kamuoyundan gizli tutulmaz”dediği saatlerde Meclis’te AKP’liler eski dört bakan hakkındaki fezlekelerin okunmasını engelleyerek yolsuzluk ve rüşvet olayına bulaşmış olanların fiillerini vekillerden gizlemeye çalışıyorlardı. Ne siyaset değil mi…
* * *
Eski Emniyet İstihbarat Müdürü Ali Fuat Yılmazer, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ‘u Başbakan’ın “Derhal içeri alın” talimatı üzerine aldıklarını açıkladı. Sadece o değil ki, birçok operasyon için de bizzat Erdoğan’ın talimat verdiğini kaydetti.
* * *
AKP liderinin gözü balkonlarda; kim el kol hareketi yapar ya da Başbakan’ın “Hepsi hava” diyerek hafife aldığı tencere tavalara kepçeyle vurup gürültü çıkarırsa, Erdoğan’ın zebellâ korumaları anında suç (!) mahalline baskın yapar. Meskene saldırı büyük suç ama dinleyen kim, yurttaşları alıp götürürler. Usta, balkon gözetlemekten şaşı olursa hiç yadırgamam…
* * *
Sen kalk, siyasal ve insani namusu müseccel MHP‘den kaç ve git, Oktay Vural‘ın dediği gibi, “Siz gizli olmayan dosyayı gizli yapamazsınız. Siz gayrimeşru işleri aklayamazsınız. Ayakkabı kutularında rüşvetleri gizleyemezsiniz. Siz haram paracıları koruyorsunuz” diye tarif ettiği kokuşmış iktidar partisine çöreklen… Meclis Başkanvekili Sadık Yakut, Allah’ın işte öyle bir talihsiz kulu…
* * *
Aynı Sadık Yakut bu defa da, “Alo sadık” hattından gelen talimata uydu ve fezlekeleri doğmadan boğdu. Vallahi aferin…
* * *
Demokrasiden ne anladıklarını bu defa Meclis TV‘nin yayınını durdurarak gösterdiler. Fezlekelere ilişkin oturumun televizyondan duyurulmaması kararı üzerine CHP’li Melda Onur oturumu tablet bilgisayarıyla aktardı. Bu yayını da “Ustream” üzerinden yaptı ve de çok başarılı oldu. Onur eski bir gazeteci.
* * *
Meclis’de açıklanmayan ve içerikleri muhalefetten saklanan fezlekeler internette turluyor değerli okurlar. Eski bakanların suçlarını öğrenmek isteyen internete girsin ve kimin ne götürdüğünü, ne kadar götürdüğünü, nasıl götürdüğünü görsün. İnternet bile bunların yüzünden fezleke mahalli oldu!
* * *
Herkesin yeni merakı saat; insanlar şimdi de değeri 750 bin, yani eski parayla 750 milyar lira olan Zafer Çağlayan‘ın kolundaki saatin tıkır tıkır işleyip işlemediğini soruyor… Herhalde yani, işliyordur. Lavanta değil avanta kokulu o kadar değerli saatin işlememesi mümkün mü!
* * *
“Yoksa tabii çocuğu, yüzünde poşu olduğu zaman, yani polis bu kaç yaşındadır, şu nedir, bu nedir, bunu ayıklayacak durumda değil ki. Kitle psikolojisi orada. Oradaki bir terör grubuyla polis mücadele içinde. Orayı dağıtmaya çalışıyor. Böyle bir durum var”… Cümle Erdoğan‘a ait; görüyorsunuz değil mi öfkelenince mıuhteremin sinirleri gibi Türkçesi de bozuluyor.
* * *
“Sağlık sorunu kalmadı” dediler ya; buyrun bakın, kalmış mı kalmamış mı görün. Sağlıkta Uygulama Tebliği‘ne uygun muayene ücretlerine, daha dün yüzde 100’den fazla zam yaptılar. Söylenecek tek lâf var, aman hasta olmayın!
* * *
Polis, Başbakan’ın gideceği illerde TKP ilçe binalarını basıyor ve çeşitli sloganların yazılı olduğu pankart ve dövizleri toplayıp partilileri de geçici olarak gözaltına alıyor. Tedbir işte… Başbakanın meydanlar da ulu orta ve ona buna yalancı, takıyeci, vatan haini, casus, ajan, şerefsiz, sapık, namert, çapulcu, dış mihrakların maşası, paralel devletçi gibi benzer hakaretlerde bulunması hak da, karşılığında halkın “Hadi canım sen de” diye değişik sloganlarla gönderme yapması suç. Demokrasimizin güzelliğini görüyor musunuz; bu düşünce ve ifade özgürlüğü kimde var!
* * *
Türk Tabipler Birliği Erdoğan‘ın ruh sağlığına ilişkin bir duyuruda bulundu ve Başbakan’ın kullandığı dilin ayrıştırıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı olduğu, bu halinin de hekimlerce kaygıyla izlendiği belirtildi. Çare de gösterildi ve “Çevre ve ülkemiz adına endişeliyiz, gelsin tedavi edelim” denildi.
* * *
Erdoğan TOKİ’nin başına Halûk Karabel adında birini getirdi. Sözcü gazetesinin haberine bakılırsa Karabel çok değerli bir Hazine arazisini kimseye sormadan 72 milyon dolara satmış. Olayı öğrenen Başbakan da kızmış, açmış telefonu,“Kupon yerleri bana sormadan satmayacaksın” talimatı vermiş… Meğer eski TOKİ Başkanı ve azledilen bakanErdoğan Bayraktar‘ın “Başbakan ne dediyse yaptım, talimatları hep o verdi” demesi de doğruymuş…