İktidar ve onun nimetlerinden faydalananlara göre ülkenin durumu sütlimandır. Her şey yolunda dev bir Türkiye olmaya doğru gidiyoruz. Doğrusu bir yerlere gidiyoruz ama nereye gittiğimiz çok belli değildir. Çünkü başta komşularımız ile durumumuz ortadadır. Selâmımız sabahımız kesilenlerden lütfen selâmımızı alanlara kadar ülkenin etrafı bizi istemeyenlerle çevrilmiştir. Üstelik her birinin arkasında dev bir güç bulunuyor. Bu şartlar altında dış görünüşümüzün şık olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu durum karşısında makam susarken icranın başı, devletin başı gibi hareket etmeye devam ediyor. Âdeta ne kanun ne de yasaları dinlemiyor.
Sokaklarımız her çekenin kendi tarafına götürmesi mümkün olan enerjik insanlarla dolu. Bunları dinlemek ve olaylar karşısında düşünmek varken üstlerine gidilerek ölümle sonuçlanan nahoş olaylar meydana gelebiliyor. Hükümet bunları “Anarşist” olarak niteliyor. Meseleye böyle yaklaşıldıktan sonra problemin çözülmesi mümkün mü? Elbette imkânsız!
Gerçekten devletin iki başlı olduğuna inanmaya başladık. İç güvenlik ve yargı ayrı ayrı iki telden çalıyor. Dış güvenliğimizi daha sağlam ve dik duruşlu görmek istediğimizden öyle inanmaya devam ediyoruz lâkin ordunun komuta kademelerindeki vaki boşlukları görmemezlikten geliyoruz. Yıllardan beri bigünah komutanların içeride tutulmasının, yani orduya hiç mi tesiri olmamıştır? Dış güvenlik hatta daha açık deyimle savaş dediğimiz şey üstün moralle yapılır. Acaba ordumuzda bu şevk kalmış mıdır? Günah sahibi olanlara elbette hiç kimsenin diyeceği yok! Genel Kurmay Başkanlığı gibi bir mevkide bulunup da hâlâ, birçok insanın idamı ile cuntacılara çanak tutanları kendisine avukat tutanların da, biraz geçmişten ders alması şarttır.
Ekonomiye gelenince Türkiye borsaları ve bankaları bölgenin para aklama merkezi olmuş.! İran’ın altınlarından, Suriye ve Irak’tan kaçırılan servet, evlerde devleti yönetenlerin ayakkabı kutularından çıkıyor. Elbette bunların karşılıkları ekonomiden tahsil edilmiştir. Ve yabancılar eline geçen bu paralar, zavallı emekli ve asgari ücretlinin ekonomisine dış borç olarak dönmektedir. Ülkede ekonominin hangi ünitesi çalışıyor? Tarım mı, hayvancılık mı? Bir Belediye Başkanın gözü ile bir ekonomi ancak bu kadar batağa saplanabilir! Ülkenin mümbit arazileri bomboş! Tarih boyunca dünyanın hayvancılık merkezi olmuş Doğu Anadolu’nun Allah vergisi otları dallarında çürüyor, siz kapalı mekân besiciliğini teşvik ediyorsunuz!
Şu rezalet Büyükşehir Kanunu nedir? En ücra köşeler; yolsuz, susuz, kanalizasyonsuz köylerden Büyükşehir olur mu? Büyükşehir mekânları daha da güzelleştirmek için dar tutulması gerekirken memleket âdeta hükümetten ayrılmış “Büyükşehir Federal Devletleri”ne dönüştürülmüştür. Büyükşehir, o mahallin tarihi ve sosyal konumuna uygun olması gerekirken etnik özelliklere göre dizayn edilmiştir. İşte Avrupa’nın 250 yıldan beri yapamadığı “Adem-i Merkeziyet” denilen şey bu değil midir?
Tanzimatçılar direnmiş, II. Abdülhamid kafaya koymuş, İttihat Terakki bu hususun gerçekleşmemesi için koca bir dünya savaşını göze almış, Cumhuriyet’in en önemli hedefi ise “Üniter Devlet” olmuştur. Şimdi bütün bunları görmemezlikten gelerek bizim ılımlı “İslamcılar”, bu işi birkaç senede gerçekleştiriverdiler. Dolayısıyla Milli Mücadele’de ihanete kadar varan İslamcıların başaramadığını Bay Tayyib gerçekleştirmiştir. Onun için ağızlarından düşürmedikleri Abdülhamid’i aşmışlardır.
İşte bütün bunlar karşısında insan, “Nereye Gidiyoruz?” demekten doğrusu kendini alamıyor. Tertemiz vatan evlâtlarının sokaklarda birbirini yemek gibi küçük hesapları bir tarafa bırakıp bir cephede toplanması zamanı gelmiş, hatta geçmektedir. Belki birkaç gün sonraya kadar yakın bir zamanda vatanseverler böyle bir fırsatı kaçırmış olacaklardır. Bu kadar ihanete karşı yapılacak mücadelenin parti düşüncelerinin çok üzerinde görülmesi şarttır. Hangi partili ve hangi düşüncede olursak olalım Cumhuriyetin temel değerleri bizleri bir arada tutmaya yeter.
Sağlıcakla kalın