Çıkarın olduğu için, yani yarar sağlayacağı için maalesef günümüz dostluğu gündemden hiç inmemekte. Gerçi buna dostluk denmez ama günümüzün hayatında neredeyse sırf kendimizi düşündüğümüz için birbirimize selam verir olduk. Allah’ın selamını dahi kendi çıkarımız olmasa başkasından esirger olduk.
Oysa ki paylaşılamayacak ne var sanki? Gök ve yerin arasında hayat sürdüğümüz müddetçe insan birbirine muhtaç değil mi? İnsan birbirine Cenab-ı Alah’ın emaneti değil mi?
Hele at gözlüğü takmışcasına, bilgisizce ve adeta şartlanmışcasına birilerinin peşine takılıp dostluğu terkedenler ne kadar büyük hatalar yapmaktalar hiç farkında değiller. Onlar da sırf kendi menfaatleri için şartlanmış olanların peşine takılarak adeta düşmanlık ve kutuplaşma için körü körüne hayat sürmekteler.
Şartlanma o kadar iğrenç ve tehlikeli bir yaklaşımdır ki, Allah korusun düşmanlık için bire birdir. O şartlanma değil mi insanları bir birine düşüren ve ahlaki çöküntülere götüren. İnsanoğlu bazen öyle şartlanıyor ki dini değerleri bile inkar edebiliyor. Ve o şartlanmışlar da işte sırf menfaatleri için başkalarına yeri geldiğinde yaklaşabiliyorlar.
Bu menfaat dostluğu yerine insan sırf diğerinin de insan olduğu için dostluklar kurabilse kötü mü olur? Aynı havayı teneffüs ettikleri için ve yeri geldiğinde aynı sıkıntıları yaşayacağı için sadece birbirini sevdiği için dostluk kuramaz mı? Bu dostluklar için illa ortada menfaat olması mı gerekiyor? Neyin yarışı içindeyiz, neyi paylaşamıyoruz acaba?
Fikirler yıkıcı, bölücü, ve ayrımcı olmadığı müddetçe insanoğlu çok rahat bir biçimde birbirini kucaklayabilir. Ama işte en büyük engel bilgisizlik ve şartlanma olarak karşımıza çıkıyor. Bölgecilik, mezhepçilik ve her türlü antropolojik ırkçılık insanoğlunu her zaman ayrıma götürmüştür. Kendi toplumumuza baktığımızda maalesef bölgecilik eskiden beri var olan bir sorundur. Son yıllarda ise maalesef mezhepçiliğin Türkiye’nin siyasi gelişiminden dolayı arttığını görmekteyiz. Çok şükür şu ana kadar antropolojik ırkçılık gibi sapık yaklaşımlar milletimiz arasında yok kadar az olmuştur. Ama tabi zaman ne gösterir bekleyip göreceğiz.
Elbette dostluklar iki taraflıdır. İki taraf birbirine yaklaşmalı ve dostluklar pekiştirilmeli. Gel görelim ki bu iş o kadar kolay olmuyor. Öncelikle dostluk için karşılıklı saygı şart. Saygı olmazsa zaten dostluktan bahsedilemez. Saygı yoksa aynı zamanda insana sevgi de olamaz, aşk ise hiç olamaz.
Saygının yanında dik duruş, omurga sahipliği de çok önemlidir. Kendi değerlerinden taviz vermeden ve ne olduğunu gizlemeden insan kendini herşeyden evvel takdim edebilmeli. Öyle bir devir yaşıyoruz ki yele göre yönünü tayin eden insanlar mevcut. Bir zamanlar bu türlü insanlara iki yüzlü denirdi ama günümüzde iki yüzlülük bile mumla aranır oldu. Maalesef ahlaki çöküntü ilerledikçe çok yüzlülük kavramı da artık kullanılır hale geldi.
Bu çok yüzlülük özellikle siyasi yelpazeye göre yönünü tayin edenlerde çok görülür. Dün adeta kuzey kutbu iken bugün güney kutbu olabilenler var. Yarın ne olurlar Allah büyük. Bu tür insanlar var olduğu müddetçe dostlukların sadece menfaat üzere kurulu olacağı aşikardır. Ne var yani fikrini değiştirmişken halen ne diye çıkar için eski olduklarını piyasaya sürerler ki? Bunlar arasında gerçekten yeteneklerinden dolayı takdir etmek istediğiniz oluyor, fakat omurgasızlıklarını görünce bırakın takdiri selam bile veresi gelmiyor insanın. Toplum içinde de bırak dünü bugün nesin diye sormuyorsun olur ya belki toplum içinde utanır diye. Gerçi ne utanacak yüz var ki bu tür insanlarda.
Öyle, maalesef insanlar arasında sırf menfaat için dostluklar kuruluyor. Bu dostluklar da elbette kısa süreli oluyor. Adeta öküz ölünce ortaklık bozuluyor ve birbirini suçlamalar başlıyor. Oysa ki bu dostluklar insan sevgisi üzerine kurulsa ne güzellikler olmaz ki?