Hüseyin Alperen BURAK
Mahalli idareler seçimine günler kaldı. Böyle zamanlarda hemen herkes “seçim sonucu ne olur?” sorusunu sorarken, bu defa durum farklı.
Hükümetin hırsızlık, yolsuzluk, rüşvetle suçlandığı bu süreçte, İktidarın tüm olan biteni bir dini grup üzerinden “komplo” olarak nitelendirmesi ve toplumun yolsuzluğun araştırılması taleplerinin karşılanmaması ciddi bir gerginliğe sebep oldu. Gezi parkıyla başlayan ve 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası devam eden kutuplaşma, sokak olaylarını da beraberinde getirdi.
Hükümet yandaşlarının hiç sorgulamadan, hata kefenli gösterilerle “ölümüne biat” desteğinin karşısına, özellikle sosyal medya üzerinden örgütlenerek çıkan ve hükümeti istifa ettirmeyi amaçlayan protestocu grupların gösterileri, çatışma zeminini geniş cephelere yaymaktadır. Birkaç vilayet hariç Türkiye’nin dört bir yanında yapılan gösteriler ve can kayıplarının olduğu çatışmalar bunun kanıtıdır.
Şimdi her iki tarafta seçim sonuçlarını bekliyor ve korkarım ki istediğini alamayan grup, (hiç istememekle birlikte) tepkisini sokakta ifade edecek. Bunu bir kenara not ederek devam edelim.
Yerel seçimler sonrası siyasal hareketlilik azalmayacak aksine daha da hareketlenecek. Çünkü önce Cumhurbaşkanlığı Seçimi ardından Genel Seçimler var. İşte bu nedenle, , tahterevalli siyasetinin iki kutbunun (AKP-CHP) uzlaşmaz tavrı ve sokağa çıkışı önlemek yerine, kendi tabanını daha da keskin kılmak adına, sokağa göz kırpması gençliğimizi ve geleceğimizi tehlikeye atacaktır.^
30 Mart seçimlerinden sonra, özerkliği ilan edeceğini duyuran ve 2015 yılında İmralı Canisinin de serbest kalması gerektiğini net cümlelerle ifade eden PKK’nın ve siyasal Kürtçülerin de bu taleplerini dile getirirken sokağa ineceklerini ve bir çatışma ortamı hazırlayacaklarını düşündüğümüz de, ülkemiz adına kaygılanmamak mümkün değil.
***********
Kötüye doğru bir gidiş olduğu ortadayken ve tehlike gün be gün artarken, siyasilerin oylarını 3-5 puan artırmak adına yangına körükle gittiği bir ortamda, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’nin her mitinginde, her basın açıklamasında ortaya koyduğu, “sokaklar kirlidir, sokaklar güvensizdir, sokaklarda olmayacağız” duyarlılığı, yaşanmış tecrübeler üzerinden hareketle kavgayı yatıştırıcı üslubu, yolsuzluk operasyonu sonrası hukuk ve emniyette yapılan görevden almaların toplum vicdanını yaraladığına dair sözleri, siyasal iktidarı hesap vermeye çağırması ve sokak olaylarında hayatını kaybeden bütün evlatları kucaklayıcı ifadesi, bir oy devşirme çabasından daha çok “önce ülkem ve milletim, sonra partim” sözünün hayata tatbikinden başka bir şey değildir.
Sivil toplumun, medyanın, sözde aydınların gözü bağlı olarak taraf olma mecburiyeti yaşadığı, sermayenin ve gazetelerin baskısından inim inim inlediği, cemaatlerin hükümet yanlısı/hükümet karşıtı gibi yaftalarla yaftalandığı bir ortamda, toplumsal mutabakat adına yüksek perdeden ses çıkması mümkün görünmezken, Milli Mutabakatın nasıl sağlanacağını Büyük Türk Milleti ortaya koymaktadır.
2011 seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisinin, kasetler üzerinden linçe tabi tutulması ve baraj altı bırakılması adına yürütülen operasyonu gören ve “Şimdi silkin, şimdi uyan, dengeleri boz. “Bozkurtlara” fırsat ver, yol ver, OY ver. Çeki düzen versin, destek olsun dostlara, fayda versin, tek yürek olsun iyiler.” diyerek MHP’ye açık destek veren, Türkiye’nin önde gelen kanaat önderlerinden Nureddin Coşan Efendi’nin yaptığı çağrıyı hatırlamak gerekir.
Bu seçimde de birçok ilde, farklı siyasi çevrelerden aday olmuş, partiyi temsil makamında bulunan birçok isim MHP’ye destek vereceğini açıklamaktadır. Partilerinden istifa eden binlerce kişi, gruplar halinde MHP’ye katılmakta, Belediye başkanı adayı olan tanınmış isimler adaylıktan çekilerek MHP adayına destek için adaylıktan çekilmektedir. Bu ve buna benzer güzel haberlerin hepsi, toplumsal mutabakatın Türk Milliyetçilerinden yana olduğunun göstergesidir.
Adalete güvenin azaldığı, yöneticilerinin hesap verebilirliğinin sorgulandığı, usulsüz dinlemeler nedeniyle herkesin tedirgin olduğu, aydınların düşüncelerini ifade etmekten korktuğu, siyasilerin uzlaşmadan uzak söylemleri, rüşvetin, yolsuzluğun ayyuka çıktığı ve bölücülerin bir ak baba gibi üstümüzde döndüğü bu günlerde, millet kendi iç dinamikleri ve gönül birliği ile bu karanlık günlerden çıkışın yalnız ve yalnız ülkesini ve milletini canından çok seven Türk Milliyetçileri eliyle olacağını fark etmiştir.
Türk Milliyetçileri ve ülkücü kadrolar bunun bilincinde ve sorumluluğunda, bu yükün altına girmeli ve Büyük Türkiye’yi inşa etmelidir.
Selam ile