Alperen BURAK
Ülkücüler…
1995 yılı… Üniversiteyi yeni kazanmışım. Babamla Konya’ya gidiyoruz. Babamın bir zamanlar birlikte çalıştığı arkadaşı Konya’da il müdürü. Müdür bey sağolsun, makam arabasıyla aldırıyor bizi. Makam şoförü teybi açıyor. Babam Ecevitçi, Müdür Refahçı, makam aracında “ölmez bu hareket ölmez bu dava” yı dinliyoruz Ozan Arif’ten.
Babamın da etkisiyle, Tam Bağımsız Türkiye ideali desem de ülkücülere dair bilgim yok denecek kadar az.
O şoför ağabey bizi okulun bulunduğu yere getiriyor. Yola çıkmazdan önce oradaki Ocağı arayıp geleceğimizi söylemiş olmalı ki, 8-10 kişilik bir heyet karşılıyor bizi orada. Hepsi de Türkeşçi. Bize bir ilgi bir iltifat ki sormayın, sanırsınız 40 yıldır tanıyorlar bizi.
Yılların Ecevitçisi babam, siyasete dair her konuşmasında o anı anlatır. “Adamlar birbirlerine bir tutkun ki göreceksiniz. Bu Türkeşçilerin binde biri olamaz bizim solcular…”
İşte Türk Ülkücülerini güçlü kılan bu gönüldaşlık hukuku, bu irtibat kuvvetidir.
Ülküdaşlık hukukunun ve irtibatların böyle güçlü olduğu yıllarda tanıdım ben Bozkurtları…
*********************
İlk Reisim…
O yıllarda, samimiyeti, şahsiyeti ve inancıyla sadece beni değil birçok öğrenciyi etkileyen, açık sözlü ve mert kişiliği ile hep örnek olmaya çalışan, bizim bu harekete gönül vermemize vesile olanlardan biri: Dadaş, Hacı, Başkan…. Ahmet KAZANÇ.
Şimdi O, MHP Palandöken Belediye Başkan Adayı. Allah Utandırmasın…
*********************
2,5 liraya Ülkücülük
Ocakla yatıp kalktığımız, günde bir kitap bitirip seminer olarak anlattığımız zamanlar. Finaller bitmiş ve tatil için memlekete gidecektik. Dönemin Taşralar Sorumlusu Tayyar Başkan misafirimizdi.
“1 liraya tespih, 1 liraya bozkurtlu anahtarlık, 50 kuruşa rozet alıp, 2,5 liralık ülkücü olmayın. Türk Milliyetçiliğini bilen, idealist bozkurtlar olun” demişti.
İşte meselenin özü, kabuğa takılmamak…
**********************
Nedenler ve Sonuç
Milliyetçi/ülkücü camia başarısızlığın nedenlerini hep dışarıda aradı. Hep komplo teorileri üzerinden hareket ederek yorumladı yaşadığı kırılmaları.
Kah “ABD, Türk Milliyetçilerinin iktidarını istemediği için engellendik”, kah “sermayenin işine gelmediği için önümüze duruldu.” Bunlardı hep bahanelerimiz.
Bizim söyleye söyleye kendimizi de inandırdığımız bir tatlı yalan da; “Medya Türk Milliyetçilerine bilerek yer vermiyor” yakınması…
Milliyetçi televizyon kanalı var. Kaç kişi izliyor?
Milliyetçi gazeteler var. Kaç kişi alıyor, okunmasını teşvik ediyor?
Milliyetçi aydınlar böyük kanallarda programa çıktığında o kanalın telefonlarını kilitleyip, soru yağmuruna tuttuk da, görmezden mi geldiler?
Hepsi bahane. Biz, özümüze yabancılaştık. Bizi biz yapan değerleri örseledik, yıprattık.
Bağlarımızın kopartılmasını önleyemedik.
Toplumun hemen her kesiminde yaşanan bu bozulma, Türk Milliyetçilerini de vurdu.
Şimdi bu irtibatları yeniden kurmalıyız.
Vefa ve samimiyetle, eski dostlarımıza ulaşmalı, yeni nesle örnek olacak, toplumun hasret kaldığı özlenen görüntülerle milletin önüne çıkmalıyız.
Sağın “köşe dönücülük”, solun “sınırsız özgürlük” pompaladığı bu devirde, gençliğe “ülkü” güzelliğini verebilirsek, gelecek bizimdir.
Selam ve dua ile
TTK