İlk gençlik yıllarından itibaren hastalık derecesinde okumaya meraklı biri olarak, okuduğum her kitaba, her güzel yazıya kısa notlar düşmeyi ihmal etmem…
Dün gece, yıllar önce okuduğum Nurettin Topçu’nun “Yarınki Türkiye”sini elime aldığımda, kitabın girişine yazdığım şu not gözüme ilişti.
“Bizim için Yarınki Türkiye, yorulmadan yürüdüğümüz yoldur. Bizden öncekilerin Büyük Türkiye, Milliyetçi Türkiye, Kızılelma dedikleri, insanlığa yaşanılabilir bir düzen vadeden TURAN’dır.”
Kim bilir hangi umutlarla yazmıştım bu cümleyi?
Milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyleyen siyasi argümanların, ruhsuz kitleler tarafından ayakta alkışlandığı bir zamanda, etnik bölücülüğün baş üstünde gezdirildiği bir Türkiye’de, aksiyonu sıfırlanmış beyinler, reaksiyon olarak sadece bölünmemeyi gündeminde tutarsa, elbette Alem’e Nizam yerine Anadolu’ya hapsolmuş bir ideoloji kalır elimizde.
Büyük düşünmek gerekiyor. Günlük siyasi mülahazaların üstünde düşünmek gerekiyor. Sığ siyasetçilerin basiretsizliklerini ve milletin bünyesinde açtığı yaraları kapamak için ortaya attığı günlük gündemi yadsımadan ama o gündemde boğulmadan hareket etmek gerekiyor.
Bir aksiyonun temsilcisi olarak Türk Milliyetçileri; bölücü baykuş seslerine inat, Van gölü kenarında Sultan Alparslan’a selam etmeli, “Şanlı” Urfa’nın havasını tenefüs etmeli, “Gazi” ünvanıyla namlı Antep’te Şahin Bey’i anmalı, Türk mührünün ölmez eserleri ile bezeli Diyarbakır’ı sahiplenmeli, vatanın, bölücü/paralelcilere terk edilmediğini gösterme adına, gidilmedik il, çalınmadık kapı, fethedilmedik gönül bırakmamalı…
Anadolu’da gönüllerin fethini tamamlamadan, Türk Birliğini hayalin ötesine taşıyamayız.
Sığ siyasetin dar çerçevesine asılı kalmış,
Ölümü görüp sıtmaya razı olmuş,
Batıl kaderciliğe ve toplum mühendislerinin ruhlara kazıdığı sahte ehven-i şerciliğe kanmış,
Umudu yerlerde sürünen milletin, gönlüne girmeliyiz.
Gönüllere girmeli, gönülleri tutuşturmalı, alev olmalıyız.
Yürümeliyiz…
Edirne’de vatanın sınırlarının nereden nereye çekildiğini görerek, Tuna’nın uğultusuna kulak vererek ve Selimiye’nin fısıldayışını duyarak yürümeli…
Kars’ta, Anadolu’ya hapsoluşa burkulurken yürek, Hazar’ın dalga dalga “Gel” deyişini duyarak yürümeli…
Yürümeli, ruhumuza binlerce yıl bengisu olan Kültigin’in emantinin öksüzlüğünü gidermeye yürümeliyiz…
Aksiyon bu’dur.
Hareketin gereği bu’dur.
Yüreği vatan aşkıyla yanan, özü yurt sevgisiyle dolu olanlar için; büyük düşünmek ve cesaretle hareket bu’dur.
Büyük düşünmektir TURAN. Büyük sevmektir.
Büyük bir emektir TURAN
ve Allah’ın adını yer yüzüne hakim kılmayı farz bilmektir,
Türk olmanın şuuruna ermektir TURAN.
“İlle de Turan” diyorsanız, Turan’a gidenlere fırsat vermeli, gönüllerin tutuşmasına destek olmalısınız. Durmak bilmeden, memleketin halini millete anlatma derdiyle dertlenerek “ İlle de Turan” diyen “Turan Adamlar’a selam olsun.
Hüseyin Alperen BURAK