Özcan Yeniçeri: “Rüşvet ve yolsuzlukta ahlaken sınıfta ve siyaseten iktidarda kalmanın verdiği asap bozukluğu doğal olarak AKP’nin kimyasını da bozmuştur. Dahası bu somut iddialar AKP’de şuur bozukluğuna ve bulanıklığına da sebep olmuştur. AKP’nin TBMM’deki fiziki üstünlüğünü yumruklara ya da tekmelere yansıtması bu bozuk moral ve kimyanın sonucudur.
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Yeniçeri, bozuk üslup ve kavga görüntülerinin TBMM’ye yakışmadığını, nedeni ne olursa olsun TBMM’de kavga, kötü söz ya da saldırgan tavırlar ve şiddetin kabul edilemeyeceğini ifade etti. “Rüşvet ve yolsuzlukta ahlaken sınıfta ve siyaseten iktidarda kalmanın verdiği asap bozukluğu doğal olarak AKP’nin kimyasını da bozmuştur. Dahası bu somut iddialar AKP’de şuur bozukluğuna ve bulanıklığına da sebep olmuştur. AKP’nin TBMM’deki fiziki üstünlüğünü yumruklara ya da tekmelere yansıtması bu bozuk moral ve kimyanın sonucudur” şeklinde konuşan Yeniçeri, “Bu görüntülerin bir daha tekrar etmemesini milletim gibi ben de talep ediyorum” dedi.
17 Aralık operasyonu ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Özcan Yeniçeri şunları kaydetti:
Bozuk Üslup ve Kavga Görüntüleri Yakışmıyor!
Türkiye gerilimli ve krizli bir seçim sürecine girmiştir. AKP ilk kez ciddi bir kırılmayla karşı karşıyadır. İktidarları yolsuzluk iddialarıyla sarsılan AKP milletvekilleri hoşgörü ve tolerans sınırlarını aşmış hırçın ve şiddet uygular hale gelmişlerdir.
Ayakkabı kutularındaki dolarları, evlerdeki kasaları, kollardaki saatler hakkında meşru bir biçimde tatmin edici açıklama yapılamaması AKP milletvekillerini şiddete yöneltmektedir.
Rüşvet ve yolsuzlukta ahlaken sınıfta ve siyaseten iktidarda kalmanın verdiği asap bozukluğu doğal olarak AKP’nin kimyasını da bozmuştur. Dahası bu somut iddialar AKP’de şuur bozukluğuna ve bulanıklığına da sebep olmuştur. AKP’nin TBMM’deki fiziki üstünlüğünü yumruklara ya da tekmelere yansıtması bu bozuk moral ve kimyanın sonucudur.
Milletin iradesinin kristalize olduğu yer olan TBMM’nin kavga, küfür ya da istenmeyen görüntülerle gündeme gelmesi vahimdir.
Nedeni ne olursa olsun TBMM’de kavga, kötü söz ya da saldırgan tavırlar ve şiddet kabul edilemez.
Şiddetin, zorbalığın ve saldırganlığın TBMM’de yeri yoktur ve olamaz. Demokrasilerin kalbi Millet Meclisleridir. Şiddet ve kaba kuvvetin belirleyici olduğu yerde demokrasi yoktur.
TBMM çatısı altında milletin temsilcilerinin milletin diğer temsilcilerine attıkları her tekme, ettikleri her küfür ve savrulan her yumruk aslında millete atılmaktadır.
Diğer yandan ortaya konulan bu şiddet görüntüleri halk arasında gerilime, kirlenmeye ve ayrışmaya da neden olmaktadır.
Halka karşı saygısızlık anlamına da gelen bu kavga görüntülerinin bir daha tekrarlanmamasını millet gibi ben de talep ediyorum!
Başbakan Erdoğan’dan Devleti Yönetemediğinin İtirafları
17 Aralık’ta ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk görüntüleri Türkiye’nin gerçek yüzünün manzarasıdır. Başbakan Erdoğan, kendi yönetiminde Türkiye’nin on iki yıl sonra geldiği yeri kendisi tasvir ediyor: “Ajanlık var. Casusluk var. Devletin sırlarını ifşa edinceye kadar… En son TIR konusunda kimin eli kimin cebinde ortaya yeni çıkıyor. Savcı asker müşterek hareket ediyor… Herkesi şantajla tehdit ediyorlar. Genel başkan yardımcıma yaptılar. Adamlar telefon dinlemesi, alan dinlemesi yapıyorlar. Görüntü, evlere böcek…”
Başbakan Erdoğan yönetimindeki Türkiye’de yargının nasıl işlediğini de şöyle açıklıyor: “Bugün artık geçmişteki bazı yargılamaların da üzerinde çok büyük soru işaretlerinin oluştuğunu daha net olarak görüyoruz. Sahte ihbar mektuplarıyla, yasadışı dinlemelerle, sahte delillerle tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkûm edildiklerini bugün çok daha belirgin şekilde görebiliyoruz”.
Başbakanın danışmanı Yalçın Akdoğan da şunları söylüyor: “Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir”.
Dahası Başbakan Erdoğan yönetimindeki Türkiye’de “Paralel devlet var… Devlet içinde yargı çetesi var…Komplo var…” Danışmanı ise “orduya kumpas var” diyor.
Aslında Başbakan Erdoğan’ın bu dedikleri doğruysa ve gerçekte bunlar Türkiye’de varsa ve olmuşsa o zaman Türkiye’de bir AKP iktidarı da yok demektir.
Bu yüzden olacak Tayip Erdoğan “Bir ananas devleti kurdurmayız. Paralel devlet yapılanmasına müsaade etmeyiz” diye açıklama yapıyor. Kimse de kurulduğunu bizzat kendisinin söylediği paralel devlete şimdiye kadar niçin müsaade ettiğini sormuyor!
Devletin olduğu yerde “paralel devlet”ler olmaz. AKP iktidarının yönetiminde Türkiye’de ne hukuk ne adalet ne de devlet otoritesinin kalmadığını Başbakan Erdoğan bizzat itiraf etmektedir.
Devlette Çatlama!
17 Aralıkta yapılan rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ardından Emniyette ve yargıda görevden alma ve yer değiştirmeler bütün hızıyla devam ediyor. Yeni bakanın iş başı yapmasının ardından yalnızca Ankara Emniyetinden başka birimlere kaydırılan 670 polisin ardından önceki gün de 470 polisin yeri değiştirildi. Çoğu Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) ile asayiş şubelerinden görevli polislerin yerine şehir dışından müdür ve amir ataması gerçekleştirilmiştir.
17 Aralık öncesi KOM’da görev yapan alt kademe dahil olmak üzere kimse kalmamış oldu. Daha öncede Ankara’da 11 emniyet müdür yardımcısı görevden alınmış, 23 şube müdürünün de yeri değiştirilmiştir. Terör, KOM, İstihbarat ve siber suçlar olmaz üzere 90’ı rütbeli 670 polis başka birimlere kaydırılmıştı.
Üç gün önce İnşaat Emlak Şube Müdürü olarak görevlendirilen bir müdür tekrar görevinden alınarak Personel Şube Müdürlüğü emrine çekilmiştir.
Bir hafta önce Ardahan Emniyet Müdürlüğü’nden Bursa Siber Suçlar Şube Müdürlüğü’ne atama yapılıyor. Ardından tekrar aynı müdür bir haftada iki kez ataması yapılarak, Terörle Mücadele Şube Müdürü yapılıyor.
Tayyip Erdoğan Brüksel’de olduğu sırada, kış ortasında 2000 polisin yer değiştirmesine –bir kısmı atandıktan on on beş gün sonra tekrar yer değiştirdi- yol açan atamalarının üzerine bir de HSYK kararı ile akşam saatlerinde 96 hakim ve savcının yeri değiştirildi. Bunların arasında, Adalet Bakanı’nın müsteşarının telefonla arayıp “yolsuzluk soruşturmasını durdurmasını” istediği İzmir Başsavcısı da var.Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonu sonrası, HSYK, iktidara bağlanmış bulunmaktadır. İktidar bununla da yetinmeyerek HSYK’nın yapısı değiştirmeye ve her anlamda AKP’ye bağlamaya çalışılıyor.
Adalet, terör ve güvenlik bürokrasisi darmadağın edilmiş, görevden almalar ve atamalar halen bütün hızıyla sürmektedir. Görevden al, göreve ata, tekrar başka göreve ata, atanılan görevden geri al tekrar ata sistemi uygulamada. Memuru görevden alıp atama süresi haftalarla günlerle ölçülür hale gelmiştir.
Türkiye’nin yargı ve güvenlik bürokrasisi yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun intikamı için dağıtılıyor.Hiç bir kural kaide ve prosedür dikkate alınmadan yapılan bu atamalar bürokraside adalet ve güvenlik zaafı meydana getirmiştir. Bu durum başta terör, rüşvet, kaçakçılık ve yolsuzlukların takibini zorlaştıracaktır.
Bundan böyle meydana gelecek terör, yolsuzluk, rüşvet ve kaçakçılık olaylarından doğrudan AKP’nin panik içinde yaptığı atamaların sorumluluğu olacaktır.
Suçluluğun Kabulü!
Soruşturmalarda ve operasyonlarda görev alan polisler bir anda soluğu başka illerde ve başka görevlerde alıyor. Hükümet elindeki bütün araçları seferber ederek, kendisini doğrudan veya dolaylı hedef alan soruşturmaları engelliyor. Hukuk düzeninin işlemesini engelliyor. Polislerin başına gelenlerden sonra Türkiye’de yaşananlar “polis devleti” görüntüsü veriyor.
Aslında iktidarın panik içinde yaşadıklarını ve ne yapmak istediğini Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu eski Başkanı Marc Pierini sözleri özetliyor: “Siz 2 bin polisi ve çok sayıda savcının yerini değiştirirseniz, yasaları, polisle ilgili kuralları, interneti, mali polisin işleyişini değiştirirseniz, bu bir savunma önlemidir ve adeta suçluluğun kabulü anlamına gelir. 4 bakan istifa etti, panik havası hakim”.
Vatandaş Geçim Derdinde: Dolar Fren Tutmuyor!
Kuru fasulye 12 liraya yükselince Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, ithal bakliyatta alınan vergiyi sıfırladı. Bakanlık, fiyatların stokçular tarafından yükseltildiğinden söz ediyor. Patates 4 lirayı bulmuştur. Ekim alanlarının daralmasıyla bu yıl patates fiyatları yükseldi. Sektör temsilcileri patates fiyatının, talebe göre 6 liraya çıkabileceğini söylüyorlar.
Zeytinyağından pirince ve mercimeğe kadar gıda fiyatları almış başını gidiyor. Halk iktidardan geçim derdine çare bulmasını beklerken iktidar seçim derdine düşmüş durumdadır.
AKP yargıyı dizayn, emniyet kadrolarını alt üst ederken dolar almış başını gidiyor. Türk lirası dolar ve Euro karşısında adeta eriyor. Dolar 2.30, Euoru ise 3.15’i aşmış durumdadır.
Merkez bankasının faiz aracını kullanmadan piyasaya dolar sürerek doların yükselişini engellemesi mümkün değildir.
Bu gelişme gizli, açık zamları kaçınılmaz olarak devreye sokuyor. Doğalgaz ve elektrik başta olmak üzere inşaat, gıda, tekstil ve otomotiv sektöründe zamlar kapıdadır.
AKP’nin milliyetsiz, sıcak para ve cari açık üzerinden kurduğu düzen alarm vermektedir. Dolar artık fren tutmuyor. Yaşananlar AKP’nin üretme tüket: icat etme taklit et; ihraç etme ithal et, esnafı, sanatkârı kapat AVM’yi aç biçimindeki ekonomi politikasının doğal sonucudur.
Satmak, tüketmek ve ticaret dışında herhangi bir ekonomi politikası olmayan iktidarın Türkiye’yi getirdiği yer burasıdır.
Cari açık, sıcak para, milliyetsiz dolarlar üzerine kurulmuş bir mali dengenin dengesizliği açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır.
TÜSİAD başkanının adeta bir çığlık gibi yaptığı açıklamalar her şeyi özetler niteliktedir: “Hukukun üstünlüğüne riayet edilmeyen, yargı mekanizması AB normlarında çalışmayan, düzenleyici kurumlarının bağımsızlığına gölge düşen, vergi cezaları veya başka tür cezalarla şirketler üzerinde baskı kurulan, İhale Yasası onlarca kez değiştirilen… Böyle bir ülkeye yabancı sermayenin gelmesi mümkün değildir”.
Böyle bir ülkeden sıcak paranın niçin kaçmaya başladığını söylemeye bile gerek yoktur.
Kavgacı iktidarı, ülkenin gerçek gündemi olan vatandaşın geçim sıkıntısı üzerine yoğunlaşmaya bir kez daha davet ediyorum.