Şükür Allah’a ki nihâyet Suriye’de Türkmenler’in sesini duyarak, onların varlığının farkına vardık.Hemen Kilis’in karşısında El-Kaide tarafından sıkıştırılan birkaç bin Türkmen’i TSK ve Mehmetçik bağrına bastı.Bu iş inşallah seçim arifesinde bir “Tayyib Şovu” değildir ve insanımıza sâhip çıkma devâm eder.Yani iktidar Kürtler’e karşı gösterdiği sahiplenmeyi bu zavallılara da göstermeye devam eder.
Osmanlı’nın bölünmüş ve parçalanmış vatanında en az Kerkük kadar, Halep Türkmenler’i ve Bayır- Bucak Türkleri ‘nin mağduriyeti ve varlığını ne yazık ki ülkemizde bazı aydın guruplar ile Ülkücülerden başkaları bilmez. Halbuki 2.Meşrutiyet’de ortaya atılan ve Cumhuriyet’de Anadolu’nın olmazsa olmaz kırmızı çizgisi “Misak-i Milli” tıpkı Musul ve Kerkük gibi Haleb’i de içine alıyordu. Bayır-Bucak 1939’de Türkiye’ye iltihak kararı alan Hatay Cumhuriyeti’nin hudutları içerisindeydi.Şerif Hüseyin köpeği Araplar’ın Suriye Ermenileri’ni Yayladağı ile Bayır arasında,hemen Akra Dağı güney yönünde bulunan ve evveliyatı bir Türk beldesi olan Keseb Şehri’nde toplaması sonucu ne yazık ki, Lazkiye’ye kadar olan Bayır-Bucak deniz kıyısı elimizden çıkarılmıştır.
Halep Türkmenleri bizim etnoloji dünyamızda “Şamlular”olarak geçer. Hatta sanıyorum ki asıl adı “Dımaşk”olan “Şam” bu adını Selçuklular öncesinden beri devasa bir Türkmen aşireti olan “Şamlular”dan almıştır. Şamlular ise büyük bir “Bayat Oymağı” dır. Bayırlılar da Bayat olduğu halde kendilerine “Türkmen” değil “Türk” derler. Tıpkı Gazianteb’in” Baraklar”ı gibi. Tabii olarak bu sahalar biraz daha akademik çalışma istiyor. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde istediğiniz kadar doküman var. Halep Vâlilerimizden Cevdat Paşa’nın “Tezakir”i bile bu hususta çok aydınlatıcı bilgilerle doludur. Burada Payas ve Reyhani’ye Türkmenleri’nin eşkıyalığa özenip bölgenin “Kozanoğulları” olarak görülmesine karşılık Halep Türkmenleri ve Bayırlılar’in medeni şehir hayatı yaşadıkları önemli bilgi ve belgelerdendir.
Esas Suriye’de Türk varlığının izâhı Mısır’a bağlı Tulonoğulları ve İhşidler devrindir ki,buraya ilk adım atan Türkler’in çoğu henüz İslamiyet’e intisab etmemişlerdir.Bir “Karahanlılı” olan Ferganalı Tabgaçoğlu Ahmed’in 9.asırda teşkil ettiği Türk Ordu devleti olan Tulonoğulları,kandilerinden sonra Memluklular devrin de bile 16.asra kadar bu “Ordu-Devlet” geleneğini muhafaza etmeyi sağlamışlardır.Belki bizim dışımızda başka bir devletin geleneğinde bulunmayan böyle bir oluşumu siyaset literatürüne o güçler taşımışlardır.Esasında İslâm Dünyası’ında sadece Lazkiye’de bulunan Muhammed Bin Nusayr tarikatı veya mezhebini belki bunlarla izah etmek gibi bir doğru yol da vardır.Anadolu Alevileri ideolojisindeki “Şaman”varyantları bile bu çember içinde izah edebiliriz.
Dinler tarihi uzmanı Prof. Yusuf Yörükan’a göre göre sırf Araplar’ın “Mezhep”kavgalarını önleyip İslâm’ı “Huzur” ile dizayn ertmek isteyen Selçuklular Suriye’ye 2,5 milyon Türk yerleştirmişlerdir.Onun için günümüze kadar eski dozda olmasa da devam aden benzer kavgalar Irak-ı Arab’a yani Kufe dolaylarına kaymış,Suriye hiçbir devirde görülmeyen İslâmi huzura kavuşmuştur. İşte biraz da Suriye Türkmen iskanını bu gözlükle görmek zorundayız.
Prof. Faruk Sümer Hoca eserlerinde Şah İsmail hadisesinde Tebriz’e göçen ve orada Safaviler Devleti’ni teşkil eden Anadolu menşeyli Türkmenler’in ağırlıklı olarak “Şamlular”,yani Halep’li Türkmenleri’nden oluşturduğunu kuvvetle vurgulamaktadır.Uzun Hasan’ın babası Karayülük Osman ve Karkoyunlu Mehmed’in oğlu Karayusuf’ın bu çoğrafyada cengaverliği dillere destandır. Karyülük’in Emir Timur’a yatmasına karşılık Karayusuf’in Osmanlı ile işbirliği ile tatmin olmıyarak Timuroğullarını güreşe davet etmesi kadar trajik olayları da lütfen hatırlayın.Ben “Cengiz-Timur” bunları detayı ile yazdım. Gerçi bana “Türkmenci” diye kızanlar oldu ama varsın kızsınlar..Irkımın bokuna bile kurban olayım..Muteşem ırkım sana sırtını dönen kesinlikle Allah’a da dönmüş gibidir. Bu Yusuf’a hiç dayanamam.
Karakoyunlu-Akkoyunlu ve Safavi mıknatsına rağmen birinci savaşta Suriye’nin mihenk taşı olduğunu hatırlayınız.Suriye en az Anadolu kadar direnmiştir.Ama ne yazık ki “Gündüz külahlı gece silahlı” Şerif Hüseyin çapulcuları Mustafa Kemal’i buradan silâhtan ziyade rezillik ve protesto ile yani çürük domateş ve yumurta ile kovabilmişlerdir.Şu anda bile hem Türkiye hem de Suriye idarelerine karşı pislik yapanlar ne yazık ki bunların torunlarıdır.Halep de barınamayıp da Hama ve Humus’u talan edenler de bunlardan olan “Selefi” yani “Vahabi” bozuntuları El-Kaideciler. Onların kaidelerini TSK’nın gururlanarak seyrettiğimz bombaları ile “taht-ı revan” gibi kanatlandığını hep birlikte gördük.
İşte maalesef Suriye’de Türk varlığı böyle birkaç ateş arasındadır.Ne halt ettiği ve kimlere, hatta hangi düşüncelere hizmet ettiği çok bilinmiyen Hükümet işi bu boyutlara getirmenin gerçek sorumlusudur.Suriye’de nerede mezhepçilik var? El-Kaide de Esed militanları da “Arap Milliyeçiliği”nin varlığını ortaya koymaktan başka anlama gelmiyor!.. Hatta bu hususta El-Kaide dünya çapında şöhrete sahiptir.ABD’nin kısmen farkına vardığı bu senaryoyu görmemeğe devam edin bakalım ne olacak?Rize de böyle olabilirdi! Acaba o zaman nasıl iktidara gelecektiniz?Her hali ile Cumhuriyet-Atatürk ve Türklükle hesaplaşmanın dikalasını yaptınız.Yani Suriye Türkmenleri ve Bayırlılar hududlarımız dışında kalmışsa bunlar onların suçları mı?kaç kere Bayır yerle bir edilmiş,milletin malı kamulaştırılarak Lazkiyeliler’e peşkeş çekilmiştir. Zavallı “Şamlular” ise bugün İran’da inatla sürdürdükleri “Türkçe Konuşmak” başarısını Halep’de gösterememişlerdir. Bir de derler ki “Şamlullar müfrit Şii”dir ! Öyle olsaydı hiç Anadolu’nın coğrafi olarak devamı olan Suriye’de “Hacı Bektaş” öğretisi önde gitmez miydi?Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyd bile bu coğrafyada yıllarca yıllarca damaklarını patlatmıştır.Herşeye rağmen İslamiyet ile kültür emperyalizmini ayırt edemiyen “Sünnü Türk Dünyamız” başımıza Halep Türklüğünün din adı altında “Arapça” karşısında eğilmesi gibi bir belayı sarmıştır.
“Ne Şam’ın şekeri” ne Arab’ın yüzü” çok eski bir atasözümüz.Bu atasözü Şam’a kadar Türklüğün ebedi vatanı olduğunu tasdiklemez mi?”Gün ola harman ola”! Birgün nasıl olsa devran değişir ! Sağlıcakla kalın,”Canlar ve cananlar,eren ve erenler !”..